BİR HASTANE HİKAYESİ

206

İleri derecede hasta iki adam aynı hastanenin aynı odasındaydılar. Adamlardan birinin her öğleden sonra bir saatliğine oturmasına izin veriliyordu, ciğerlerindeki suyun süzülmesi için. Bu hastanın yatağı, odadaki tek pencerenin tam yanındaydı. Diğer hasta ise odanın diğer köşesinde hep sırt üstü yatmak zorundaydı. Bu iki hasta saatlerce birbirleriyle konuşur, eşlerini, çocuklarını, torunlarını, ailelerini, işlerini askerlik anılarını anlatırlardı.

Pencerenin yanındaki hasta, her öğleden sonra oturmasına izin verdikleri saati diğer hastaya pencereden görebildiklerini anlatarak geçiriyordu. Dışarıyı görmekten mahrum olan diğer hasta hep bir sonraki günü iple çekmeye başladı, dışarıdaki renkli ve hareketli dünyayı dinlemek için…

Pencere, içinde çok güzel bir göl olan parka bakıyordu. Ördekler ve kuğular gölde yüzen çocuklar, genç aşıklar, gökkuşağının tüm renklerindeki çiçeklerin arasında kol kola dolaşıyorlardı.Ulu ağaçlar etrafı süslüyor uzaktan şehrin silüetini görebiliyordu. Pencere kenarındaki adam bunları muhteşem bir detayla anlatırken, odanın diğer ucunda yatan adam gözlerini kapar ve bu muhteşem manzarayı hayalinde canlandırırdı. Sıcak bir öğleden sonra, pencerenin yanındaki adam geçmekte olan bir şenlik alayını tarif etti. Diğer adam bando seslerini duymasa bile hayalinde canlandırıyordu pencere kenarındaki adamın tasviriyle.

Günler ve haftalar geçti. Bir sabah vücudunu silmek için su getiren gündüzcü hemşire pencere kenarında yatan hastanın cansız bedeniyle karşılaştı; uykusunda huzur içinde ölmüştü. Hüzünlendi, hastane görevlileri cesedi dışarı taşımaları için çağırdı.

Uygun zaman geçtiğine kanaat getirir getirmez, diğer hasta pencerenin kenarındaki yatağa taşınmasının mümkün olup olmayacağını sordu. Hemşire memnuniyetle isteğini yerine getirdi, hastanın rahat olduğundan emin olduktan sonra onu yalnız bıraktı.

Yavaşça duyduğu acıya aldırmadan, bir dirseğine yaslanarak dışarıdaki dünyaya bakmak üzere yatağından doğruldu adam. Sonunda dışarıyı kendi gözleriyle görme zevkini yaşayayabilecekti. Pencereden dışarıya bakabilmek için yavaşça dönmeye zorladı kendisini.Ve döndü, pencere boş bir duvara bakıyordu.

Adam hemşireyi çağırarak kendisine, vefat eden oda arkadaşının pencerenin dışında görünen harika şeylerden bahsetmesine sebep olan şeyin ne olabileceğini sordu. Hemşirenin cevabı, ölen adamın kör olduğunu ve pencerenin önündeki duvarı görmediğiydi. Sanırım seni cesaretlendirmek istedi dedi.

Epilog: Diğer insanları mutlu etmek çok büyük mutluluk getirir, kendi durumunuz ne olursa olsun. Paylaşılan dertler yarısı kadar üzüntü verir, paylaşılan mutluluklar ise iki katı artar. Kendinizi zengin etmek istiyorsanız, sahip olduğunuz ve paranın satın alamayacağı her şeyi sayın. Bugün bize hediyedir. Alıntı yaptığım bu hikayeyi hastanede yoğun bakımda yatan hastalar çok iyi anlar. Rabbim şifa bekleyen tüm hastalara şifa vermesi dileğiyle sağlıcakla kalın bizimle kalın değerli GAZETE KIRKÜÇ okurları.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *