YOLCULUK

1672

Yol olmadan ne yürümek ne sürünmek olurdu; hülâsa yolculuk (seyahat, sefer, seyr-ü sefer/trafik) olmazdı… Yürüyerek, yüzerek ya da uçarak yol kat edebilmek veya bir vasıtayla yolculuk yapmak… Ellerimiz, ayaklarımız, vücudumuz ve onlara hükmeden beynimiz olmadan vasıtayı yönlendirebilmek hayâl olurdu… Teknoloji sayesinde vasıtayı başka vasıtayla (yapay zekâyla) yönlendirebilmek, gerçek hâle geldi… Mekânda yolculuk… Yol, ‘sormakla bulunur’ idi… ‘Sora sora Bağdat bulunur’ idi… Coğrafî açıdan herhangi bir yerin konumunu/lokasyonunu bulabilmenin yolu, navigasyon cihazı ile zor değil artık… Gideceğimiz yeri belirlediğimizde, yolumuzu bulmanın yolu kolay… Teknolojiyi kullanmada engelli isek, yolu sormak, kaybolmaktan iyidir, elbette. Yolda başımızın çaresine bakabilmeyi öğrenmemiz gerek… Tabana kuvvet, yürümek… Sorun değil, yol erkân bilinince, hedefe ulaşılır… İt ürür, kervan yürür… Yol bilen, kervansız da yol alır… İş başa düşünce, yol görününce azıkla yola düşülür… Hedef belirlenince bütün yollar varacağımız yere, aynı mekâna çıkar… Mesafedir, aşılır… Yeter ki yapmak istediğimiz şeyin yolunu (kolayını) bulabilelim… Aklın yolu bir, yolunu beklediklerimiz yol tepmedikçe, yola revan olmadıkça (yola çıkmadıkça) vuslat (kavuşma) olmaz… “Fikir ona derler ki, bir yol açsın. Yol ona derler ki, bir gerçeğe ulaşsın.” (Hz. Mevlana)… Mâlum, araba devrilince (teker kırılınca) yol gösteren çok olur… Yolculukta dinleneceğimiz mekân; yolgeçen hanı, yolkesenlerin ve yoldan çıkanların mola yeri olmamalı… Yolunu ayıranlara yol vermekten başka bir yol yok… Su testisi su yolunda kırılır… Yol boyunca ayak oyunları yapanlara, el mi verelim?  Akıllı davranalım, yol bulup dağları aşalım; akıl fukarası olup düz ovada yolumuzu şaşırmayalım… Sözümüze, yazdığımıza kılıf bulmaya çalışmayalım… Bir cümlelik lafı, eveleyip geveleyip birilerine gönderme adına sözün ve yazının tadını kaçırmayalım… Eleştiriyi kendimizde yapalım… Değerlendirmelerimizi değerleri referans alarak yapalım… Sözün ve yazının maksadını, bahanelere havale etmeyelim… Yolumuzu bulmanın değil, doğru yolu bulmanın derdinde olalım…

Yollarını dostlarından ayırmayanların, yolu doğru olanların yükü ağır elbette… Hayat uzun bir yol… Bu yolda beraber yürüdüklerimizin ve yolumuza çıkanların kim oldukları önemli… Yoldan kalalım, yoldaştan kalmayalım… Yolda kaldığımızda her daim yanımızda olanlar bize yardım edenlerdir… Yolda rastladıklarımız, pazarlıksız yanımızda olanlar, yolumuza taş koyanlar, yürüdüğümüz yolu zehir edenler, bizi yarı yolda bırakanlar… Belki doğru yolu bulabilmek için önce gönül yolunu ve gönül yoldaşını bulabilmek gerek… “Gönülden gönüle yol var dediler. O gün bu gün yoldayız. Yol bulmak kolay imiş, mesele gönül bulabilmek imiş…” (Hz. Mevlana)… Yol, yoldaş, yolcu, yolculuk… Yol gitmek içindir, beklemek için değil. “Uzun ince bir yoldayım. Gidiyorum gündüz gece. Bilmiyorum ne hâldeyim. Gidiyorum gündüz gece.” (Âşık Veysel Şatıroğlu)… “Ey yolcu! Kalbe yürü, orada seyret, orada gez dolaş.” (Hz. Mevlana)… Yolculuk, tercihlerimizle anlamlı ya da anlamsız… Rüzgârın yönünü tayin edemeyiz fakat geminin yönünü değiştirebiliriz… Nereden geldiğimizi unutmayalım ki, nereye gideceğimizi belirleyebilelim… Nereye gideceğimizi bilmiyorsak, hangi yoldan gittiğimizin de önemi olmaz…  Yolculukta özgürlüğümüzden ödün verdiğimizde, sürüye katıldığımızda, sürü içinde gittiğimizde, hayatımız boyunca görebileceklerimiz sınırlı… Sürünün gittiği yere, yolun götürdüğü yere değil; yol olmayan bir yer de olsa, belirlediğimiz yere gidelim ki kendi izimizi bırakabilelim… Bulunduğumuz ve varacağımız mekânlar arasında yol varsa gideriz; dağ varsa aşarız; lâkin aramızda sürüye teslim olmuş insanlar varsa, işimiz gerçekten zor… Yanlış olan, hakikate giden bir yolda, kendi kafamızın içindeki seçenekler içinde kaybolmaktır… Hayat, varılacak yer değil; yolculuktur…  Yolculukta irademiz-yüreğimiz bizi yönlendirmeli… Mantık, bizi bir noktadan diğer bir noktaya götürür… Hayâl gücüyse, her yere… Yolculukta yol arkadaşımızı, yoldaşımızı iyi seçmeliyiz… Yolunu, yoldaşını iyi ve doğru seçemeyenlerin çoğu, yol yorgunu… Kalpte yolculuk… Mekânda yolculuk… Evrende yolculuk… Zamanda yolculuk… Rüyada yolculuk… Tarihte yolculuk… Ufka yolculuk… En önemlisi, kendi iç âlemimizde yolculuk… Çok yaşadığımız zaman çok görürüz; çok gezdiğimizde, yolculuk yaptığımızda daha çok görürüz… Kalkıp gidemediğimiz yerlere de dalıp gideriz… Yolculuk yapalım, gezelim ve okuyalım… Bu bizi her durumda daha çok bilen ve tecrübeli hâle getirir… Yolculuk yaparken hata yapmamız, hatalarımızdan ders almamız, başarılı olabilmemiz için gerekli… Yolda, yolculukta yoldaşımıza değer vermeyi öğrenirken, yol vermeyi de öğrenelim gerektiğinde… Değeri hak etmeyen, yol verilmeyi hak eder… Yolculuk, bizi kendimize geri getiren bir fırsat da olabilir… Sabredelim, üzülmeyelim, ders alalım… İlerlediğimiz yolda hiçbir zorlukla karşılaşmıyorsak, o yol bizi doğruya ulaştıramaz zaten… Yolculuk, bize kendimizi ve potansiyellerimizi keşfedebilmemizi sağlarsa faydalı… Bunun için doğru ve etkili iletişim becerilerine sahip olmamız gerekmekte… İletişim kuramadıkça, yolculuk yapmaya karar vermedikçe, yola çıkmadıkça, kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret edemedikçe, yeni deryaları keşfedemeyiz…

Yolunu kaybedenlerle, yolunu şaşıranlarla, yolsuzluk yapanlarla, aynı yolda yoldaş olmak ve aynı yolda yolculuk yapmak, talihsiz durum… İnsan Hakları ve Demokrasi Haftasında (10 -17 Aralık) ve Dünya İnsan Hakları Gününde (10 Aralık) anlamamız gereken gerçek: Zulmedenlerle, insanların haklarını gasp edenlerle aynı yolda buluşmanın ve aynı yolu tepmenin mâkul sebebi olamaz… Yolumuz, çizgimiz, duruşumuz belli… Her meselede millî olmak, büyük düşünmek… Tutum, Yatırım ve Türk Malları (Yerli Malı) Haftasında (12-18 Aralık) ve Uluslararası Çay Gününde (15 Aralık) yere, göğe, ürettiğimiz yer ürüne MADE IN TÜRKİYE mührünü basarak millî şuurla harekete geçelim; etkinlikler yapalım; dosta güven, güzel ülkemizde gözü olanlara korku verelim… Eğitimde, beslenmede ve üretimde millî olalım… Yolu yol olmayanlara, gayri millî yol tutanlara geçit vermeyelim… Kafalarımızı kuma sokarak çileli hak yolunda nâmerde av, yem ve muhtaç olmayalım… İnsanlığa kıymet katan bilgiye erişim yollarını keşfederek; okuyan, düşünen, araştıran, çözümleyen ve öğrendiklerini hayata geçiren olalım; kadim medeniyetimizin yolunda ve bu kutsal uygarlık yolculuğunda ellerimizi yoldaki taşların altına koyalım… Yolumuzun üzerindeki taşları kaldıralım, yola düşen yoldaşlara-gönüldaşlara-canlara yol açalım…

Ömür biter, yol bitmez’ denilse de yolun sonu göründüğünde, vücudumuz tükendiğinde kurtuluşu hangi yolda bulabiliriz? Yollarımız birbirimizi anlayabilmede kesişmeli… Dünya hâli: “Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi? Mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan.” (Yunus Emre)… Dünya bir han, hana gelen de hanı bekleyen de yolcu… “Mutluluk; gidilen yolun üzerindedir, yolun sonunda değil. Yolun sonunda olsa, ona varıldığında yol bitmiş ve vakit de geçmiş olurdu.” (Hz. Mevlana)… Son yolculuğumuza çıkmadan önce hayat yolundaki engelleri engellemeye çalışalım…  Yol ile hak yoldan gidenlerin yolu ve bahtı açık olsun… Selam, sevgi ve saygılarımla.

Zafer NEFER, 02.12.2022 08.28, Kütahya




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *