YAŞLANMAK

1765

Gönül bu, yaşlanmaz… Gönülden dost olanın dost eli, yüreği yanımızda oldukça… Bir gönüle gidilen bin yol bulunur; yeter ki gönüller arasında köprü kurulabilsin… Gönül deyip, gönülden vazgeçmeyelim… Gönlün sınırı yok; konacağı yeri bilelim… Fazla da yormayalım gönlümüzü, gönlümüz yorgun düştüğünde, yüreğimiz dilsiz kalır… Gönlümüzü verelim ki, gönlümüzün dostlarıyla bir olabilelim… Gönül dostlarıyla bir olunca yıllar geçse de yaşlanılmaz; aklımıza-yüreğimize mukayyet oldukça… Aklımız, yaşımız ile kemâle erişir; aklımız başımızda, sevgimiz yüreğimizde oldukça… Aklımızı, başımıza getiren yaşımızdır, aklımızı kiraya vermedikçe…  Yaşlanmak güzeldir, her gün ölmedikçe…

Yaşlılık kötü bir alışkanlıktır, çalışkan bir insan için… Çalışan, yaşlanmaya vakit bulamaz… Çalışan, gençken bilgi ağacını diker, bakımını yapar her gün; yaşlandığında gölgesinde barınacak bir yeri olur… Dikkatsizlik ile gençliği, telaş ile yaşlılığı tüketmeye gerek yok… Yaşlandığında şimdiki zamanı es geçip, geçmiş zamana takılanın ise, aklı yok… Yaşlılık, yaşlandığını düşünene hastalık kapılarını sonuna kadar açar… Yaşlanmak, ilim-irfan ile tecrübeyi buluşturduğu nispette olumlu bir güç… Ölüm, genç yaşlı, herkesi her an yakalayabilir ve her insan ölecek yaştadır…  O hâlde, yaşlanmak kaygısı niye? Ne yapsak nâfile… Yaşımız da sevgimiz gibi; kendini saklayamaz… Yaşlılığın güzel tarafı, havanın değiştiğini haber vermesi…  Havanın soğuduğunu, önce ihtiyar kemikler sezer… Gençleri övelim; yaşlılara güvenelim, doğru olan bu… Yaşlanmaktan korkmayalım… Yaşlanmanın, yüzümüzden ziyade aklımızda buruşukluklara neden olmasından korkalım… Beyin-gönül fırtınası bunun için gerekli… Az ya da çok yaşamak ve yaşlanmak… En kötüsü, herkesi bıktıracak kadar yaşamak…  Yaşlılığı kış, gençliği yaz gibi görmek, zamana tutsak olmaya eş değer bir durum… Doğum ve ölüm… Ölüm ve doğum… Ölüm doğuma, doğum ölüme muhtaç… Dört mevsimi bir arada yaşayabilmek, her yaşın tadını çıkarabilmeye bağlı… Hayâllerimizin yerini anıların almaya başlamasına izin vermek akıl kârı değil… Bu, yaşlılığa fırsat vermek demek… Yaşlılığı ve ölümü hep başkalarına yakıştırmak… Yaşlılık, eninde sonunda, gençken bile bizim de başımıza gelecek, tükendiğimizi düşünmeye başladığımızda… Yaşlılık, yılların yorgunluğu olmamalı… Yaşlılık, yılların birikimiyle kemâle ermek olmalı… Gençlikte fiziğimiz, yaşlılıkta ruhumuz daha güzel olmalı… Yıllanmışlığın güzelliği, tavırlarımıza aksetmeli… Yıllanmışlığın ehveni, yakmak için bekletilmiş odun… Yıllanmışlığın tercih edileni, güvendiğimiz eski dostlarımız… Yıllanmışlığın en iyisi, okumaya her an ihtiyaç duyduğumuz kitaplar ve eskimeyen yazarlar… Yaşlanmak, yıllanmış olmakla, değere değer katar… Yaşlanmakla bir dağa tırmanmaya devam ederiz, aslında… Biliriz ki yokuşu tırmandıkça yorgunluğunuz artar, nefesimiz daralır, lâkin görüş açımız genişler… Geriye dönüp bakabilmeyi becerdiğimizde, hayatımızın işe yarayan kısımlarını hesaplayabilirsek ne kadar yaşlı olduğumuz anlaşılır… Yaşanmayan ve boşuna geçen günler de maalesef bizi gençleştiremez…  Yaşanmayan yaşlılıkta, mâziye gömülürüz, aynı yaşlılığı sürdüren gençlikte ise istikbâlimizi söndürürüz… Hâlbuki yaşlılık ve tecrübe, gelecek nesillere bir engel değil, bir destek; bir rakip değil, bir ilham veren fikir kaynağıdır… Saadete ve refaha ulaşmanın yolu da bu… Saadete giden yol, karşıt kulvarda olamaz; ak alınla ak yürekle ve millî olmakla, birlikle ve dirlikle olur… Refahın da, yenisi eskisi olmaz… Ya refah olur, ya ıstırapİyilik peşinde koşanlar, kötülükle iyiliği birbirinden ayırt edemedikçe, hiçbir derde deva olamazlar ve halka gelecek vaat edemezler

Yaşlanmanın güzel tarafı, duyguları ve düşünceleri birikim hazinesiyle hep yenileyebilmek, diri tutabilmek olsa gerek… Yaşadıkça yaşlandığımızı düşünerek, yaşamamak gerek… Bilmemiz gereken, yaşamadıkça yaşlandığımızdır… Anlayabilsek, kırk yaşına kadar geçen yıllarımız bir kitap gibidir, geriye kalan yıllarımız ise bu kitabın eleştirisi gibidir… Önemli olan, umutlarımızı ve rüyalarımızı terk etmemek… Umutlarımızın tükendiği noktadır, gerçek yaşlanmak… Çalışmayı bırakıp emekli olduğumuzda bile çalışmaya devam edebilmek, genç kalabilmektir… Hayatın her safhasında diri olmak, umutla geleceğe bakabilmekle mümkün… Ölümü bekleme kolaycılığı, yaşarken yaşlanmak ve tükenmek demek… Doğup ölmeyen var mı? Her gün ölmek mi, yoksa bir defa ölmek mi? Tercihlerimize göre, genç kalırız ya da genç de olsak yaşlanırız…  Yaşlansak da hep genç kalabilmenin sırrı bu… Bugün genç olan, geleceğin ebeveyni, öğretmeni, yöneticisi, hukukçusu, sanatçısı, mühendisi olan kişinin; yaşı ilerlese de hep genç kalabilmesi mühim…  Donanımlı, bilgili ve kadim medeniyetimizin kazanımları ile etik ve ahlâkî değerlere sahip gençlerimizin; yaşlandıklarında da gençlere ilham kaynağı olmaya devam etmeleridir, önemli olan… İstiklâlimizin, istikbâlimizin ve ikbâlimizin tesisi buna bağlı… İstikbâlimizi/geleceğimizi teminat altına almak bu… Genç olarak gelecek için yaptıklarımıza değil, yapamadıklarımıza üzülelim ki, yaşlandığımızda da genç kalabilelim… “Yarınlar yorgun ve bezgin kimselere değil, rahatını terk edebilen gayretli insanlara aittir.” (Cicero)… İstikbâl derdimiz olmazsa, istiklâlimiz güvende olmaz… İkbâlin (tâlihin ve baht açıklığının, mutluluğun, saâdetin) bize öğretmediklerini ve idbarın (tâlihin ters dönmesinin, tâlihsizliğin, bahtsızlığın) bize öğrettiğini daima hatırlamamız gerek… Yaşlılık duygusuyla, ikbâlimizi yok etmeyelim, idbara tahammül ederek, her şartta ve durumda, durmadan yola devam edelim ve cesur olalım ki gençlikte ve yaşlılıkta Türkiyemizin istiklâli ve İstikbâli tek ikbâlimiz olsun…

Bedenleri yaşlanan, ruhları hep genç kalan aksakallılar baş tacımız… Bir gün bizim de bedenlerimizin yaşlanacağını aklımızdan hiç çıkarmayalım; yaşlılarımıza (pir-i fânilerimize), büyüklerimize saygıyla sevgiyle davranalım… “Rabbin yalnız kendisine kulluk etmenizi ve ana-babaya iyilik yapmanızı kesin olarak emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlılık çağına erişirlerse sakın onlara “Öf!” bile deme, onları azarlama, onlara gönül alıcı tatlı ve güzel söz söyle!” (İsrâ / 23. Ayet)… Yolumuz, alnımız, yüreğimiz ak; hareketimiz millî olsun… Birlik ve beraberliğimiz daim olsun…

Dünya Yaşlılar Gününü (18 Mart) ve Yaşlılar Haftasını (18-24 Mart), bu duygularla etkinler yaparak ve yaşayarak değerlendirelim…  Dünün gençleri bugünün yaşlılarına hürmette kusur etmeyelim… Hep birlikte, çoluk çocuk genç ihtiyar, 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferini Anma Gününde gazi ve şehitlerimizi yâd edelim… Selam, sevgi ve saygılarımla.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *