“ASİYE’NİN KOCASI, MELEKLERİN HOCASI”

299

 Her yörenin kendine özgü gelenek ve görenekleri var. Kültürel zenginliğimiz olarak gördüğümüz bu değerlerimizin tanıtılmasında şairlerin önemi büyüktür. Onlar adeta fahri tanıtım elçileridir. Tabi görene bilene. Bunu İsa Kahraman, Halil Arıkan ve en son Alaettin Güven beylerle yaptığım söyleşide fark ettim.

Biz millet olarak değerlerimizin yaşatılmasında, gelecek nesillere aktarılmasında sözlü ve yazılı gelenekten faydalanmışız. Özellikle halk kültürünün ürünlerinden sayılan mâni, ninni ve şiirler önceleri sözlü aktarma yolu ile yaşatılmış, daha sonra bunlar derlenerek ‘ söz uçar yazı kalır’ diyerek yazıya geçirilmiştir. 

 Bu geleneğin şehrimizde yeterince uygulanmadığını düşünüyorum. Hep sanat ve sanatçı kenti olduğumuzu söyleriz ama bunu kendimiz dinleriz. Başkalarının duyup tanıması için ciddi bir gayretimiz yok. Ülke genelinde adından övgüyle söz ettiren şairlerimizin olmaması beni bu düşünceye sevk ediyor. Bu toprağın sesi olma özelliğini taşıyan mahalli şairlerimize gereken destek verilmeyince ülke genelinde tanınmıyor, ulusal basın- yayın organlarında yer alamıyoruz.

 Günümüzde azda olsa ferdi fedakârlık göstererek bizi biz yapan değerlerimizin yaşatılması için gayret eden kitap yazmış şairlerimiz var. Var olmasında varda kitapçılarda bulamazsınız. Zira arkalarında mali destek ve bir yayınevi olmayınca bu işler olmuyor. 

Tabi bunda yerel yönetimlerin, gazetelerimizin, ulusal haber ajansı muhabirlerinin de ihmali var. Bu konuda duyarlı olan gazetemiz yönetiminin desteğiyle ara ara bu köşede şairlerimizi tanıtmaya çalışıyoruz ama yeterli olmuyor. Bu ilgisizlik sebebiyle gençlerimiz şiire yönelmiyor. Tabi burada şairlerimize de iş düşüyor. Ozanlığın gelişmesi için şiir yarışmaları ve etkinlikler yaparak meraklılarını buralara çekerek Türk şiirine hizmet etmeliler.  Bu hususta hoşgörüsü ve gayreti olan değerli şairlerimiz var ama onlarda bir noktaya kadar götürürler. Sürdürülür olması için destek lazım. 

Şairler ve şiir üzerine yazarken günümüz şairlerine örnek olacağını umduğum enteresan hadiselerle karşılaştım. Bu konuda iki örnek sunacağım. İlki iki üstat N. Fazıl Kısakürek ile Nazım Hikmet arasında geçen konuşma.

 Bu iki şairimiz de Bahriye mektebinden okul arkadaşlarıdır. Edebiyat öğretmenleri de Yahya Kemal Bayatlı’dır. Siyasi fikriyatları farklı olsa da insani dostluklarına mâni olmamıştır. Nazım Hikmet’i cezaevinde ziyarete giden, Necip Fazıl ile aralarında geçen sohbet şöyledir.

Necip Fazıl…Merhaba, nasılsın Asiye’nin kocası ( Firavunu kastediyor.) Nazım Hikmet…Hoş geldin, iyiyim, sen nasılsın meleklerin hocası ( İblisi kastediyor.) N. Fazıl… Nazım yazık sana, seni böyle gördüm ya çok üzüldüm, sürünüyorsun buralarda. N. Hikmet…Niye üzüldün ki, senin rejimin değil mi bu, iftihar ediyor olmalısın, ben çok görmüyorum. N. Fazıl… Sen buna şükret, senin rejimin olsaydı beni asardınız. N. Hikmet…Benim rejimim olsa seni asar mıydık! Bilmiyorum ama! Öyle bir şey olsaydı, darağacının yanında oturup ağlayan ben olurdum.

 İkinci hadise ise Kahramanmaraşlı iki değer Abdürrahim Karakoç ile Aşk Mahsuni arasında yaşanıyor.

Abdurrahim Karakoç’un ‘İsyanlı Sükût’ şiirini, bir plakta okuyan Aşık Mahsuni Şerif olarak çıkınca, şiir mahkeme salonlarında okunmaya başlar. Dava Karakoç lehine biter. Bu mahkemeden sonra, Mahsuni’nin çıkan bir kitabında, Karakoç’un bazı şiirleri Mahsuni adıyla çıkmış olmasını, Mahsuni bu hatayı editörün yaptığını söyleyecektir. Karakoç mahkemeye başvurunca, Aşık Mahsuni özetle şu mektubu gönderir. ” Kitabı hazırlayan akademisyen arkadaşın hatasıdır. Benim bu durumdan kitap yayınlandıktan sonra haberim oldu. Sen bir Ağrı Dağısın Karakoç Baba, bense yanında küçük bir tepe. O kitaptaki bütün şiirlerin okkası darası bir ” İsyanlı sükût” etmez. Boş ver mahkemeyi, hâkimi cezamı sen kes. Karakoç’un şeriatına boynum kıldan incedir”. Diyerek şu şiiri gönderir.

 ‘Elbistan yiğidi Karakoç Baba. Kumanyalar bize azık değil mi? Bizim yöremizin gerçek diliyle Haksıza gözümüz Kızık değil mi? Atına binmeyi bilmeyen tatar. Kendi hayalinde cirit atar. Beşimiz tok, on binimiz aç yatar. Böyle bir sisteme yazık değil mi. Sülalem sermemiş yırtılmış sergi. Vallahi dediğim değildir yergi. Hırsıza kaç

Kurtul, mazluma vergi. Böyle bir adalet kazık değil mi? Az değildir Karakoç’tan aldığım. Boşa mıydı Mahzunilik bulduğum? Sen, ben söylemezsek kurban olduğum. Bizdeki ozanlık bozuk değil mi?… Aşık Mahsuni Şerif.

 Karakoç bu mektubu alınca çok duygulanır ve şikayetini geri çeker. Aşık Mahsuni ağır rahatsızdır, Karakoç ziyaretine gider. Elele dertleşirken Mahsuni; bir eşeklik ettim şiirini almakla hakkını helal edermisin! Karakoç; seni dava etmekle asıl ben eşeklik yaptım, sen hakkını helal eyle deyince, Mahsuni’nin yanaklarında biriken göz yaşını, Karakoç mendiliyle silerek duygusal bir dostluk yaşarlar. O zamanlarda birileri bu samimiyeti sağ- sol diyerek bozmaya çalışmış olsalar da şairlik ve insani duygularından dolayı başaramamışlar vesselam. Birbirimize karşı hor görülü değil hoşgörülü davranmamız dileğiyle sağlıkla kalın bizimle kalın değerli GAZETE KIRKÜÇ okurları.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *