AYİNE-İ CİHAN…

1116

                Ayine (Farsça, âyîne, âyîne, âyene; Arapça, mir’ât); ayna, gözgü, yansıtaç, karakter… Ayine, tasavvufta, Allah’ın sıfatlarının tecelli ettiği evren… Ayine-i Âlem-Nüma, tüm âlemi olduğu gibi gösteren sırlı ayna… Ayine, 18. yüzyıldan itibaren değişerek ‘ayna’ diye telaffuz edilmeye başlanmış…  Ayna, ışığı yansıtan, varlıkların görüntüsünü veren, cilalı ve sırlı cam, gözgü, mirat… Ayna, Karagöz oyununda perde… Ayna, doğramacılık ve yapıcılıkta çerçeve içine geçirilen tahta veya taş levha… Ayna, atların diz kapağı… Ayna, iyi bir durumda, yolunda… Ayna, bir olayı, bir durumu yansıtan, göz önünde canlandıran olay, durum, şey… Ayna, küreğin yassı uç bölümü… Ayna, gemilerde işaretçi erlerin kullandığı dürbün…  Ayna, sinema ve televizyon aygıtlarında ve ışık kaynaklarında, üzerine düşen ışığı düzenli biçimde yansıtan yüzey. ‘Ayine’ kelimesi; eşyayı aksettirmesi, bu aksin sadece gölgeden ibaret oluşu, parıltısı, aydınlık ve lekesizliği, saf, cilâlı ve siyah olarak ikiyüzlü olması (dü-rû) gibi özellikleri nedeniyle, divan şairleri Baki ve Nabi gibi birçok şairin gazellerinde hem gerçek hem aşkın, güzelliklerin ve iç dünyanın sembolik bir ifadesi olarak mecâzî anlamda kullanılmış… Âşığın hâli, canı ve gönlü, su, güneş, ay, cihan, felek, zaman gibi varlık ve mefhumlar için kendisine benzetilen unsur (müşebbehün bih) olarak; yüz, çehre, yanak ifade eden kelimelerle birlikte kullanılarak, tenâsüp sanatı yapılmış… Halk edebiyatında ise, daha çok insana yaşlandığını hatırlatan bir vasıta olarak söylenmiş…

Ayine (ayna), karşısındaki eşya ve varlıkları içine alıp aksettiren, dünyaları içine alan, adeta gerçek dünyayı sanala taşıyan hârikulâde bir araç… Âyinedar, süslenenlere ayna tutan kişi veya berber… Ayine-i Hikem, gaipten haber veren, 1785-6 tarihinde Sıdkî tarafından yazılan bir kitap… Kitapta, 1882-3’e tarihine kadar Anadolu’ya gelecek Hamzavi-Melami büyüklerinden haber verilmiş ve Anadolu’da belirecek kıyamet alametlerinden bahsedilmiş… Ayine-i Hikem’de, İbnü’l-Arabî’ye mâl edilen Sayhatü’l-bum fi Havadisi’r-rum’a ve cifr ilmine dayanarak Anadolu’da olacak hadiselerden söz edilmiş; kitaba gelecekte insanların giyecekleri kıyafet, başlık vb. özelliklerini tasvir eden 63’ü portre toplam 65 minyatür eklenmiş…Ayinesözcüğü ile birlikte kullanılan ifadelerAyine-i zişuur, şuur sahibi âyine (insan, cin, melek)… Âyîne-i âb; su aynası, suyun parlak yüzü… Âyîne-i ârız; yanak aynası, ayna gibi parlak olan yanak… Âyîne-rû, yüzü ayna gibi parlayan… Âyîne-i âsmân, âyîne-i çarh, âyîne-i hâverî; güneş… Âyîne-i in’itâf, bir şeyin aksedip göründüğü ayna… Âyîne-i pârtâb, parlak ayna… Âyîne-i pürtâb-ı mücellâ, cilâlı parlak ayna… Âyîne-i şeş-cihet, altı tarafın aynası, Hz. Muhammed (A.S.)’ın gönlü, bir velînin gönlü, insân-ı kâmilin gönlü… Ayine-saz, aynacı… Her-ayine; mutlaka, elbette, behemehâl, zaruri, herhalde… Ayine-i ehadiyet;  ehadiyetin ayinesi, Allah’ın isimlerinin tecellisine mazhar olan şey… Ayine-i ervah, ruhlar âyinesi… Hane-i âyîne; her yanı birbirinin aynı olan oda, salon veya köşk… Âyîne-i İskender, İskender’in aynası… Âyîne-i İskender, söylentilere göre Aristo (Aristoteles) tarafından yapılıp, İskenderiye’de üç katlı ve yüksekliği 135 metreyi bulan, dünyanın 7 harikasından biri olan, İskenderiye (veya Pharos) Feneri’nin tepesine konulmuş bir ayna… Büyük İskender, bu aynaya bakarak yüz fersah mesafede bulunan düşmanını görürmüş… Âyîne-i âlemnümâ (âyîne-i gîtînümâ -cihanı gösteren ayna) adıyla da bilinen bu ayna hakkında çoğu efsane niteliğinde çeşitli rivayetler mevcut… Bir rivayete göre, İskender’in İskenderiye şehrini kurduğu sırada orada bulunan hakîmlerden Belinus, Hermis ve Valines bir ayna yaptırarak yüksek bir yere koydurmuşlar… İskenderiye’ye gelmekte olan gemiler daha bir aylık yolda iken bu aynadan görülürmüş, eğer düşman gemisi iseler, güneş ışığı yansıtılarak yakılabilmekteymiş… Efsaneye göre yalan söyleyenler, âyîne-i İskender’e baktığı zaman görüntüleri yansımazmış…

Masallarda geçen büyücüler, küre aynalar kullanarak tılsım yaparlarmış; aynalara bakarak kehanette bulunurlarmış… Geçmişte, ayna ile ilgili vb. âdet ve inanışlar olmuş… Ayine (ayna), kadim medeniyetimizde, farklı amaçlar için de, hayatımızın vazgeçilmezi olmuş hep… Meselâ,  içeride oturan kişinin sokağı seyredebilmesi ve gelip geçenleri görmesi için, top aynalar zincirle dükkân kapılarına asılmış… Yeni ölen kişinin ağzına ayna tutulup, eğer ayna buğulanmazsa, ölümün kesin olup olmadığı anlaşılırmış… Günümüzde bile hâlâ papağanlara konuşma öğretilirken karşılarına büyük bir ayna konularak onun arkasından konuşularak, papağanın bir başka papağan ile konuştuğunu zannetmesi sağlanarak eğitilir… Ayine (ayna), yüzümüzü (cemalimizi) görebilmek için gerekli… Görünmeyen yüzümüzü görebilmenin çaresi, ayinei kalp… Ayine-i kalpten bakınca, ayine-i cihanda görülenler daha anlamlı… Görebilmenin çaresi iki gözle sınırlı değil… Üçüncü göze (kalp gözüne) sahip olamayanın görebildikleri çapı kadardır sadece… Ayine-i cihan… Yazısız kitap… Özbek Türkçesinde, ayine-i cihan, ‘televizyon’ yerine kullanılan sözcük… ‘Ayine-i cihan’ (dünya aynası); tarihî, kültürel ve coğrafî bilgileri içeren eserler için kullanılan bir ifade… Ayine-i cihan, dünyayı veya evreni yansıtan bir ayna…  Ayine-i cihan, bilgi ve öğreti amacı taşıyan her bir şey için kullanılsa yeridir…

Ayna deyince, ilk aklımıza gelen Aynalı Tahir… Aynalı Tahir, 3 Ocak 1998 tarihinde özel bir TV’de yayımlanmaya başlayan, dram ve ailevî bağlar üzerine kurgulanmış bir Türk televizyon dizisi… Aynalı Tahir, mahallesinde bir gurup arkadaşıyla düzen sağlamaya çalışan bir karakter… En büyük rakibi de Tilki… Aynalı Tilki’yi bıçaklayıp hapse girdiği için mahallenin kontrolü Tilki’ye geçer… Mahalle halkının tek umudu, Aynalı Tahir’dir…  Ayna deyince, aklımıza gelen bir başka ifade, ‘aynasız’ tâbiri… Polislere argoda ‘aynasız’ denmesinin sebebi, o yıllarda kullanılan otomobillerin aynası olmamasından değil… Zira 1950’de yapılan sağ aynasız otomobiller, 1980’lerin sonlarına kadar üretilmiş… Dünyanın farklı yerlerinde polis arabalarında sağ ayna bulunmuyormuş… Meselâ, 1987 yılında vizyona giren ‘Polis Akademisi 4: Vatandaşlar Devriyede’ filminde görülen polis otomobilinin de sağ aynası yok… Polisler için kullanılan ‘aynasız’ sözünün hikâyesi 1889 yılına ait… Bu tâbir, o yıllarda ‘yakışıksız, biçimsiz’ anlamında söylenmekte imiş… Polislere ve zabıta memurlarına ‘aynasız’ denmeye, 1932 yıllarında başlanmış… Belki de suçlu olanların ‘aynasız’ olmasından kaynaklanan bir durum nedeniyle, aynasız olmanın, polisi ya da zabıta memurunu önceden görüp tedbir alamamanın neticesinde bir parola olarak kullanılmış olsa gerek, ‘aynasız’ tabiri…  ‘Ne yapayım aynasızım, çaresizim, yakalandık’ demenin ruh hâli bu olsa gerek… Ayna olmadan arkayı görebilmek, gayrimümkün… Aynasız olanın (önlem alamayanın), aslında, kendi durumunu yansıtmasıdır bu… Türk Polisi, toplumun aynasıdır, onurudur; polisimizle iftihar ediyoruz… Emniyetimiz, ayine-i cihanımız Türk askerine ve polisine emanet

Sözün özü, “Ayinesi (karakteri) iştir kişinin, lafa bakılmaz. Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.” (Ziya Paşa)… İnsanın aynası/karakteri iştir, lafa bakılmaz. Bir kişinin aklının seviyesi yaptığı işte görünür… Ayine, öylesine güzel bir kelime… ‘Ayna’, ayna içinde ayna… Kim ne derse desin; ayna, dijital platformlarda ‘kamera’ya evrilse de, ne sanal âlemde ne gerçek âlemde aynasız yapamayız… Selam, sevgi ve saygılarımla.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *