KIRSAL-KENTSEL YAKLAŞIM…       

1676

David Latimer’ın cam şişe içindeki mikrokozmosu[1]: David Latimer, ne olacağını merak ettiği için 1960 yıllarının başında bir şişe içerisine koyduğu toprağa Tradescantia (Telgraf çiçeği) tohumunu ekmiş… ‘Mühürlü bahçe şişesi’ olarak adlandırılan bu mini ekosistem, en son 1972 yılında sulanmış ve kapağı kapatıldıktan sonra bir daha açılmamış… Latimer’in oluşturduğu ekosistem… Bu ekosistemde Güneş enerjisini gün ışığından alan bitki, hava ve su ihtiyacını kendi ürettiği nem ve oksijenden üreterek yaşamına devam etmekte… Çürüyerek dökülen yapraklar, bitkinin ihtiyaç duyduğu besini oluşturmakta… Bu deneyin, insan müdahalesi olmadığı müddetçe tabiatın kendi kendine yaşayabileceğine kanıt olduğunu söyleyen Latimer, oluşturduğu ekosistemi çocuklarına miras bırakacağını ifade etmiş… Latimer’in bu deneyi günümüzde NASA’nın dünya dışı gezegenlerde yürüttüğü çalışmalara ışık tutmakta… Gerekli yaşam alanını oluşturabilmek için bitki ekosistemlerinin gücünden faydalanılabileceği üzerinde durulmakta… Kim bilir, Mars gibi gezegenler bu ekosistem modeli ile insanoğlu tarafından kolonileştirilebilir, belki… Kırsal yaklaşım hayatımızın merkezinde olunca, sorunların üstesinden gelmeyi becerebiliriz… Kırsal yaşam, ihtiyacımız olan yiyeceklerin, içeceklerin ve hatta teneffüs ettiğimiz temiz havanın temini için gerekli… Kırsal alanlarda hayatımızı sağlıklı sürdürebilmek için geleceği düşünerek gerekli tedbirleri bugünden almamız son derece mühim…   

Varlıklı insanların kendilerine uygun gördükleri yaşam alanları, bir bakıma kırsal alan hâline getirilmiş, diğer insanlardan soyutlanmış yeşilliğin korunduğu yerler… Yalılar, köşkler, villalar vb. mekânlar… Varlıksız insanların yaşadıkları yerler ise, köyler ya da şehrin varoşlarındaki kırsal yerleşim yerleri… Varlıklı olan birinin yaşadığı alanda yüzlerce insanın barınması mümkün… Oruç tuttuğumuzu zannedip kul hakkı yiyerek yemeden içmeden dursak ne yazar? Maalesef varlıksız olanın yaşadığı yerde bile gözü olan varlıklının varlığına, egosuna koca dünya bile dar! “Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul; bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa; yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!” (Necip Fazıl Kısakürek)… Toprağın üzerinde verilen bu kavgayı, varlıklı olan da varlıksız olanda kaybetmeye mahkûm… Toprağın altında olanlara, vücut elbiselerinden sıyrılmış olanlara sorabilseydik ‘Kim haklı?’ diye, dünyadan göçenlerin hâllerinden alacağımız cevap ile acaba özümüze, kadim medeniyet kodlarımıza rücu edebilir miydik?  

Kır, köy ve kent hayatı… Paranın câzibesine kapılan orta sınıf ve emekçi insanlarımız kentlerin varoşlarında (kent ya da kasaba merkezlerinin dışında, uzağında kalan mahallelerde, dış mahallelerde) kümelenmişler âdeta… Maddî imkânı az ya da sınırlı olanlar, doğanın kucağında kırsal bölgelerde, aslında zenginlerin imrendikleri temiz havayı bedava teneffüs etmekteler… Bir avuç insanın mutluluğu için diğer insanların kentlere hücum etmesi akıl kârı değil elbette… Medeniyet rüzgârından kırsal kesimlerin istifâde edebilmeleri sağlanabilseydi, kentlerden köylere göç söz konusu olabilirdi… Tabiatı katletmeden, kirletmeden, yok etmeden ‘küresel kırsallaşmak’ diye yeni bir tarz getirmek şart…  Sanayileşmeyi çorak sahalarda yapmak, yaşadığımız alanların tamamını kırsal alanlar hâline dönüştürmek ve toprağı beton bloklarla değil, ağaçlarla donatmak önemli… Kırsal alanlar, birkaç ev ve eklentileri ile tarım alanlarına sahip, çok fazla nüfusun olmadığı alanlar… Kırsal alanlarda nüfus yoğunluğu ve işletmeler oldukça az… Tarımla hayvancılıkla uğraşan kişiler, genellikle şehirleşme olmamış şehir sınırları dışında, geniş yerleşim mekânları olmayan köylerde, kasabalarda, ovalarda, meralarda vb. alanlarla yaşamaktalar… Maalesef, eğitim, sağlık ve diğer altyapı imkânlarının yetersizliği, kırsaldaki zorlayıcı ekonomik ve sosyal hayat şartları, kan davaları ve terör gibi sebepler yüzünden kırsal kesimden kentlere göç devam etmekte… Kırsal alanların terki, kısa vadede çözüm olabilir; ancak uzun vadede, kentlerin kırsallığını yitiren büyük köyler haline gelmesine sebep olacaktır… Kentler, kırsal alanları birbirine bağlayan merkezler olmalı; nüfusun sağlıksız artmaya devam ettiği yerler olmamalı… Kırsal alanlar ise sanayileşmiş modern tarımın ve hayvancılığın merkezleri olmalı… Kırsal alanların taşlaşmasına ve kentlerin de tarımdan ve hayvancılıktan soyutlanmış köyler diyebileceğimiz varoşlar hâline gelmesine izin verilmemeli… Tarım, bahçe, tarla, hayvan yetiştiriciliği vb. faaliyetler, ormancılık, balıkçılık, sağlık, küçük girişimcilik, kırsal sanayi, ekoloji (çevrebilim), çevre, turizm, su, konut, eğitim hizmetleri, teknoloji, kadın, çocuk, topraksızların istihdamı vb. programları kapsayan ‘kırsal kalkınma projeleri’ acilen harekete geçirilmeli… Bu, doğru, akılcı ve etkin olan kırsal-kentsel yaklaşım ile mümkün…

TUİK verilerine göre[2] 2021 yılı itibariyle Türkiye nüfusu 84 milyon 680 bin 273…Türkiye’de 2020 yılında %93 olan il ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı, 2021 yılında %93,2’ye yükselmiş… Belde ve köylerde yaşayanların oranı ise %7‘den %6,8‘e düşmüş… Bu, kırsalda yaşayanların kentlere göçmeye devam ettiğini göstermekte… Bunun tersine çevrilmesi ile alâkalı, hâlen Devletimiz tarafından “hayvancılık yatırımlarının desteklenmesi” ve “köye dönüş” vb. projeler uygulanmakta…  “Köylü, Milletin efendisidir.”[3] (Kânuni Sultan Süleyman) sözünün gereği, köylerimiz ve köylülerimiz tekrar ihya edilmeli… Kırsal yerlerde bulunan yerleşim alanlarının kalabalıklaşmaya başlaması kentleşme sürecinin başlangıcıdır. Medeniyet kentleşme ile kabil… Kentleşmenin nihayetinde ekonomik, hastane vb. tesisleri, altyapı sistemleri yapılır; iş imkânları olur; sanayi tesisleri kurulur…  Burada önemli olan, kırsal alanların katledilmeden kentleşmenin tamamlanmasıdır… Köylülerimiz şehre gelerek kapıcı ve amele olacaklarına; tarla, bahçe ve çiftliklerinde üretime katkıda bulunarak daha çok kazanç sağlayabilselerdi, herhâlde kırsaldan kentlere göç olmazdı… Aslında bilinse, güzel köylerimiz huzurun olduğu, kuşların cıvıltısıyla, kuzuların sesiyle uyandığımız, araç gürültüsü olmayan kırsal yerler… Kırsalda huzurlu oluruz;  stresimiz olmaz; her şeyin en doğalını yeriz…  

Ülkemiz, uzun yıllardan beri bir tarım ülkesi olarak sınıflandırılmaktaydı… Tarım sektörünün GSMH’deki (Gayri Safi Millî Hâsıla: Ülkemiz vatandaşları tarafından hem yurt içinde hem de yurt dışında bir yıl içinde üretilen mal ve hizmetlerin belli bir para birimi karşılığındaki değerinin toplamı) payının % 6 civarlarına gerilemesi ve tarım sektöründe istihdam edilenlerin çalışan nüfusa oranlarının %30‘lara düşmesi gerçekten çok üzücü… Maalesef Türkiye 1980’lere kadar gıda açısından kendi kendine yeten dünyadaki sayılı ülkelerden biriyken, bu stratejik değerdeki özelliğimizi yitirip, gıdada kısmen dışa bağımlı hâle gelmemiz, üzerinde kafa patlatılması gereken vahim bir durum… Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından verilen bilgilere göre, 2006 yılı itibariyle (2006 yılı Çiftçi Kayıt Sistemi yönetmeliğinin uygulanmaya başlandığı tarih) sisteme kayıtlı toplamda 2 milyon 761 bin çiftçi bulunduğu görülmekte… Merkezî ve yerel yönetimler tarafından yapılması gereken, kayıtlı çiftçi sayılarının ve tarım alanlarının artırılması ve tarımla ilgili projelerin titizlikle tavizsiz uygulanmasıdır Son yıllarda,11.Kalkınma Planı politika ve tedbirleri ışığında; kırsal kesimdeki ekonomik ve beşerî kaynak potansiyelinin ulusal kalkınma yolunda en verimli şekilde değerlendirilmekte olması, sevindirici bir durum…

Selam, sevgi ve saygılarımla.

[1] https://www.tohumunhikayesi.com/david-latimerin-cam-sise-icindeki-mikrokozmosu.html

https://www.boredpanda.com/sealed-bottle-garden-david-latimer/?utm_source=google&utm_medium=organic&utm_campaign=organic

[2] https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Adrese-Dayal%C4%B1-N%C3%BCfus-Kay%C4%B1t-Sistemi-Sonu%C3%A7lar%C4%B1-2021-45500&dil=1

https://www.tarimorman.gov.tr/Sayfalar/Detay.aspx?OgeId=1624&Liste=Destekler
https://www.tarimorman.gov.tr/HAYGEM/Menu/13/Ic-Kaynakli-Projeler
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/06/20140604-10-1.pdf

[3] Kanunî Sultan Süleyman: “Velinimeti âlem (dünyanın efendisi) köylülerdir. Ziraat ve harâset (çiftçilik) emrinde huzur ve rahatı terk edip iktisab ettikleri nimetlerle bizleri it’am (yedirmek) ederler. İşte bu yüzdendir ki velinimet-i âlem köylülerdir.”  (Osmanlı Tarihi Anektodları -Enes Türkoğlu)

Zafer NEFER, 28.10.2022 12.19, Kütahya




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *