BATI YAKASINDA DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK

398

 Batı kulübü olarak ta tanımlanan emperyalistler yerli ve milli yönetimleri sevmezler iktidar olsun istemezler. Onlar hep karşılarında el pençe duracak, sömürü hortumlarını tıkamayacak, ülkesini kendilerine muhtaç edecek yönetimler isterler. Kendilerini sömürge valisi gören zihniyet mevcut iktidardan bekledikleri hizmeti alamayınca kuduruyorlar. Egoist tavırlarıyla dünyaya nizamet vermeye kalkanların sonu hezimettir.

 Başta İngiltere, Fransa ve İsveç olmak üzere batıdan yine çirkin sesler geliyor ve rezilce hadiseler oluyor. İsveç’te pisliğin biri Kutsal Kitabımız Kuranı Kerimi yakması bardağı taşıran son damla oldu. Yerli ve mili cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine sahip olmamız,  savunma sanayinde muhteşem gelişme göstermemiz, havada karada ve denizde ileri teknolojiyle donatılmış silahlarla adımızdan söz ettirmemiz Avrupa’da birilerini fena halde rahatsız ediyor. Yıllardır bize tepeden bakanları, rahatsızlıklar verenleri, haklı davamızda bile bizi haksız duruma düşürenleri rahatsız ediyorsak demek ki doğru yoldayız. 

 Bugünlerde canım sıkıldıkça yine kitapları karıştırıyorum. Geçen gün rahmetli M. Ali Birand’ın ” DİYET” isimli kitabı ilişti gözüme. Daha önce okumuş olmama rağmen nedense tekrar okuma gereği duydum. Kıbrıs barış harekâtı sonrasında yaşanan siyasi, iktisadi ve ambargoların anlatıldığı kitabı okurken batı yakasında o günden bugüne değişen bir şeyin olmadığını fark ettim. Yaklaşık yarım asır önce yaşananları bugün gündeme getirmemin sebebi batının iki yüzlülüğünü ve savunma araçları tedarikinde ve temininde bize yaşattıkları büyük sıkıntılar. Yani o gün ” Gavurdan dost domuzdan post olmayacağını” bir kez daha anladık ama ders almadık.  

 Yıl 1974, ülkemizde Cumhuriyet Halk Partisi ( CHP) Milli Selamet Partisi (MSP) koalisyon hükümeti var. Rahmetli Bülent Ecevit Başbakan, Cennet mekân rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan Başbakan yardımcısıydı. Kıbrıs’ta Türk toplumunun büyük kesimi ne yazık ki Rumların elindeydi ve her an Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak, ENOSİS’i gerçekleştirmek için başpiskopos Makarios’un kurduğu ( EOKA-B) nin katliam ve tehdidi altındaydı. Pek çok Türk köyü perişandı ve kendilerine uzanacak bir el arıyorlardı.

Gazetelerden takip ettiğimiz kadarıyla, bu köylerden sürekli yardım istekleri gelmekteydi. Başta Magosa olmak üzere binlerce Türk yarı aç bi ilaç bir halde mahkûm hayatı yaşıyorlardı. Adanın her yanından çığlıklar yükseliyordu, dayanılacak gibi değildi. Ve bizde

dayanamadık soydaşlarımızı Rum zulmünden kurtarmak, adada barışı tesis etmek için garantör devlet olma hakkımızı kullanarak müdahale ettik.

 20 Temmuz 1974’de 1.14 Ağustos’ta ise 2. barış harekâtını yaptık ve soydaşlarımızı Rum zulmünden kurtardık. Bu kadirşinas millet hep zalimin karşısında, mazlumun yanında yer almıştır ve almaya da devam ediyor. Asla işgal istila diye bir şey düşünmemiş. Bu dünde öyleydi bugünde böyle.

 Kıbrıs’taki askeri başarımızı hazmedemeyen başta ABD olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri ülkemiz üzerine baskılar kurarak, kahraman Türk askerinin bulundukları yerlerden çekilmelerini, şehitler vererek kurtardığımız yerleri tekrar Rumlara vermemizi istemişlerdi. Yani sahada kazandığımızı masada elimizden almaya çalışıyorlardı. Hatta ABD daha da ileri giderek ülkemize büyük bir ambargo uygulamıştı. Bununla alakalı olarak yine mezkûr kitaptan bir alıntı yapayım. ” 1975 yılının Şubatı ile Ekim’i arasında kesin bir silah ve uçak ambargosu uygulanmıştı.( Bugün f-35 uçaklarında olduğu gibi o günde fantomlarda oldu.)” Türkiye, parasını ödediği fantom uçaklarını alamamakta, normal tamir süreci geldiği için anlaşma gereği Amerika’ya gönderilen C-130 uçaklarımızı dahi vermediği gibi, üstelik birde hangarda saklama parası alıyordu.

 Türkiye yaklaşık 6 milyar dolarlık Amerikan silahıyla donatılmış ordusuna yedek parça sağlayamamaktaydı. Zaten uçaklarının büyük bir bölümünün yedek parçası sadece Amerika’da bulunabildiğinden, bunları Avrupa’dan temin edilemediği gibi kıta da yapılan tüm Amerikan silahları ve yedek parçalarını ‘da bu ambargo uygulanıyordu. Amerika patentli hiçbir silah, hiçbir yedek parça, hiçbir cephane Türkiye’ye giremiyordu. Washington’u izleyen Almanya ve İngiltere’de tüm yardımlarını kesmişti.” 

 Bütün bu sorunları çözmekten aciz kalan dönemin iktidarı ve dışişleri Bakan’ı İhsan Sabri Çağlayangil, ” Siyasal temaslarda tüm suçu Atina- Lefkoşe ikilisi ile Erbakan’ın sırtlarına yükleyiverdi. Artık daha da açık bir şekilde ” Biz Erbakan nedeniyle ortaya harita çıkaramıyoruz, sizler bir öneri oluşturun. Kabul edebileceğim ölçülerde olsun. O zaman bende hükümete giderim ve işte bunu kabul etmezsek ambargo kalkmayacak derim ve zorlarım. DAHA OLMAZSA ERBAKAN’A BİR ALBAY YOLLARIM.” Ne acı değil mi? 27 Mayıs 1960 darbesinin darağacına yolladığı bir başbakan ile iki bakanın partisinin devamı olduklarını söyleyen, 12 Mart muhtırasına maruz kalmış bir partinin bakanı kalkmış Kıbrıs’ın tamamını almanızın kaçınılmaz olduğunu, aziz şehitlerimizin kanıyla sulanmış toprağın bir santimetre karesinin verilemeyeceğini söyleyen Erbakan’ı askerle tehdit ediyor.

 O günleri yaşayan bizler bunların daha fazlasına şahit olduk. Yani bugünün düalistleri o günde realist değildi. Zaten iki yüzlülük onların karakteridir. Bütün bu sıkıntılara içimizdekilerin sebep olduğunu da unutmamak lazım. Körü körüne ABD ve Batı’ya bu denli bağlanmamız nedeniyle, cumhuriyet tarihinin en ağır ve en tehlikeli döneminden geçiyorduk. Dış destekli bölücü güçler, ekonomik enkazın içinde ellerinden gelen zararı verdirmeye çalışıyorlardı. Türkiye, yıllarca sürdürdüğü hatalı politika sonucu her şeyiyle Batı’ya bağlanmıştı. Ordusunun tamamına yakın bölümü Amerika yedek parçası olmadan hareketsiz kalacak ve savunmasız kalmamıza yol açacaktı. Ülkemiz ekonomisi ve ordularımız batıdan para, hammadde, yedek parça, makina gelmediği anda felce uğrayacak düzeye ulaşmıştı. Böyle bir zamanda bize en büyük yardımı Libya lideri Kaddafi yapmıştı. Bu konuda daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız alıntı yaptığım Rahmetli M. Ali Birand’ın DİYET isimli kitabını okumanızı tavsiye ederim.

 İşte bütün bunlar ağır sanayi kurmak, savunma sanayini güçlendirmek, kendi motorunu, tankını, topunu, uçağını yapmak, ” Batı kulübünden” bir hayır gelmeyeceğini söyleyerek kurtuluşun milli görüşte olduğunu söyleyen Rahmetli Erbakan’ı hep haklı çıkarttı. Çok şükür dün yaşadığımız o sıkıntıları bugün yerli ve milli ruhla aşmış durumdayız. Devamı dileğiyle sağlıcakla kalın bizimle kalın değerli GAZETE KIRKÜÇ okurları.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *