İMHA MI, İHYA MI?

1115

İmha (Arapça, imḥā), bir şeyin yok edilmesi, tahrip edilmesi, yıkılması, harap edilmesi, mahvedilmesi, ortadan kaldırılması veya kullanılamaz hâle getirilmesi… İmha, fiziksel bir nesnenin, bir yapının veya bilginin tamamen ortadan kaldırılması… İhya, bir şeyi eski biçimine, eski durumuna getirme, yeniden canlandırma, diriltme, hayat ya da ruh vermek veya canlandırmak için geliştirmek, çok iyi duruma getirme, geliştirme, güçlendirme… Her şeye karşı çıkarak, tüm şüpheli şeylerden uzak durmak, yenilenmek ve sonrasında ihya etmek… Düşüncelerin ve uygulamaların çıkarlara kurban edilmesine fırsat verilmeden, sapkınlıkların ve küfre geçit veren anlayışların imha edilmesiyle ihya etmek, anlamlı… İmha mı, ihya mı? Bir damla fikir ile taşları yerli yerine oturtmak; kırıntı bilgiler ile değil, düşünce çilesiyle mümkün… Tercihlerimiz; ya imha ya da ihya ile kilit taşı olabilir, bir damla fikre dönüşebilir…  Akıl terazisinde süzülen ve mihenk taşına vurulan fikirlerimizin bir kıymet-i harbiyesi olabilir…

Meselâ, tarihî mekânların, meydanların restorasyon (yenileme) güzellemesiyle ihya adına imha ediliyor olması, neyin nesi olabilir? Bu, geçmişe duyulan bir hınç olabilir mi? Bu, imha işleminin, kadim medeniyet değerlerimizin süpürülmesi maksadıyla bilinçli bir şekilde hâlâ yürürlükte olduğunun bir ispatı mı? Bize ait ne varsa, yıkıla yıkıla gelinen noktada, hangi ihya işleminden söz edebiliriz? İmha ve ihya, birbirine zıt iki kavram… İmha ve ihya; toplumsal, politik, ekonomik ve çevresel birçok alanda derin etkiye sahip iki sözcük… İmha etmek; var olan yapıları, değerleri ve kaynakları yok etmek, ortadan kaldırmak anlamında… İhya etmek;  yeniden canlandırmak, onarmak ve geliştirmek mânâsında… İmha, özellikle savaş, doğal afetler ve insan kaynaklı tahribatlar sonucu meydana gelmekte… İmhanın, birçok ciddi sonuçları var… Çevresel imha… Çevre tahribatı, ormanların kesilmesi, su kaynaklarının kirletilmesi ve ekosistemlerin yok edilmesi… Çevresel imha, biyolojik çeşitliliğin azalmasına, iklim değişikliğine ve doğal kaynakların tükenmesine neden durum… Kültürel imha… Kültürel varlıkların, tarihi eserlerin ve geleneklerin yok edilmesi, toplumların kimliğinin ve hafızasının silinmesi… Kültürel imha, kültürel mirasın korunamaması ve gelecek nesillere aktarılamaması demek… Ekonomik imha… Ekonomik yapının çökertilmesi, iş yerlerinin kapatılması, ekonomik kaynakların israf edilmesi ve mali krizler, toplumun yoksulluğa ve işsizliğe sürüklenmesi… İhya ise; yok olmuş veya zarar görmüş olanı yeniden hayata döndürmek, geliştirmek ve iyileştirmek anlamında… İhyanın olumlu etkileri son derece önemli… Çevresel ihya… Çevrenin yeniden canlandırılması, ağaçlandırma projeleri, su kaynaklarının temizlenmesi ve ekosistemlerin restorasyonu… Çevresel ihya sayesinde, biyolojik çeşitlilik korunur; iklim değişikliği ile sonuç odaklı çözümler bulunur; doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı mümkün olur… Kültürel ihya… Kültürel varlıkların restore edilmesi, tarihi eserlerin korunması ve geleneklerin yaşatılması, toplumun kimliği ve kültürel mirasını korunur… Kültürel ihya ile gelecek nesillere zengin bir kültür mirası bırakılır… Ekonomik ihya… Ekonomik ihya ile ekonomik yapılar yeniden inşa edilir, yeni iş imkânları olur ve sürdürülebilir kalkınma projeleri uygulamaya sokulur, toplumun refah seviyesi yükselir… Ekonomik ihya, uzun vadede istikrar ve kalkınma sağlar… ‘İmha ve ihya’yı çok güzel açıklayan ünlüler… Nietzsche; imha ve yeniden doğuş kavramlarını felsefesinin merkezine yerleştirmiş, insanın sürekli olarak kendini aşması ve yenilenmesi gerektiğini savunmuş… Marx; toplumsal değişimin, mevcut sistemin yıkımı ve yeni bir sistemin inşasıyla mümkün olduğunu savunmuş… Einstein; nükleer enerjinin hem imha (yıkıcı) hem ihya gücünü keşfederek, insanlığın sorumluluklarını vurgulamış…

İmha ederek, yakıp yıkarak hep geriye gidilir…  İhya ederek, eskiyi yenileyerek ve eskinin, tecrübenin üzerine yeni birikimler konularak ileriye gidilir… Gerçekten, ‘imha mı, ihya mı edelim?’den ziyade öncelik,  kendimizde yapacağımız değişim ve yenilenme olmalı… İmha ve ihya, toplumsal yapıların ve doğal kaynakların geleceği üzerinde büyük etkilere sahip vetireler/süreçler… Kısa vadeli çıkarlar uğruna yapılan tahribat, uzun vadede geri döndürülemez zararlar demek… Kısa vadede zorlukları içerse de, ihya; sürdürülebilirlik ve geleceğe yatırım yapmak demek… Toplumun uzun vadeli refahı ve sağlıklı bir çevre için ihya politikalarının çok iyi ve ortak akılla belirlenmesi gerek… Böylece, çevreyi, kültürel mirası ve ekonomik yapıyı koruyarak, geliştirerek ve onararak geleceğe daha umutla bakabiliriz… Düz mantıkla her şeyi imha etmek yerine ihya yolunun seçilmesi, hem insanlığın hem de dünyamızın daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir geleceğe sahip olmasıdır… Her birimiz, tek tek ve kurum ve devlet olarak aynı minval üzere hareket ettiğimizde, daha yaşanabilir bir dünya inşa edebiliriz… Hırslarımızın ve çıkarlarımızın gereğine göre hareket ettiğimizde de, iktisadî yapı çöker, iş yerleri kapanır, ekonomik kaynaklar israf edilir ve mâlî krizler, hepimizi yoksulluğa ve işsizliğe sürükler… “İhya etmek için ne kadar ilim lazımsa, imha için de o kadar cehalet kâfidir.” (Necip Fazıl Kısakürek)… Çok önemli bir tespit; “Şehri imâr ederken nesli ihya etmeyi ihmal ederseniz, ihmâl ettiğiniz nesil imâr ettiğiniz şehri tahrip eder.” (Mimar Turgut Cansever)… ABD’li tarihçi yazar ve şair Harold Lamb, Timur’u anlattığı eserinde Timur’un büyük istilacı karakteriyle yıkıcılığı yanında aynı zamanda nasıl bir şehir tahayyül ve inşa ettiğini anlatıyor… “Semerkant denildiğinde tıpkı İskender’in kurduğu İskenderiye’ler gibi akla Timur geliyor. Bugünkü Semerkant’ı gördüğünüzde şehir sizi adeta büyülüyor, ondan kopmak istemiyorsunuz.” diyor… Gerçekten, tarihte, hem imha hem ihya edici en uç örnek olarak, Timur ve dönemi akla geliyor… Günümüzde ise, şehirlerimizin imarı ve ihyası adına yapılanlar, maalesef, imhadan ibaret; sağduyudan, irfandan, izandan, terbiyeden, edepten, estetikten yoksun uygulamalar… 

İnşa, imha ve ihya… İnşa olmadan, imha ve ihyadan söz edemeyiz… Dünle irtibat kurmadan bugünün formuna ve çizgilerine şekil veremeyiz… Dünü bugünle ve yarınla barıştırmadan geçmişten geleceğe köprü kuramayız… Yarınlara kalacak bir iş yapabilmek için, dünün ve bugünün iklimini hesaba katmalıyız; bugüne adapte ettiklerimizle çağı aşarak ileriyi düşünebilmeliyiz… Derdimiz, derdimizle dertlenmenin ötesinde… Derdimiz büyük… Derdimizi, gerçek bir düşünürde olması gereken, etik-ahlakî özelliklerinin çevresel faktörlere yenik düşmemesi için taş üstüne taş koymak olmalı… Taş atan olmak kolay… Mesele, taş taş üstünde bırakmayan zihniyetin, taş üstüne taş koyan hâline dönüştürülebilmesi meselesi… Doğru bir insan olabilmek meselesi… Kendimize egemen olabilmek meselesi… Kendimize egemen olabildiğimizde, etrafımızda olup bitenleri kontrol edebiliriz; nerede, nasıl davranacağımıza dikkat edebiliriz… İmha ederek değil, inşa ve ihya ederek, empati kurarak, merhamet ederek, affederek, onurlu davranarak, sıradanlığı aşabiliriz… Aslında, böylece, sadece karşımızdakine iyilik yapmış da olmayız, kendimize iyilik yapmış oluruz, kendimizi yenileyebiliriz ve kendimizi geliştirebiliriz… Böylece, asla imha eden değil, ihmal eden, görmezden gelen değil; hep üreten, inşa eden, ihya eden tarafta olabiliriz… 

Mâlum, insan var, insanı imha eder; insan var, insanı ihya eder… İmha mı ihya mı? İnsanın kaderi, gayretine endeksli… Seçim, kalp ve akıldan süzülerek üretilen düşünce ve duygu ile olmalı… Encamımız (akıbetimiz), bahanelere havâle edilemez… Mühim olan, insan gibi insan olanla muhatap olabilmek, insan olabilmek ve insan kalabilmek… Gerisi, kuru gürültü… Selam, sevgi ve saygılarımla.

https://bit.ly/muzafferceven Kanalımı takip etmeniz dileğiyle…  




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *