HEM SUÇLU HEM GÜÇLÜ…

1186

Hem suçlu hem güçlü… Birinin, gerçek suçlu kendi olduğu hâlde başkalarını suçlaması, artık pek yatırmadığımız bir durum… Meselâ, biri yüzünden ders çalışamadığını söyleyen birinin hâli… Hem suçlu hem güçlü… Bahanelere sığınmak, hem güçlü hem suçlu olanın yaptığı davranış biçimi… Hem suçlu hem güçlü olan, gücü elinde bulunduran bireyin, bu gücü adaletsiz bir şekilde kullandığını ve yanlışlarını, suçlarını örtbas etmek için güçlerini kullandığını mâlûm… Hem suçlu hem güçlü; suç işlemiş olmasına rağmen, güç ve etki sahibi olmanın verdiği avantajla bunun sonuçlarından kaçabilen veya kaçınan kimse… Hem suçlu hem güçlü olan; yanlış bir iş yapmış olmasına rağmen hâlâ kendini haklı göstermeye çalışan veya suçunu kabul etmeyip güçlü duruşunu sürdüren kişi…  Hem suçlu hem güçlü olan; bir suç işledikten sonra sanki kendi yapmamış gibi üste çıkmaya çalışandır; utanmayan ve hiç şaşırmayan, başkalarını suçlayandır…

Zeytinyağı gibi üste çıkmak… Yoğun maddelerin, yapıları gereği dibe çökmesi misâli zeytinyağı gibi yoğunluğu daha az olan maddelerin üstte kalması, bilindik gerçek… Zeytinyağı gibi üste çıkmak, hem suçlu hem güçlü sözüne eş değer bir söylem… Aynı mânâyı yansıtan benzer ifadeler… Antep ağzıyla ‘Hem uyuz, hem yavuz’… Yavuz hırsız ev sahibini bastırır… Hem kel, hem fodul… Her zaman her durumda haklı olduğunu düşünen, yavuz hırsızdır, ev sahibini bastırır; hem keldir, hem foduldur; hem uyuzdur, hem yavuzdur; hem suçludur, hem güçlüdür… Hem suçlu, hem güçlü; olur olmaz her durumda, kendinde olanı, savunma mekanizmalarını devreye sokarak başkalarına aitmiş gibi yansıtmada oldukça güçlüdür… Hem suçlu hem güçlü olmanın bilindik özelliği, kişi veya kişilerin, asıl kendisine söylemesi gerekenleri karşısındakine söylemesidir; kendisine ait kusur ve davranışları karşısındakine mal edip, kendisini karşısındakine yansıtmasıdır… Hem suçlu hem güçlü olmak; kendi suçunu başkasına atmak, yaptığını inkâr etmek, kusurlarını reddetmek, kendisini mükemmel sanıp başkalarını küçümsemektir… Hem suçlu hem güçlü olmak; karşısındaki insanları küçük düşürmektir, zor durumda bırakmaktır, suçlamaktır, yargılamaktır, kınamaktır, eleştirmektir, üstünlük taslamaktır, karşındakileri ezmeye, sindirmeye ve caydırmaya çalışmaktır, yönetmeye ve yönlendirmeye çalışmaktır…

Biz olabilmemiz için, hem suçlu hem güçlü olanlardan uzak kalalım… Hem suçlu hem güçlü olanları nasıl mı tanıyabiliriz uzaktan? Hem suçlu hem güçlü olanlar, aynı şey hakkında bıkmadan usanmadan, sürekli şikâyet ederler, sorunu çözmek için gayret etmezler… Hem suçlu hem güçlü olanlar, her ortamda hep alıngandırlar… Hem suçlu hem güçlü olanların yaptıklarındaki her şeyden hep başkaları sorumludur… Hem suçlu hem güçlü olanlar, olgun ve kedileri ile barışık değildirler… Hem suçlu hem güçlü olanlar, hep kısır döngü içinde hayat sürerler… Hem suçlu hem güçlü olanlar, sorumluluk ve görev almaktan kaçarlar, ellerini taşın altına koymamak için hep direnirler… Hem suçlu hem güçlü olanlar, kindardırlar… Hem suçlu hem güçlü olanlar, tehlike görünce birilerini öne sürerler, kendilerini gizlerler… Hem suçlu hem güçlü olanlar, tükenmişlik sendromuyla yaşarlar… Hem suçlu hem güçlü olanlar, kişilik ve karakter yoksunudurlar…  Hem suçlu hem güçlü olanlar, dilli düdüklerdir (çokbilmiştirler)… Hem suçlu hem güçlü olanlar, sürekli kendilerini başkalarıyla kıyaslayıp övünürler… Hem suçlu hem güçlü olanlar, her şeye olumsuz tarafından bakarlar… Hem suçlu hem güçlü olanların, kişilikleri bozuktur, birçok alanda herkesten daha iyi olduğunu düşünürler, en fazla kendilerini beğenirler (narsistirler)…

Eğitim süreçlerinde geçirilen sürelerin, eğitimde kazanım elde etmede boşa geçen emeklerin mantıklı açıklaması; bir bakıma sistemin yetersizliği diye geçiştirilmeye çalışılsa da,  aslında, sorumluluk ve görevden kaçanların hem suçlu hem güçlü olmalarından… Mesele, nitelikli olabilme meselesi… İş yapmak yerine, iş yapıyor görünmenin tercih edilmesi ve işinde yetkin ve etkin olunmamasından… Okulöncesi, okul ve okul sonrası eğitim süreçlerinin sorgulanmasına ihtiyaç var… Sanayide bir tamirci ustasının yanında çalışan çırağın 4-5 yıl içerisinde koca bir araba motorunu tek başına dağıtıp toplamayı öğrenebildiği bir süreç düşünüldüğünde; işin vahameti ayan beyan olur… Diğer tarafta; ‘ilkokul-ortaokul-lise-yükseköğrenim’de geçen 16-17 yıl boyunca haftanın beş günü sabahtan akşama kadar geçen sürede birçok şey (meselâ bir yabancı dil) bile etkili bir kazanım ve edinime dönüşemiyorsa eğer; başımızı iki elimizin arasına alıp düşünme zahmetine katlanmalıyız… Kim suçlu, kim güçlü, kim hem suçlu hem güçlü? Sorumlu ve görevli olanların yapması gereken; bireyleri ve bütün toplumu kendilerine kul köle edinmek olmamalı; dini ticarî kaygılara dayalı mekanizmaya dönüştürmemek olmalı… Eğitimde yaşananların yansıması, vasıfsız işsizlerin çoğalması… Eğitim hayatının nihayetinde diploma almak o kadar kolay olmamalı… Yoksa diplomalı niteliksiz mezunların işe alınırken tekrar sınavlara alınmaları, başka nasıl izah edilebilir?  Sadece bilgi yüklenen ve meslek edinmede uygulama yetersizliği olan, davranış eğitimleri eksik kalan mezunların iş bulmada çektikleri sıkıntıların tek kalemde açıklaması bu… İşe bir şekilde alınanların durumu da, içler acısı… Devlet ya da özel kurumlarda kadrolu personelden çok taşeron firmalar aracılığı ile bir memurun asgari ücretle sözleşmeli personel olarak istihdam edilmesi… Birçok mezunun kapağı devlete atabilmek için yıllarca kurslara gitmesi… Niteliğin azalması, niceliğin ve kayırmacılığın tavan yapması… İşe alınmada sınav süreçlerinde, sınava girerken alınan güvenlik önlemleri ile göz boyanıp, uygulamada FETÖ terör örgütünün yandaşlarına kopya vermesiyle yaşanan mağduriyetlerin olması… Meseleyi neresinden ele alsak, elimizde kalıyor maalesef… Hem suçlu hem güçlü olanlar, aymazlar, acaba bulundukları konumlara nasıl geldiler? Sorunlu olmayan ve sorumsuz davranmayan sorumlulara ve görevlilere sözümüz olamaz elbette… Hâlimiz bu… Ayaklar baş olunca, balık baştan kokarmış…  

Hem suçlu hem güçlülerin anlamakta güçlük çektikleri gerçek; hayatın öylesine hem kolay hem zor olduğu… Bilmezlikten geldiğimiz, lâkin bilmemiz gereken neler var neler… Yer altında çok olan şey, ölüler değil, ölülerin pişmanlıkları… Yeryüzünde çok olan şey, insanların hırs ve tamahı… Gökyüzünde çok olan şey, pazarlıksız ve kayıtsız şartsız, karşılıksız yapılan iyilikler… Üçü arasında konakladığımız hengâmede, hem haklı hem âciz olunca,  kaybederken kazandıklarımıza bakalım… Hem suçlu hem güçlü olanın hâli, karga gibi, tarzı da karga tulumba etmek gibi olsa gerek… Karga tulumba etmek, birkaç kişinin, birini kollarından bacaklarından tutup kaldırması… Karganın hikâyesini hatırlamakta fayda var… Bir gün,  karga seke seke yürüyen tombul bir kekliğe özenmiş… Karga, onun gibi yürümek için idman yapmış, epey uğraşmış ama beceremeyince ümidi kırılmış ve eski tarzına dönmek istemiş… Ne yazık ki eski tarzını da beceremez olmuş… Üstüne üstlük, öz tarzına dönemediği için kuşlar arasında kırıta kırıta yürüyen ve ne idüğü belli olmayan garip biri diye bilinir hâle gelmiş

Tek tesellimiz, “Mazlumun zalimden intikam alacağı gün, şüphesiz zalimin zulmettiği günden daha çetin olacaktır.” (Hz. Ali) sözü ve “Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.”  (İbrahim, 42) Hak buyruğu… Selam, sevgi ve saygılarımla.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *