AYNA – AYNA

68

Geçenlerde tıraş olduktan sonra aynada kendimi biraz daha fazla inceledim. Hep tıraş olurum fakat aynayı çok fazla meşgul etmem genellikle. Önemsemediğimden mi, korktuğumdan mı bilinmez. Şöyle durup baktım. yüzüme ve yüzümün yorgunluğunda çoğalan derin çizgilere. Rengi değişen ve beni terk eden saçlarıma.

Her ne kadar “yok canım, ne ihtiyarlığı. Ben halen on sekiz yaşındayım.” desem de, ayna öyle demiyor. Gözlerim uzak ve terkedilmiş limanlar gibi. Uykusuz ve yalnız. Üzülmedim, moralim bozulmadı dersem doğru söylememiş olurum. Nedense, bir “huzursuz zamanların sebepsiz sancıları” oluştu içimde bir yerlerde.

Sabahlar mı keyifsiz artık, yoksa ben mi? Bütün gazete ve TV  haberleri keder ve kasveti,  herkesin – herkese uzaklaşması, evlerdeki kahkaha seslerinin azalması geldi gözümün önüne

Yaşıtlarım iyi bilir. Bizde yaşlılar grubuna girme arifesindeyiz galiba;  böyle arada bir, kimseye söylemesek de, ölümü düşünürüz. Çevremizde ölümlerin artığını gördüğümüz için galiba. Çocukken, ne zaman büyüyeceğimizi hesap ederdik. Şimdiyse ne zaman bu dünyadan gideceğimizi.

Ben de kaç sonbahar daha görebileceğimi düşündüm. Hadi on beş diyelim. Hadi bilemedik, yirmi. Gönül çok daha fazlasını arzu ediyor ama belki de…

İster istemez ürperiyor insan. Ne kadar da az bir zaman bu. on beş sonbahar… on beş kere yağan nisan yağmuru izlemek… on beş kere bahar güneşin batışında, eski bir radyonun başında, çocukluktan kalma bir gurbet türküsü aramak…on beş kere, bir takvim yapraklarını koparıp bitirmek…

Sonra? İşte bu kadar. Evet, evet işte bu kadar….

Bu yüzden, ne gerek var bunca küçülmeye, çamurlaşmaya, çirkinleşmeye? Daha on beş- yirmi sonbahar görüp görebileceğinin bile bir garantisi yokken, nedir bu afra tafra, bu kibir, bu büyük harflerle konuşmalar? İnsanlık suçu işlemler, katliamlar. Kendimizi yırtsak da, bizden geriye kala kala birkaç kırık dökük anı ve dudak kenarına konan ufak bir tebessüm kalıyor dostlar.

Hepimiz az biraz bir varmış bir yokuz. Canınızı sıkmayın hiç. Bundan böyle “İyi ki” diyebileceğimiz şeyler toplayalım. Çayımızı soğutmadan içelim. Çocuklarımızı geç kalmadan sevelim.

Eşimize ilgimizi sevgimizi göstermeyi yarına bırakmadan. Sevelim, sövelim zamanında.

Zamanında yaşayalım şu kısacık hayatı. Ve en önemlisi paylaşalım, sevinci de, kederi de.

Varlığı da, zamanı da, İş, güç ve dedikodu ile kıskançlıklara ayrılacak zamanımız yok, olmamalı bundan böyle  Şairin dediği gibi “hayat kısa, kuşlar uçuyor. Bazen uçamıyorlar bile!

Ne dersiniz biraz fazla karamsar oldu bu haftaki yazım. Acaba aynaya bakmasam mı diyorum dikkatlice ? Ya siz nedesiniz…….? Hepinize iyi haftalar….




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *