AV. EDA EĞMİR YÜCEER MAĞDUR KADINLARA SESLENDİ “ŞİDDET SARMALINI BÜYÜMEDEN YOK EDİN”

565

Kadına yönelik şiddetin, kadınları her adımda daha ağır şekilde tehdit eden bir sarmal olduğunu belirten Kütahya Barosu TBB Delegesi ve TBB Şiddetle Mücadele Kurulu üyesi Av. Eda Eğmir Yüceer, şiddetin ilk ortaya çıktığı anda kadının net bir şekilde “dur” demesinin hayati önemine değindi.

Kütahya Barosu Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonu Üyesi Av. Eda Eğmir Yüceer, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Gününde kadına yönelik şiddetin temeldeki nedenlerine dikkat çekerek şiddet mağduru bir kadının izlemesi gereken yolu anlattı.

‘ŞİDDETİN TEMELİ DİLDEN GELİYOR’

Kadına yönelik şiddetin; kadının sırf kadın olmasından ötürü maruz kaldığı şiddet olduğuna dikkat çeken Av. Eda Eğmir Yüceer şiddet türlerini  sınırlamak mümkün olmamakla birlikte psikolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve cinsel şiddet başlıkları altında irdelendiğini belirtti. Kadına yönelik şiddetle mücadelenin, her bir vicdan sahibi bireyin şiddetin nasıl bu kadar yaygınlaşıp normalleştiği hakkında düşünmesiyle başlayacağını belirten Eğmir Yüceer, “Toplumda her kadın, her gün kadın bedeni üzerinden tehditler içeren küfürleri duyuyor. Bu maalesef o kadar yaygın ki erkekler ve maalesef özellikle gençler belki de anlamının ağırlığını hiç düşünmeden birbirlerine adeta küfrederek merhaba diyor ya da küfrü bir bağlaç gibi kullanıyor.

Şiddet mağduru kadınları göz önüne aldığımızda, şiddet çoğu kez sözlü/psikolojik şiddet (aşağılama, yok sayma, hakaret, küfür vb söz ve tavırlar), ekonomik şiddet( zorla çalıştırma ya da çalıştırmama, çalışan kadının parasına rızası dışında el koyma, çalışmayan kadının özbakım ve temel ihtiyaçlarını temin etmeme) ya da sosyal şiddet (kadının giyimine, arkadaşlarına, sosyal hayatına müdahale ve baskı)  ile başlıyor, fiziksel şiddet olarak nitelendirdiğimiz darp ve kötü muamele, cinsel şiddet olarak nitelendirdiğimiz rıza dışı her türlü cinsel davranış, taciz ve tecavüzle devam ediyor.” dedi.

Sözlü şiddetin temelinde de toplumsal cinsiyet eşitliğine dair cahilliğin ve erkeğin kadın üzerindeki iktidarını koruma içgüdüsünün yattığını ifade eden EğmirYüceer, “Kadın ve erkeğin fiziksel güçleri aynı değil. Biyolojik olarak erkek tecavüz edebilir, kadın tecavüz edilebilir bir varlık. Kendisine ve karşısındaki kadına saygısı olmayan, içgüdüleriyle hareket etmesi “erkekliğin şanından(!)” kabul edilerek asırlardır alkışlanmış olan bir erkek, kadın ile zihinsel olarak baş edemediği noktada en ilkel haline geri dönüp bedensel gücünden aldığı cesaretle ilk aşamada sözlü şiddet uyguluyor. Bu noktada toplumsal dönüşümün ve farkındalığın da ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmek isterim.

Dünya ölçeğinde değerlendirdiğimizde kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında ilk metnin Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi(CEDAW) 1979 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edildiğini düşündüğümüzde devrimleriyle  1930’lu yıllardan itibaren T.C. sınırları dahilinde seçme ve seçilme hakkını, eşit eğitim ve çalışma hakkını Türk kadınına veren ve “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın!” diye seslenen Yüce önderimiz M.Kemal Atatürk’ü her daim rahmetle anmak her Türk kadının boynunun borcudur diye düşünüyorum. Atatürk’ün yüz yıl öncesindeki bu muazzam vizyonu karşısında günümüzde o günlerin vizyonundan çok daha geride en temelde dilden gelen çok ciddi bir sorunumuz var.” şeklinde konuştu. Kadın hakları konuşulurken dahi “kadınlarımız” ifadesinin sürekli kullanıldığını belirten Eğmir Yüceer, “Çocuklarımız diyebiliriz çünkü çocuklar her türlü ihmal ve istismardan korunmaya muhtaçtır  fakat bir erkek herhangi bir hitabında belki de iyi niyetle “kadınlarımız” dediği anda dahi ondan yüce olduğunu, onun üzerinde bir iktidar gücü olduğunu, onu zayıf ve korunmaya muhtaç bir cins olarak sahiplendiğini ifade etmiş oluyor .” dedi.

Dünyanın her yerinde küfrün komedi programlarındaki yaygınlığı ve her türlü şiddetin TV ekranlarında sürekli yer buluyor olmasının da hiç üzerinde durulmayan fakat çok tehlikeli bir sorun olduğuna dikkat çeken Eğmir Yüceer, “Çok izlenen stand up/komedi programlarındaki umarsızca kullanılan küfürlerden tutun da hemen herkesin evinde ortalama 3-5 saat açık olan TV’deki şiddet içerikli programlar, haberler, dizi filmlere sürekli  maruz kalma halinin de RTÜK tarafından sigara ve alkole gösterilen hassasiyetten çok daha ciddi biçimde ele alınmasının zorunlu olduğunu düşünüyorum. Şiddet “sattığı” için bu tür yayınların, dizilerin  sayıları benzer içeriklerle gitgide artıyor. Hedef kitlesinde kadın olan programlarda kadınlar kalitesiz içeriklerle ve yine toplumsal cinsiyet algısında rol olarak sadece kadına özgülenmiş olan yemek yahut temizlik becerileri üzerinden yarıştırılarak adeta uyuşturuluyor. Ekranlardan yayılan her türlü şiddet çok ciddi bir hassasiyetle ele alınıp bir an önce çözüm bulunmalı.  Toplumsal ruh sağlığımızın sağaltımı için arz talep meselesi, talep arzı mecbur kılıyor söylemlerinden bir an önce vazgeçilmesi gerekiyor.” dedi.

‘ÇOK SAYIDA KADIN KENDİ HAYATINDA KAYIP’

Beş günahsız çocuğun bir barakada yanarak can verdiği olayda her şey para mı diye soran milletvekilini hatırlatarak maalesef günümüz Türkiye’sinde bir çok sorunda olduğu gibi şiddet öykülerinin kaynağının ve geliştirilemeyen çözümlerinin de  çoğu zaman paradan kaynaklı olduğunu belirten Eğmir Yüceer; eğitim almamış, iş hayatında hiç yer almamış, ekonomik gücü olmayan bir kadının şiddet mağduru olma ihtimalinin çok daha yüksek olduğunu dile getirdi. Düzenli şiddet gören bir kadının boşanma davası açtığında çok güçlü ve kararlı olmak zorunda kaldığına değinen Eğmir Yüceer, “Artık tek gün dahi tahammülüm kalmadı diyerek 20-30 yıllık bir evliliği bitirmeye karar vermiş, çocuklarım da büyüdü boşanmak istiyorum diyen kadınlar dayanak gücüm kalmadı diyor. Daha önce çalıştın mı çalışır geçimini sağlar mısın? dediğimizde; maalesef dönüşler “Ben hiç çalışmadım, çalışabilir miyim bilmiyorum kök ailemden de bir desteğim yok” şeklinde oluyor. Kimi çevrelerce kaldırılmaya çalışılan yoksulluk nafakasının da bir kadının kendi başına barınacağı bir ev tutmasına imkan dahi vermediğini belirten Eğmir Yüceer, birçok kadının bu durumla başa çıkamayıp şiddet görmeye devam ettiğini bu şekilde yaşayan büyük bir kayıp kadın grubu olduğunu dile getirdi.  

FİZİKSEL OLMAYAN ŞİDDET NASIL ANLAŞILIR?

Bir kadının şiddete uğradığını anladığı ilk anda gösterdiği tepkinin önemine vurgu yapan Eğmir Yüceer, “Bir kadın fiziksel şiddet haricindeki bir şiddet türüne uğradığını nasıl anlar? İçten gelen bir duygu, bir ses vardır. Eşini çok seviyor eşinin kendisini çok sevdiğini düşünüyor olabilir. Ama içinden bir şey ona diyecek ki “Bu muamele, bu söz normal değil”. O ilk mağduriyeti hissettiğinde kadın (şiddetin muhatabı kadın olduğu için maalesef görev yine kadına düşüyor) eşine, erkek arkadaşına net bir şekilde şunu söylemeli;  “Dur! bunu yapamazsın. Benimle böyle konuşamaz, bana böyle davranamazsın. Bu bir şiddet ve ben bunu hiçbir kadının hak etmediği gibi hak etmiyorum.” Kadın o ilk şiddet halini yaşadığında amasız, fakatsız, çok net bir şekilde bunun bir daha yaşanmayacağına emin olmalı, karşısındaki erkeğe  ikinci bir şans vermek istiyorsa, ki bunu bir tavsiye olarak dile getirmiyorum, erkek yaptığı yanlışın ağırlığını  fark ettiğini karşısındaki kadının kafasında hiç bir soru işareti bırakmayacak şekilde gerçek bir özürle ifade edebilmeli.

‘ŞİDDETE DUR DENİLMEDİĞİNDE TEKRARLANMA İHTİMALİ ÇOK YÜKSEK’

Av.Eda Eğmir Yüceer “Defalarca kez karşılaştığımız şiddet mağduru kadınların hayat hikayelerinden çok iyi biliyoruz ki o ilk şiddet yaşandığında amasız fakatsız gerçek bir özür olmadan ilişki devam ediyorsa şiddet öyküsü  asla bitmiyor. Şiddet uygulayan erkek, karşısında dik duran, bu şiddeti reddeden bir kadın görmediği vakit bunu normalleştirmeye başlıyor, şiddet mağduru kadın da karşı duramadığı şiddet yükünün altında farkında olarak ya da olmayarak günden güne eziliyor ve herhangi bir destek alınmadığı müddetçe bu süreç bir sarmala giriyor ve maalesef şiddet katlanarak artıyor. Bizim karşımıza gelen kadınların çoğu maalesef şiddetin bir çok türünü birden çok kez yaşamış kadınlar.” dedi.

EğmirYüceer, fiziksel şiddet söz konusu olduğunda da kadının hiç vakit kaybetmeden hastaneye başvurup çok önemli bir delil olan darp raporu almasının önemini vurguladı. Çünkü darp, şiddetin kadının vücut bütünlüğüne yönelmiş fiziksel boyutu ve vücudunda iz bırakmış fiziksel şiddete sessiz kalmış bir kadın için bu şiddetin  ilerleyen safhalarının , tekrarının sonu kadının can güvenliği ve yaşam hakkına yönelik çok büyük bir tehdit.

“ŞİDDET MAĞDURU OLAN VE EKONOMİK GÜCÜ OLMAYAN KADINLARIN HUKUK MÜCADELESİNDE, BAROLARIN ADLİ YARDIM HİZMETİ ÖNEMLİ BİR DESTEK”

Bu sarmalı sona erdirmek isteyen eğitim almış, çalışan, gelir sahibi bir kadının güvendiği avukatla hak arama yolculuğuna çıktığını belirten Eğmir Yüceer,  “Ama birçok kadın bu şansa sahip değil. Eğitim alamamış, küçük yaşta evlenmiş, hayatı boyunca yalnızca eş ve anne olmuş kadınlar çok daha ağır bir şekilde şiddete maruz kalıyorlar. Ama yalnız olmadıkları bilsinler; yurt sathında 81 ilde olduğu gibi Kütahya Barosu’nun da Adli Yardım Hizmeti var. Adli yardım, şiddet mağduru olan ve ekonomik olarak hiç bir geliri, malvarlığı bulunmayan kadınlara  Baro tarafından ücretsiz avukat tayin edilmesi sürecidir.  Şiddetten kurtulmak istiyorum diyen kadın için en azından hukuk mücadelesi sürecinde bu önemli bir destek.” dedi. Süreç içinde eğitimli ya da eğitimsiz, çalışan ya da çalışmayan bir çok kadının toplumsal kabul ve baskılar nedeniyle eşi ile barışmak zorunda kaldığına dikkat çeken Eğmir Yüceer, erkeğin kadın üzerindeki hegemonyasının toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki kadın erkek rollerine ilişkin otomatik kabul ve etiketlerden kaynaklandığını, bu durumun da imzamızı çektiğimiz İstanbul Sözleşmesi kadar ev içi şiddeti önemseyen ve irdeleyen kıymetli bir insan hakları sözleşmesinin denetim mekanizması olan Grevio’dan yoksun kalmamızın neticelerinden biri olduğunu belirtti. Yine cezasızlık politikalarına ve şiddeti önleme noktasında adeta seferberlik ilan etmemiz gereken bu vahim günlerde İstanbul Sözleşmesinden imza çekmemizin ardından hükümet tarafından politika geliştirme noktasında da hiç bir somut adım atılmadığına dikkat çekti.

‘ŞİDDETE BAŞVURAN ERKEK, MÜŞTEREK  ÇOCUKLARI ALET EDEREK KADINA YENİDEN ULAŞIYOR”

Şiddet mağduru kadınlara bir desteğin de ADEM Aile Destek Merkezlerinden geldiğini belirten Eğmir Yüceer,  “Kadınlara meslek edindiriyorlar. Kütahya’da çini ön plana çıkıyor. Şiddet mağduru bir kadın hukuken barodan ücretsiz avukat hakkından faydalanabilir,  ADEM’e başvuruda bulunabilirler. İstanbul Sözleşmesinden çekilmiş olmamızın tüm olumsuz sonuçlarını günden güne yaşıyoruz fakat 6284 sayılı yasa şükürler olsun ki hala yürürlükte, şiddet gösteren erkek aleyhine uzaklaştırma kararı derhal veriliyor. Şiddet mağduru kadın emniyete, aile mahkemesine ya da savcılığa başvurarak derhal eşi hakkında uzaklaştırma talep edebilir.” Dedi. Fakat uzaklaştırma kararı alabilmiş bir kadının ortak çocukları babaları ile görüşsün diye kapıyı açtığında dahi erkeğin şiddet uygulayabildiğini belirten Eğmir Yüceer, geçtiğimiz günlerde iç işleri bakanımızın kadınlar kapıyı açmasalardı ölmezlerdi şeklindeki sözlerinin de maalesef çok talihsiz olduğunu ifade ederek özellikle hükümet bünyesindeki ilgili bakanların ve bakanlık görevlilerinin kadına yönelik şiddet konusunda çok daha duyarlı ve dikkatli yorumlar yapması gerektiğine dikkat çekti.

Kadına yönelik şiddetle mücadele kavramının, erkeğin sırf erkek olmaktan aldığı güçle kadına sırf kadın olduğu için uyguladığı şiddete yönelik mücadele şeklinde ortaya çıktığını ifade eden Eğmir Yüceer, “Erkeğin erkek olduğu için kadına dayattığı bir şiddet var ortada. Keşke kadın haklarını değil sadece insan haklarını konuşsak; kadın cinayetleri ve cezasızlık politikalarını değil, şiddeti tamamen ortadan kaldıracak politikaları konuşuyor olsak .” dedi. Kız çocuklarının eğitiminin çok önemli olduğuna değinen Av. Eda Eğmir Yüceer,  şiddetsiz bir dünyanın mümkün olduğunu ve her bir bireyin ve özellikle bir  kadının hiç bir uğurda akıl, beden ve ruh sağlığından vazgeçmemesi gerektiğini belirtti.

ŞEYMA DÖNMEZ DEMİRDAŞ




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *