DIŞARIDAKİLERİ ANLIYORUM DA İÇERİDEKİLERİ ANLAMIYORUM

642

 Genlerinde sömürgecilik olan emperyalistler yerli ve milli olan idealist liderleri sevmezler iktidar olsun istemezler. Onlar karşılarında el pençe divan duracak, sömürü hortumlarını tıkamayacak, yap deyince yapacak, yapma deyince yapmayacak, stratejik kaynaklarımızı kendi çıkarlarına uygun kullandıracak, iktidar olup da muktedir olamayan işbirlikçileri isterler. Kendilerini sömürge valisi gören zihniyet mevcut iktidardan istediklerini alamayınca kuduruyorlar yıkılması için işbirlikçilerine destek veriyorlar. Hariçteki hinoğlu hinlerin hainliğini anlıyorum da içeridekileri anlamıyorum deyince aklıma Siirt’in Tillo köyünde medfun bulunan ünlü din alimi İsmail Fakirullah’ın, ” Beni anlamayan yakınımda olsa uzağımdır. Beni anlayan uzağımda olsa yakınımdır” sözü geldi.

 Seçimler yaklaştıkça, Sayın Erdoğan’ın kazanacağını anlaşılınca dışarıdakiler hırçınlaşırken, içerideki işbirlikçileri de onlardan geri kalmamak, savunma sanayimizi akamete uğratmak için çalışıyorlar. Tabii bunu yapan tek ABD emperyalizmi ile bazı batı ülkeleri değil. PKK ve FETÖ gibi terör örgütleri de aynı beklenti içindeler. Yerli ve mili cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine sahip olmamız, savunma sanayinde muhteşem gelişme göstermemiz, havada ,karada, denizde ileri teknolojiyle donatılmış silahlarla adımızdan söz ettirmemiz birilerini fena halde rahatsız ediyorsa demek ki doğru yoldayız. Rabbim bu yolu açanlardan, ülkemize bu değerleri kazandıranlardan razı olsun engelleyenlerde fırsat vermesin.

 Ülke olarak savunma sanayinin önemini ilk defa 1974 yılında Kıbrıs barış harekâtında anladık ama ders almadık. Kıbrıs’ta Türk toplumunun büyük kesimi Rumların elindeydi ve her an Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak için başpiskopos Makarios’un kurduğu( EOKA-B) nin katliam ve tehdidi altındaydı. Pek çok Türk köyü perişandı ve kendilerine uzanacak bil el arıyorlardı. Başta Magosa olmak üzere binlerce Türk yarı aç bi ilaç bir halde mahkûm hayatı yaşıyorlardı. Adanın her yanından çığlıklar yükseliyordu, dayanılacak gibi değildi. Ve bizde dayanamadık soydaşlarımızı Rum zulmünden kurtarmak, Ada’da barışı tesis etmek için garantör devlet olma hakkımızı kullanarak müdahale ettik soydaşlarımızı Rum zulmünden kurtardık. Kıbrıs’taki bu askeri başarımızı hazmedemeyen başta Amerika olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri ülkemiz üzerine kesin silah, mühimmat ve ekonomik ambargolar uygulamıştı. Bugün f-35 uçaklarında yaptıklarını o günde f-16 uçaklarında yaptılar. Parasını ödediğimiz uçakları alamadığımız gibi normal bakım süreci geldiği için Amerika’ya gönderilen C-130 uçaklarımızı da vermediler, üstelik birde hangarda saklama parası alıyorlardı. Ülkemiz yaklaşık 6 milyar dolarlık Amerikan silahıyla donatılmış ordusuna yedek parça sağlayamamaktaydı. Zaten uçaklarının büyük bir bölümünün yedek parçası sadece Amerika’da bulunabildiğinden, bunları Avrupa’dan temin edilemediği gibi kıtada yapılan tüm Amerikan silahlarını ve yedek parçalarını da ambargo uygulanıyordu. Amerika patentli hiçbir silah, hiçbir yedek parça, hiçbir cephane Türkiye’ye giremiyordu. Washington’u izleyen Almanya ve İngiltere’ de yardımları kesmişti. Özetleyerek verdiğim bu bilgileri rahmetli M. Ali Birand’ın DİYET adlı kitabından okuyabilirsiniz. Aynı sorunu terörle mücadele de yaşadık. Eğer kendi İHA ve SİHA mızı üretmeseydik halimiz nice olurdu.?

 Önemli jeopolitik bir konuma sahip olan ülkemizi korumak, caydırıcılık gücümüzü artırmak için kamu ve özel sektör yatırımlarıyla yüksek kapasiteli, kaliteli ürünlerin üretildiği savunma sanayimizin olması gerekiyordu. Bunu bilen ve bu dava uğruna mücadele eden sanayicilerimiz 20 li 40 yıllarda uçaklar, silahlar, mühimmatlar ürettiklerini, ihraç ettiklerini okuyoruz. 1925 yılında İstanbul Haliç’te, tamamen yerli sermaye ile Şakir Zümre’nin kurduğu fabrikada Türkiye’nin ilk uçak bombaları, silahlar, cephane ve motor üretimi gibi çeşitli konular üzerine çalışıldı. II. Dünya Savaşı sonrasında siyasi iktidarın sahip çıkmaması ve ABD’nin yaptığı askeri yardımlar sebebiyle Şakir Zümre fabrikalarının da silah ve cephane üretimini bırakarak soba gibi ürünler imal etmeye başlamıştır. Vecihi Hürkuş. 1925’te ilk Türk uçağını yaptı. 28 Ocak 1925’te ” VECİHİ K-VI ” adını verdiği uçağını uçurarak ödül beklerken 15 gün hapisle cezalandırıldı. İzinsiz uçuş yaptığı söylenen Vecihi Hür kuş çeşitli engelleme ve zorluklarla mücadele etti. Nuri Killigil. Türkiye’nin kendi savunma sanayisini kurmasını, silahını üretmesi gerektiği inancıyla işe başlayarak savunma sanayinin öncüsü oldu. Yokluk yıllarında matara, gaz maskesi, çelik miğfer gibi eşyaların yanında tabanca, havan, mühimmat, tapa, uçak bombası ve tahrip kalıpları gibi önemli ürünleri imal ederek Millî Savunma Bakanlığına sattığı gibi, yurt dışına da ihraç etti. Ayrıca Mısır, Pakistan, Suriye ve daha başka ülkeler de silah, tapa ve mermi satarak ülkemiz ekonomisine önemli katkı sağladı. Türkiye’de özel silah sanayisini kurmak için tüm engellemelere rağmen mücadele eden Nuri Killigil Paşa silah fabrikasını kurduktan sonra, İsrail’e karşı savaşan Araplara silah satmaya kalkınca 2 Mart 1949’da büyük bir patlama oldu, fabrikasıyla birlikte havaya uçtu ve bedeni paramparça oldu. Şehit olan bedeninden geriye kalanlar ufacık bir tabuta kondu, Diyanet işleri başkanlığı da cenaze namazını kıldırmadı. Nuri Demirağ. Ülkemizde demiryollarının yapımında büyük rolü olan ve soy ismini bundan dolayı alan Nuri Demirağ. 1936 yılında kendi sermayesiyle ilk uçak fabrikasını kurdu. Aynı yıl Nu. D- 36 adlı ilk tek motorlu uçak üretildi. 1938’de ise Nu. D- 38 adlı çift motorlu 6 kişilik yolcu uçağı yapıldı. Sonradan bu uçak, 1944’te dünya havacılığı yolcu uçakları arasında A sınıfı olarak kabul edildi. Fabrika 10 yılda 5 ayrı tipte 134 adet uçak üretti. Üretilen uçakların ilk siparişini veren THK, sonradan almaktan vazgeçti. Uçakların yurt dışına satılmaması içinde birde kanun çıkartıldı.” İstikbal göklerdedir” diyen Atatürk, döneminde kurulan savunma sanayi yatırımları, onun vefatından sonra tek partili CHP döneminde yok olmuş. Bugün aynı parti İHA ve SİHA gibi savunma sanayimize güç katan onur ve gururumuz olan BAYKAR’ lar la uğraşıyor. Ama ne hikmetse Temel beyden çıt çıkmıyor.

 Başta savunma sanayi olmak üzere genel sanayi üzerine davası olan ve bu hususta çok çalışan Cennet mekân Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca, ” Sanayileşmemiş bir ülke güçlü olmaz. Milletimizin yeniden yeryüzünde güçlü bir ülke olması için, mutlaka sanayileşmiş bir ülke olması mecburiyeti vardır” diyerek kendileri de motor kürsüsü profesörü olan ve dünyaca üstünlüğü kabul edilen Alman Leopar tanklarının baş mühendisiliğini yapan, 1960 yılında GÜMÜŞ motor markasıyla ilk yüzde yüz yerli motoru ürettiler. Maalesef dönemin iktidarı destek vermeyince oda durduruldu. Bu konuya ileride değinmek üzere sağlıcakla kalın bizim değerli GAZETE KIRKÜÇ okurları.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *