PABUCU DAMA ATILMAK

332

 Geçmişte olduğu gibi günümüzde de ahilik teşkilatının işlevini yürüten kuruluş olsaydı pabucu dama atılmanın ne manaya geldiği bilinir kaliteden taviz verilmez. Çünkü ecdadımız toplum yararına olan bu sistemi uygulamış faydalı olduğu görülmüş. Üretici kendisini denetleyen yetkili ve etkili bir kuruluşun olduğunu bilerek kaliteli ürün üretmiş tüketicide gönül rahatlığıyla almış. Dolayısıyla satanda- alanda memnun kalmış.

 Peki ne zaman yaşanmış, nasıl uygulanmış bu adil sistem? Anadolu Selçuklu devletinin dağılma sürecinde Anadolu’nun değişik yerlerinde soylu boy veya aşiret beyleri kendi hükümdarlıklarını ilan edip beylikler dediğimiz küçük devletçikler kurmuşlardı. Konya ve çevresinde Karamanoğulları, İzmir ve Aydın çevresinde Aydınoğulları, Söğüt ve çevresinde Osmanoğulları, Samsun ve çevresinde Canikoğulları, Kütahya ve çevresinde Germiyanoğulları, Maraş ve çevresinde Dulkadiroğulları ve benzeri gibi. Ancak bugünkü Ankara, Çorum ve Kırşehir çevresinde durum farklıdır. Buralarda bir bey ve onun aşireti önderliğinde kurulan ahilik ( Kardeşlik ) denilen bir sistemle belki de tarihteki ilk Türk Cumhuriyeti teşekkül etmiştir.

 Tamamen toplumsal ve sosyal ihtiyaçlar çerçevesinde işleyen bir devlet sistemidir bu. Bir bey, aile veya aşiret hükmü yoktur. Tamamen dini, toplumsal, sosyal ve ticari ahlak kurallarının işletildiği, her kararın kurullarca şeffaf bir biçimde alındığı ve uygulandığı bir devlet teşekkülüdür ahilik. Ahilikte meslekte ustalaşma, işyeri açma, hata yapan esnaf ve

sanatkarı uyarma, düşük evsafta mal üreten sanatkârı cezalandırma, her türlü hukuki işlem İslami kurallar ve Türk töresi çerçevesinde çözüme kavuşturulmaktaydı.

 O zamanlar da pabuç üretimi revaçta olan mühim meslekti. Zira insanların en temel ihtiyaçlarından birisi ayaklarına giydikleri çarık, nalın gibi eşyalar dı. Eğer bir sanatkar düşük evsafta yani bugünkü manada düşük kalitede pabuç üretmiş ise ahi teşkilatı tarafından bir defa uyarılır, tekrarı halinde ise ürettiği pabuç bütün esnafın ve halkın önünde o sanatkarın dükkanının damına atılırdı. O andan itibaren o sanatkarın ustalık belgesi iptal edilir ve dükkanı kapatılır; bir daha o mesleği yapması yasaklanır ve ahalinin önünde teşhir edilirdi. Yani o sanatkarın ticari hayatı biterdi. Genellikle de bu duruma düşen esnaf veya sanatkar da ahi toprağını terk edip başka yerlere göç etmek zorunda kalırdı. İşte pabucu dama atılmak deyiminin çıkış noktası budur.

OSTİM Vakfının yayınlarının hayata dair kitabından kısmen alıntı yaptığım bu yazıyı yazarken aynı teşkilat bugün olsaydı, aynı sistemle denetim mekanizması işletliseydi acep kaç kişinin pabucu dama atılırdı? Rabbi kimsenin pabucunu dama attırmasın temennisiyle sağlıcakla kalın bizimle kalın değerli GAZETE KIRKÜÇ okurları.    




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *