DİŞE DİŞ, 32 DİŞ…

1085

                Dişe diş, 32 dişDişe diş (göze göz); misilleme yapma; aynı biçimde kötülük yapıp öç alma, kötülüğü yapandan acısını çıkarma… 32 dişten yoksun olunca, dişe dişin de bir anlamı yok… Mâlum çocukların 20; yetişkinlerin 8 adet kesici diş, 4 köpek dişi, 8 adet küçük azı dişi ve 4 tanesi yirmi yaş dişi olmak üzere 12 azı dişi, toplam 32 (yirmi yaş dişleri çekilmişse 28) dişi var… Dişlerimiz olmasaydı, ne kadar zor bir hayat olurdu acaba? Yemede, konuşmada ve henüz bilemediğimiz her bir durumda, hayat çekilmez hâle gelirdi, kim bilir… ‘Dişe diş kana kan’, bir intikam çağrısı değil; daha ziyade bitmek bilmez kan davalarına konan bir yasağı işaret etmekte… Verilen cezaların ödüle dönüşmesinin engellenebilmesi, dişe diş yaklaşımıyla ve hadlerin korunmasıyla mümkün… Bir damla fikir olarak dillendirdiğimiz, hukuk ile ilgili hükümleri yorumlamak ve hüküm koymak değil… Hukuk, hukukçuların işi… Haksız kazanç yapanlarla, gıda fiyatlarını stoklayarak veya farklı usullerle yükseltenlerle, elde ettikleri çıkarların altında kalan, az miktarda kesilen cezalar ve yaptırımlar uygulayarak başarılı olunamaz… Haksız elde edilen kazancın süratle kamu yararına kullanılması, tamamının kamuya aktarılması gerekir… Sermayenin bir avuç çıkarcıların elinden alınması ve hakça paylaşımı, dişe dişle olabilir… Kazancın, emek ve üretim ile elde edilebilmesi gerekir… Kazancın, parayla para kazanmak illetiyle olması; sermayenin urlaşmasına ve paranın insanları kullanmasına neden durum… Böylesi durum, tüketimin yükselmesidir, üretimin azalmasıdır… Olması gereken; insanın, parayı insan yararına kullanmasıdır; yeterince üretip, üretileni paylaşarak tüketmesidir…

Dişe diş yaklaşımını, diş kirası güzellemesiyle de geçiştiremeyiz… Diş kirası, eskiden varlıklı olan kimselerin, iftar yemeğinden sonra iftara çağrılan ihtiyaç sahiplerinin onurlarını incitmeden onlara verdikleri harçlık… Diş kirası, bir kimseye, yaptığı iş için fazladan verilen para… Diş kirası; Osmanlı döneminde sultanların, vezirlerin ve saraydaki yüksek memurların, iftardan sonra fakirlere dağıttıkları para… Diş kirası ve dişe diş, birilerinin insafına bırakılamayacak kadar mühim… Diş kirası bedeli, varlıklının dişinin kovuğuna bile gitmezken, daha ağır bedel, muhtacın dişinin kırılmasıdır… Dişe diş, ne diş kirasıyla ne diş kırılmasıyla geçiştirilemez… Yoksa dişi ve işi sağlam olanlar, dişine göre bulduklarıyla dişinin kovuğuna giden sembolik bedellerle vicdanlarını tatmin edemezler… Her şeyin bir bedeli ve bir ederi var… Alternatifsiz bedel… Dişe diş, 32 diş; sağlıklı olmanın, ağızdan başlayan ilk adımı… Sonrası, dişe diş, işe göre insan olmalı; insana göre iş değil… Dişine göre, birilerine çemkirmek hiç değil…  Dişe dişin, diş kirasının birkaç sözle harmanlanıp çok güzel dile getirilmiş hâli: “Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul; bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa; yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!” (Necip Fazıl Kısakürek)… Ağzı olan, dişine göre konuşunca hakkın değil haksızlığın taraftarı olur… Karakter yoksununun, birinin gücünden, makamından, statüsünden, malından ürktüğünde sus pus olmasıdır bu…  “Konuşmadan önce düşün, hareket etmeden önce ölç.” (William Shakespeare)… “Düşünmeden konuşmak, nişan almadan ateş etmeye benzer.” (G. C. Lichtenberg)… Muhataplarımızla ile onların yaş, seviye ve durumlarına göre doğru teknolojiyi, doğru yaklaşım ve doğru yöntemleri kullanarak doğru ve etkin iletişim kurmalıyız… “Ağzı olan dişine göre konuşmamalı” ölçüsünü düstur edinmeliyiz… Unutulmaması gereken ölçüt: “Sözü bilen kişinin yüzünü ağ ede bir söz; sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz; söz ola kese savaşı söz ola bitire başı; söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz.” (Yunus Emre)…

Ağzı olan dişine göre konuşunca, düşünmeden, sorumsuzca ve yüksek sesle konuşunca ortalık toz duman olur… Sohbetin formatı değişir; hasbihâl, yalana, iftiraya, dedikoduya, gıybete, alaya, nifakçılığa dönüşür…  “Tam da dişime göre, onu yenebilirim.” yaklaşımıyla 32 dişimizi tek tek kaybederiz (gücümüzü kaybetmeye başlarız)… Unutmayalım, “İki şey aklın eksikliğini gösterir. Konuşulacak yerde susmak, susulacak yerde konuşmak.”  (Sadi Şirazi)… “Eğer çok konuşmak faydalı olsaydı, Allah iki ağız, bir kulak verirdi. Onun için, çok dinleyip az konuşmak gerek.” (Şems-i Tebrizi)… Konuşmayınca, yalnız kalma riski de var… Yalnızlık, diş ağrısı gibi herkes bir tarafa çekilince gece ortaya çıkan bir illet… Diş ağrısını çeken bilir, toplulukta hep birlikte olsa da yalnızlığı iç dünyasında yaşayan bilir… Yalnızlık duygusu, çürük bir dişin tüm vücuda acı vermesi gibidir… 32 dişimizin kıymetini bilelim… Hayat çok kısa dişlerimiz varken gülümseyelim… Gülümsemeyi takma dişlerimize havale etmeyelim… Bu, öylesine karmaşık bir bilmece ki, dişimizden tırnağımızdan artırarak mutlu olmaya çalışmak gibi meşakkatli… Sorunları dişlerimizle değil, beynimizle çözelim… Mâlum, “Dil ile düğümlenen, diş ile çözülmez.” (Kaşgarlı Mahmut)… Dişlerimizi sıkmak da bir işe yaramaz bu durumda… “Kenetlenmiş dişlerle, özgürlük türküleri söylenmez.” (Hint Özdeyişi)… Yine de bilelim, gülümseyelim her daim, ancak, dış görünüş önemli değil, önemli olan diş görünüşü… Güzel bir gülümseme, güzel ve sağlıklı dişler ile daha bir güzel… Güzel dişler ve güzel bir gülümseme kalpleri ısıtır… Madalyonun diğer yüzü başka… “Diş ağrısı çekenler dişleri sağlam olanları; yoksulluk çekenler de parası çok olanları mutlu sanırlar.” (Bernard Shaw)… En vahimi ise, “Göze göz, dişe diş; tüm dünyayı kör eder.” (İtalyan Atasözü) gerçeği…

                Dişimizin kovuğuna bile gitmediğini söylediğimiz, yiyecekleri çok az bulduğumuz durumda,  dişe diş demenin de âlemi yok… Her yerde ve her durumda, birine hitap ederken konuşma adabına riayet emeliyiz… Konuşurken ses tonumuza dikkat etmeliyiz… Konuşurken muhatabımızın sözünü kesmeden dinlemeliyiz… Konuşma sırası bizde olduğunda anlaşılır bir üslupla konuşmalıyız… Konuşurken muhatabımızın gözlerine bakarak konuşmalıyız… Söyleyeceğimiz sözü nerede ve nasıl konuşacağımıza karar vermeliyiz… Muhatabımız konuşurken onu dinlemeliyiz, başka bir şeyle meşgul olmamalıyız… Bu, doğru ve sağlıklı bir iletişim demek… Derdimiz dişimiz olmakla sınırlı değil; derdimiz, dertleri dert etmemekle alâkalı… Dişimizin ve gönlümüzün kırılması… Hem fiziksel hem duygusal olarak zarar görmemiz… Kolumuzun kanadımızın kırılması… Dişe diş desek, kırılan dişimiz yerine gelir mi? Takma dişle, her şey bir yere kadar… Otuz iki (32) dişimizin kıymetini bilememek, dişlerimizi gıcırdatmak ve dişlerimizi amacının dışında kullanmak; insanlıktan çıkmanın yansıması olsa gerek…

Yapabileceğimiz, gücümüzün yeteceği, becerebileceğimiz, uygun bir durumda, yerken, konuşurken, dişimize göre davranırız elbette…  Haksızlığa karşı gösterdiğimiz dirençte de dişe diş der, geçeriz… Mesele, dişimizin kırılmaması ve gönül yıkılmaması meselesi… Selam, sevgi ve saygılarımla.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *