TAKLİT, TAHKİK, ESER, ŞAHESER…

1603

Taklit, belli bir örneğe benzemeye veya benzetmeye çalışma, öykünme, özenti… Taklit, birinin davranışlarını, konuşmasını tekrarlayarak eğlenme… Taklit, benzetilerek yapılmış şey, imitasyon… Taklit, birine benzeme çabası, kendin olamama, sınavda kopya çekme, slogan çekme… Bu, yerinde ve amaçsız sınav yerine, şınav çekmeye eş değer bir durum… Taklit, düşünme zahmetine katlanamayanların işi… Yaradılışta hepimiz, kendimiziz aslında; taklitle başkaları oluruz… Taklit etmek, hayatı ıskalamaktır… Taklitçi olmak, nevrotik olmaktır… Nevrotik olunca, kendimizi ve dünyayı gerçekten kötü ve güvensiz bir yer olarak algılarız; sürekli bir duygusal boşluk içinde oluruz;  asalak yaşarız… Asalakların insanlarda en sevdiği zâfiyet, bilimsel ve dinsel yobazlık; en sevmediği özellik ise, sormak ve sorgulamaktır… Mesele, başkalarına bağımlı olmadan, kendimizi tanımak, olduğumuz gibi görünmek meselesi… Maalesef, insanların büyük bir kısmı, kendileri gibi değiller… Zira böyleleri, başkalarının düşüncelerine göre hayatlarını idâme ettirirler, başkalarından alıntı sözlerle avunup fikir sahibi olduklarını düşünürler… Taklit, ancak iyi olan ve tecrübe edilen bir durum için uygun… Takdir ediliyorsak değil, taklit ediliyorsak, başarabiliriz

Taklit edilen ‘iyi’, bizim olmadıkça iyi değil… “İyi bir adam gördüğünüz vakit, onu taklit etmeye çalışın. Kötü bir adam gördüğünüz vakit, onun kusurlarını kendinizde de arayın.” (Konfüçyüs)… Daha kötüsü, bilinçsizce yapılan taklit sonucunda yanlış ve garip hareketlerde bulunmaya başlamak… Bu, körü körüne taklit etmeye kalkışmaktan kaynaklanan ahvâl… Bu tür taklit, gerçeğin kopyasıdır; gerçeğin gölgesinde kalmaktır, gün ışığında olamamaktır… Kişiliğimiz, kendi duygularımız ile yoğrulmalı; aksi takdirde her şeyimiz taklit olur, sahte olur, saçma olur… Eğer, rakibimiz bizi taklit etmeye başlamışsa, endişelenmeye mahâl yok; bizim yolumuzdan ilerliyor demektir, bizi yenemez… “Karga, kekliği taklit edeyim derken kendi yürüyüşünü de unutur.” (Atasözü)… Ne papağan gibi başkalarının sözünü taklit etmeye, ne de bülbül gibi boşu boşuna şakımaya gerek yok… “Asrımızın başından bu yana, her sahada olduğu gibi maarifte de Garp taklitçiliğinin acısını çekmede olduğumuzu anlayanlar, davayı ortaya attılar. Lâkin bu dağınık ve ferdî kalan serzenişlerin yanı sıra taklit cereyanı, olanca hızıyla yol almakta devam etti.” (Nurettin Topçu)… Garbı/Batıyı taklit etmekten ibaret konuşlandıran ve dayatılan bir hayat tarzı, uygarlık olabilir mi? Çağdaş uygarlık düzeyini aşabilmek tahkik ile olur

Taklit bir şeyi üstünden, dış yüzünden kopya etmektir; çilesini çekmemek! Çilesi çekilmeyen şeyin aşkı olmaz. Aşk olmayınca, çile olmaz.” (Necip Fazıl Kısakürek)… Taklit ile değil, tahkik ile var olmalıyız… Bir durumun doğruluğunu, yanlışlarının olup olmadığını araştırmalıyız;  bir konu hakkında sorup soruşturma yapmadan karar vermemeliyiz… Tahkik, bizi muhkem kılar… Derdimiz, eser mi? Eser, tahkik ve emek sonucu ortaya çıkar… Elde keser ile değil, zihinde bir damla fikir ile eser vücut bulur… Eser, ürün, yapıt; yayın, kitap; iz, işaret, im; soyut kavramlarda belirti… Şaheser, kendi türünde mükemmel olan, üstün ve kalıcı nitelikte eser, başyapıt, başeser… Şaheser, değeri üstün olan, üstün nitelikli… Sadece taklit ile birine ya da birilerine bağımlı hâle gelinir… Tahkik ile biri ya da birilerine bağlı kalınır ve biri ya da birileri örnek alınabilir…  Tahkik ile yapılan eser, şaheser olur… Taklit, bizi tatmin etmez. Marka, marka olmalıdır. Marka, hayata damgasını vurur… Taklit edilen, fason, sahte mal; sahte sevinçleri, gülüşleri doğurur… “İlim adamına yakışan körü körüne geçmişte yapılanlara muhalefet etmek olmadığı gibi, onları körü körüne taklit de etmek değildir. Aklı, tecrübeyi kullanarak, ilmî araştırmalar yaparak gerçeklere ulaşmaktır.” (İbni Nefis)… Kuvvetli olan, düşünendir, tahkik edendir; zayıf olan, düşünmeyendir, taklit edendir… Durmak ölümdür, taklit uşaklıktır; çalışmak ve kendimizi geliştirmek özgürlüktür, var olmaktır… Geri kalmışlığın ve bağnazlığın sebebi, hayatın taklit üzerine kurgulanmasıdır… Taklit ile sınırlı öğrenebiliriz; tecrübeyle ve tahkik ile kalıcı ve sürekli olan sürdürülebilir öğrenmeyi öğrenebiliriz…

Hayvanlarda ve insanlarda yaratılıştan taklit edebilme yeteneği mevcut… Meselâ, modanın yayılması taklidin eseri… Düşüncelerin, davranışların, hayat tarzının, eserlerin,  kostümlerin taklit edilmesi… Modanın etkisi dışında kalmayı başaran kaç kişi var acaba? Kitleler delil ve kanıtlarla değil, modellerle yönlendirilmekteler… Kendi hayat tarzını seçmeyi, başkalarına bırakan ve aklını kiraya veren birinin maymun gibi olmasını, başka neyle açıklayabiliriz? Taklit ederek benliğini yitirenlerle, hangi şaheser eserler yapılabilir? Birinin kişiliğini anlamak istiyorsak, davranışlarına bakmamız kâfi… Zekâ ve yetenek, asla taklit edilemez… Birçok eylemin özünde taklit etme güdüsü bulunmakta… Politik sandığımız davranışlar gibi… Davranışlarımız taklit, düşüncelerimiz satılık, değerlerimiz emanet olmamalı… Her işte ve konuda bir tarzımız, üslubumuz ve tavrımız olmalı… Yola düştüğümüzde bir hedefimiz olmalı… Kibir yapmadan bir farkımız olmalı… Kişiliğimiz olmalı…

Bizim için iyi olan, bir başkasını taklit etmeden, yalnızca kendi ihtiyacımız olduğu için yapılan şeydir… Kılık kıyafette, düşünebileceğimiz her bir sosyal davranışta taklit, bizi başkalarına bağımlı kılar… Biz, biz olamadıkça her şey boşa kürek çekmek demek… İşlerimizi rutine bağlamak kısmında taklit gerekli belki… O kadar… Yaptıklarımıza dehâ katamadıkça yerimizde saymaya devamdır bu, yoksa… Kişisel ve millî egemenlik, taklit ederek kazanılmaz… Egemenlik millî olmakla kazanılır, üretmekle ve inşa etmekle kazanılır… Bu yüzden, 20 yıldır ülkemizde yapılan yolları, tünelleri, köprüleri, fabrikaları, savunma sanayi ürünlerini ve daha nicelerini görmezden gelip, sadece eleştiri yapılamaz… Algı yanıltması yapıp, memleketimizde gözü olanlara ve içimizdeki uzantılarına, bin bir kılıkla bizden görünüp yanı başımızda olanlara kayıtsız kalınamaz… Teröristler ile aynı söylemde buluşup enkaz edebiyatı yapanlara, dünyadaki pandemi dönemini göz ardı edip ‘açım’ diyerek aklı sıra biriyle muhatap olma onurunun kendisinde olduğunu zannedenlere, kendi gibi düşünmeyenlere, tepeden bakanlara, ‘bittik yandık battık’ felâket ve enkaz tellallığı yapanlara, aile kavramını yıkan sapkın zihniyetlere tepkisiz kalınamaz

Eğitimde en önemli sorun, bireylerin eğitiminin sadece ‘taklit ederek öğrenme’ye özendirilmesi belki… Eğitilenler, içlerinden geleni keşfetmek yerine hoşlarına giden şeyleri taklit etmeye özendirilmekteler… Kolay ve ucuz yol… Kısa vadede yeterli olduğu düşünülen çözüm… Taklit illeti… Mukallitlere (taklit edenlere) değil, muhakkiklere (tahkik edenlere) ihtiyaç var… Taklit, başkalarının yolunda yürümek gibidir, ayak izi bırakmadan… Hiç kimse taklit yoluyla, büyük işler başaramaz… Başkalarını taklit ederek, benliğimizden söz edemeyiz… Birini taklit etmek, ona bağımlı hâle gelmektir… Artık ‘taklitçi batı zihniyeti’nden kurtulma zamanı gelmedi mi?  Özümüze,  kadim medeniyet değerlerimize rücu etmek, bunun ilacı… Selam, sevgi ve saygılarımla…




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *