HAVLU ATMAK…

1030

Havlu, vücudu veya yüzeyi kurutmak veya silmek için kullanılan emici kumaş veya kâğıt parçası… Hamamda kullanılan kurulanma bezi, peşkir (havlı peşkir)… Peşkirde havludaki gibi tüyler (havlar) yok… ‘Peşkir’ unutulmuş, geriye havlı/havlu kalmış… Kâğıt havluların hâkim olduğu bir dünyada havlu atmanın da cılkı çıkmış… Havlu atmak, yenilgi ve pes etmenin hâl diliyle söylenmesi…  Havlu atmak, bir işin ya da mücadelenin sonuna gelinmesi ve yenilginin kabul edilmesi… Havlu atmak, boks sporunda müsabakadan çekilmeyi gösteren eylem… Havlu atmak, boksörün sağlığını ve güvenliğini korumak amacıyla yapılan fiil… Boks maçlarında, bir boksörün antrenörü tarafından, boksörün müsabakaya daha fazla devam edemeyeceğini ve mağlubiyeti kabul ettiğini göstermek için ringe havlu atması… Bu, maçın durdurulmasına ve rakibin galip ilan edilmesine neden durum… Havlu atmak, mücadele eden kişinin, tüm çabalarına rağmen başarılı olamayacağını anladığındaki umutsuzluk ve çaresizlik hâli… Havlu atmak, artık yapılacak bir şey kalmadığında başvurulan son çare…

Aslında, bazı durumlarda havlu atmak, daha fazla kaynak israfını önlemek için stratejik bir karar… Mücadeleyi devam ettirmek yerine, yenilgiyi kabul etmek ve başka bir yol aramak daha mantıklı… Havlu atmak, bir yenilgi sonrası yeniden başlamak için bir fırsat…  Hatalardan ders çıkararak daha güçlü bir şekilde yeniden başlamaktır bu… İş hayatında, bazı projeler veya görevler beklenen sonuçları vermediğinde, zaman ve kaynak israfını önlemek için havlu atmak gerek… Bir işte veya kariyerde mutlu olmayan birinin, kişisel ve profesyonel gelişim için, havlu atarak başka bir alana yönelmesi, bir tercih… Sosyal ilişkilerde, taraflardan birinin veya her ikisinin, ilişkinin sürdürülebilir olmadığını anlaması, normal… Spor veya diyet programlarında, beklenen sonuçlar alınmadığında veya sağlık sorunları ortaya çıktığında, havlu atmak doğru… Duygusal yükünü hafifletmek ve stresini azaltmak için, bireyin havlu atması, yenilgi değil, bir çözüm…  Sürdürülebilir olmayan işlerin terk edilmesi, yeniden güç kazanmanın, rahatlamanın ve yeni bir perspektif kazanmanın ilk adımı… Yenilgiyi kabul etmek, kişinin kendi sınırlarını ve yeteneklerini tanıması, daha güçlü ve dirençli olması ve özsaygısını koruması ve kendini kabullenmesi açısından gerekli…

Ne zaman, nerede ve nasıl havlu atmalı? Bize zarar veren bir ilişkiyi zorla sürdürmeye çalıştığımızda… Ruhsal ve fiziksel sağlığımız bozulduğunda… Yıllarca emek verdiğimiz bir işte mutlu olmadığımızı fark ettiğimizde… Ulaşmaya gayret ettiğimiz hedeflerde, başarılı olmanın mümkün olmadığını anladığımızda… Yeni bir yola çıkmaya karar verdiğimizde… Unutmayalım, bir savaştan geri çekilmek, her zaman pes etmek değil, stratejik bir geri adım da olabilir… “Bazen zafer, savaşmaktan vazgeçip yeni bir cephe bulmaktır.” (Winston Churchill)… Elbette, şartlar ve ahvâl ne olursa olsun, hemen vazgeçmek yerine direnmek son derece mühim… Ancak, dengeli davranmak ve aklıselim ile hareket etmek daha önemli… Direnmek mi yoksa bırakmak mı gerektiğine karar vermek? Bu, sağlam irade, karakter ve kişilik sahibi olmakla alâkalı… Havlu atmak, hayatın kaçınılmaz bir parçası… Yenilgilerle başa çıkmak ve bu durumdan ders çıkarabilmek lâzım… Havlu atmayı, bir ‘son’ olarak değil, yeni bir başlangıcın ‘ilk adım’ı olarak görmek gerek… Gerçekten, pes etmek, başarıya giden yolu tıkayan en büyük engel… Başarı, pes etmeyenlerin hakkı… Kaybetmek, yeniden denemek için bir kredi… Başarısızlık, yeniden ve daha akıllıca başlama imkânı… Sabırlı olmak ve yenilgiyi kabul etmemek, başarının anahtarı… Pes etmediğimiz sürece, kazanmanın bir yolu, her zaman var… Hata ve yanlışta ısrar ederek çıkmazda kalmaya devam etmek ise, akıl kârı değil… Bırakmak ya da direnmek, alışkanlık hâline geldiğinde ise, ne yapılsa nâfile…

Havlunun ve mendilin işlevsiz kılındığı hengâmede, havlu atsak ya da hava atsak ne yazar? Bu, içinde bulunduğumuz kargaşanın ve çaresizliğin yansıması olur sadece… Havlu atıp pes mi edelim? Mendil sallayıp, boş mu verelim? Kendimizi, kendimiz mi bitirelim?  Havlu, yıkılışın; mendil, tesellinin ve desteğin gerekçesi olabilir mi? Gözyaşlarını silmenin, yüzü temizlemenin veya birine yardım elini uzatmanın dışında mendil ne işe yarar ki… Gerçi, kâğıt mendil ve kâğıt havlu bir kullanımlık… Daha kötüsü, insanın kendisinin mendil ve havlu gibi kullanılıp atılması… Bu, havlu atmanın, mendil atmanın en dip versiyonu… Havlu ya da mendil atmanın işe yaramadığı durumda, hava atmak ise, varoluşumuzun diğer bir yüzü… Havlu veya mendil atmayı zül sayıp, hava atmak, kendimizi güçlü, üstün ve dokunulmaz göstermeye çalışma çabası olsa gerek… İçimizdeki fırtınaları dış dünyadan saklamak için gösterdiğimiz bu gayret, bazen daha büyük bir yalnızlık hissine sebep… Hava atarak başkalarına sahte bir izlenim vermek, içimizdeki boşluğu büyütmekten ve eninde sonunda gerçeklerle yüzleşmekten başka bir işe yaramaz… Böylesi hâlde ne mi yapmalı? Cevap, ne havlu atmakta ne de hava atmakta saklı… Hayatın cilvesi, mevcut durumu kabullenmek de olmamalı… Zorlukların ve çaresizliklerin, bizi olgunlaştıracağını görebilmek önemli… Mücadeleyi bırakmadan, sahte güç gösterilerinden kaçınarak içsel bir denge kurulmalı… Bu dengeyi bulmanın yolu, kendimize dürüst davranmayla ilintili… Duygularımızı bastırmak yerine onlarla yüzleşmeli, pes etmek yerine farklı yollar aranmalı… Yardım almanın veya dayanışma içinde olmanın bir zayıflık değil, insan olmanın gereği olduğu unutulmamalı… İnsan olunmalı ve insan kalınmalı ki, havlu atmaya da gerek kalınmasın…

Kendimizi yerden yere atıp paspas olmaktansa, havlu atmak yeğlenmeli, belki de… Beterin de, beteri var… Her derdin bir çaresi var… Yeter ki, var olabilelim… Çok kötü bir duruma düşen, bundan daha kötü bir hâlin de bulunduğunu düşünerek avunmalı… Her bir olumsuzluk, olumlu hâle dönüştürülmeli… ‘Erkekliğin onda dokuzu kaçmak’ bahanesi, havlu atmakla örtüştürülmemeli… Tehlikeden kaçmak, erdemli bir davranış… Tehlikeye atlamak, sahte kahramanlık… Kahramanlık göstermek için savaşmanın binbir yolu mevcut… Havlu atmak, kaçmak, karşı koymak vb. davranışlar, başarıya erişme yolunda birer durak… Nerede, nasıl duracağımız, akıllı olabilmekle alâkalı… Kaçmak, koşmak eyleminin negatif versiyonu… Müspet ve menfi arasındaki dengeyi kurabilmek ve gerekli kararları alabilmek önemli… Direnmek, bazen en büyük yenilgi olabilir… Hep hatırlarda olması gereken söz: “Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır… Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır… Gün batsa ne olur, geceyi onaran bir mimar vardır… Yanmışsam, külümden yapılan bir hisar vardır… Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır…” (Sezai Karakoç)… Sâkin olalım, kendimize olan saygımızı koruyalım… Pes etmek, bırakmak kolay… Cesaret, hayatta dengeyi bulabilmekle ilgili… Ne düşündüğümüz bizi, ne yaptığımız herkesi bağlar… İpin ucunu kaçırmadan, havlu atmadan, mendil ve kuyruk sallamadan, paspas olmadan, bir çıkış kapısı bulmak olmalı tek hedefimiz olmalı aslında… Mutlu, sağlıklı ve başarılı olmak, buna endeksli… Gerisi ilerisi, boşa küre çekmek…

Elde mendil ve havlu ile dolaşan umut tacirlerinin, politikacıların, sallabaşların ve dilli düdüklerin yaşadığı dünyada, kimler geldi kimler geçti… Ne de çabuk unutuyoruz, gaz-tüp-ekmek-şeker kuyruklarını… Mide gurultusuyla düşünmekten ne zaman kurtulacağız? Başımızı ellerimizin arasına alıp, ne vakit düşünme zahmetine katlanacağız? Ellerimizi taşın altına koyacağız? Selam, sevgi ve saygılarımla. https://bit.ly/muzafferceven kanalımı takip etmeniz, linki paylaşıp destek olmanız, olumlu-olumsuz görüşlerinizi, eleştirilerinizi iletmeniz dileğiyle…




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *