SLOGAN, YAFTA ve SÖZÜN KIYMETİ…

1648

Slogan, bir düşünceyi kolay hatırlanıp tekrarlanabilir bir biçimde ifade eden kısa-çarpıcı söz, motto (ilke söz); kimlik, topluluk, örgüt, kurum veya kuruluşun amaç ve araçlarını özlü bir biçimde tanımlayan deyiş veya söz… Slogan atmak, teröre ve şiddete kapı aralamamalı… Yafta, etiket ve isimlik; peşin hüküm, önyargı… Yaftalamak, bir kişi hakkında net bir bilgiye sahip olunmamasına rağmen o kişi hakkında olumsuz beyanda bulunmak demek… Sözün yalama yaptığı, kelimelerin zembereğinin boşaldığı, sözlerin tükendiği yer… O der, bu der… Derdi olan der, derdi olmayan der… Başkasının ağzıyla der… Dili olan der, dili olmayan der… Bilen der, bilmeyen der… Vücut diliyle başka, dili ile başka der… Kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın, eylemsel/fiilî dua olmadan, hareket olmadan, netice boşuna kürek çekmekten ibaret… Söz, maksadını aştığında, doğru olmadığında, ses olarak ya da yazı olarak hedefe atılan ok gibi gönlümüzü, ruh sağlığımızı infilâk ettirir… Sözün, slogandan ve yaftadan ibaret olması, büyük tehlike…

Söz, sıradan bir söylem olmamalı… Slogan, yafta ve sözün kıymeti… Söz ağızdan çıkmadan, beyin-gönül süzgecinden geçmeli ki, sözün kıymeti olsun… Kişilerin hünerlerine, donanımlarına değil; “verdikleri sözde duruyorlar mı, durmuyorlar mı?”  meziyetlerine öncelikle bakmak lâzım… Çok yakın bildiklerimiz vefâsız çıkabilirler… Bizi yıkan düşmanlarımız değil, belki, dost bildiklerimiz… İlahî adalete iltica etmek tek kurtuluş… “Zulüm, ahde riayetsizlik ve hile denilen üç kötü haslet kimde varsa zararları yine kendisine dokunur.” (Hz. Ebu Bekir)… Uyulması gereken ölçü: “(Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki) … Antlaşma yaptığı zaman (ahde vefâ gösterir) sözlerini yerine getirir…” (el-Bakara, 177)… Kadim medeniyetimizde ahd (iki tarafın sözleşmesi), vaad (bir tarafın söz vermesi), vefâ (sevginin, dostluğun sürdürülmesi) ve özellikle ahde vefâ (verilen sözün yerine getirilmesi) önemli… Sevgide bağlılık olmalı, minnettarlık olmalı, sözünün eri olunmalı, borcuna sadık olunmalı, sadâkat olmalı, velhâsıl kelâm vefâ olmalı… Söz, söz olunca ve vefâkâr/vefâlı olununca, her şey daha anlamlı… Söz dilde biter, bazen yeşerir, bazen geçekten, dilin sahibini ya da muhatabını bitirir; söz maksadını yitirir ve söz kendini bitirir… Söz biter; söylenecek ve söylenmesi gereken söz bitmez… Söz yazıya, sese, işarete büründüğünde adı değişse de hep sözdür… Bu, sözün kıymeti… Mühim olan, biz bitmeden, hayattan gitmeden, söylenecek sözler tükenmeden yola devam etmek… Hakkı söylemeye, hakça yaşamaya ve paylaşmaya devam etmek… Söz ki yerinde ağırdır; söz ki dile hafif gelir, mizanda (ilahî adalet terazisinde) ağır gelir… Kıymetli söz, kaliteli söz… Lâtif söz… Söz ehline düşünce, bir damla fikir olur… Söz ayağa düşmeden, sözü dilden dile aktarmalı… Yan gelip yatmayı zül sayıp “İki günü eşit olan zarardadır.” (Hadis-i Şerif)’ini düstur edinmeli…  Söz, kırpılmamalı; söz, eveleyip gevelemeden söylenmeli… Söz, hakkı hak bilip; doğruyu çarpıtmadan ve doğruyu eğirip bükmeden söylenmeli… Söz, sözün bittiği yerde bile vücut diliyle, gönül diliyle, bilinen her bir dil ile söylenmeli… Söz, bildiğini bilmeyenlerden esirgemeden söylenmeli… ‘Söz senet’ sözü… Söz ağızdan çıkana kadar bize âit; söz ağızdan çıkınca biz ona âitiz, tâbiyiz, elbette… Ancak söz uçar, yazı kalır… Ölüm var, kalım var… Sözü yazıya evirmek güvensizlik değil, söz verene ve sözü tutana, sözü dinleyene ve özellikle sözün yerine getirilmesinde önemli bir güvence… “Verdiğiniz sözü yerine getirin, çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.” (İsrâ, 34)… “Ey îman edenler! (Söz verdiğiniz zaman) sözleşmeleri yerine getirin!” (Mâide, 1)… Her insan ahde vefa göstermek, ağzından çıkan sözün arkasında durmak ve ona sâdık kalmak ile mükellef… Verilen her sözde yerine getirilmesi gereken bir hak söz konusu… “Münâfığın alâmeti üçtür. Konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz ve kendisine bir şey emanet edilince ihânet eder.” (Buhârî-Müslim-Nesâî-Tirmizî)… “Hatta “Oruç tutsa, namaz kılsa ve müslüman olduğunu iddia etse de”. (Müslim)… Söz, ne olmalı, nasıl söylenmeli? Hak ölçüsü belli… En kıymetli söz: “Ey îman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında nefret olunan bir davranıştır.” (Saf, 2-3)…

Söz kalabalığı/laf-ı güzaf/dedikodu, laf dalaşı ve hadiseler ile meşgul olmak yerine düşünce/fikir planında kalmak ve tatbik etmek gerek… Ağzı olan konuşunca, dinlemeden, algılamadan ve anlamadan konuşunca, sorun yumağı büyür ve kördüğüm hâline gelir… Ne söylendiği, sözün nasıl söylendiği, sözün kime/neye söylendiği, sözün nerede söylendiğidir, önemli olan… Sözü, kıymetli ve kalıcı kılabilmek de, kaydedilmesine/yazılmasına, belge hâline dönüştürülmesine bağlı… Sözün tehdide, küfre dönüşmesi, maksadını aşan söze dönüşmesi ve sözün ipe sapa gelmez söyleme dönüşmesi; iletişimi ifsat eden hâl… Meselâ, ‘Kanı bozuk’ ifadesi… Ne kadar doğru… Kan grupları belli… Bozuk olan kan değil, söylenen söz ve söze yüklenen önyargılardır… Asil kan, nesep ile değil karakter, kişilik ve etik değerlere mensubiyet ile olur. Soy itibariyle âlimden zalim, zalimden de âlim olabilir… Âdem ve Havva’nın çocuklarıyız sonuçta… Övünülecek tarafımız slogan mı, yafta mı, sözün kıymeti mi, nesep mi, önyargı ile bulduğumuz sebep mi? Densiz ve doğru olmayan üslupla uygunsuz bir şekilde hakkı, doğruyu söylemek ne kadar doğru? Hakaret ve küfürler… Fikir adına lafı olmayan dilli düdüklerin (çokbilmişlerin) gafı çok olur… Laf olsun diye söylenenler… 20 yıldır ülkemizde yapılan yolların, tünellerin, köprülerin, fabrikaların, savunma sanayi ürünlerinin ve daha nicelerinin görmezden gelinip, sadece eleştirilmesi… Algı yanıltması yapılması… Memleketimizde gözü olanlara ve içimizdeki uzantılarına, bin bir kılıkla bizden görünüp yanı başımızda olanlara güzellemeler yapılması… Teröristler ile aynı söylemde buluşulup enkaz edebiyatı yapılması… Dünyadaki pandemi döneminin göz ardı edilip ‘açım’ denilmesi… Aklı sıra biriyle muhatap olma onurunun kendilerinde olduğunun düşünülüp çığırtkanlık yapılması… Kendi gibi düşünmeyenlere, tepeden bakılıp, ‘bittik yandık battık’ felâket ve enkaz tellallığı yapılması…

Gönül süzgecinden geçmeyen söz, düşünce dünyamızda büyük hasarlara sebep olabilir. Sözün niteliği, sözün söylenmesinden ziyade, sözün yaşanmasıyla daha iyi anlaşılır… Ucuzcu yaklaşımlara avans vermeden, fikir çilesi çekilerek söz sarf edilmeli… Söylemeden ve yazmadan önce, sabırla anlamak için dinlemeliyiz ve okumalıyız… “Söz dediğin yaş deridir, nereye çekersen oraya gider.” (Atasözü)… Söylemeden ve yazmadan önce enine boyuna tartmalı ve değerlendirmeliyiz… Söylediklerimiz gönül dilimizden dökülmeli ve söylediklerimize ve yazdıklarımıza sevgi katmalıyız… Bu, sevmek, sevebilmek, sevgiyi ve saygıyı sürdürebilmek demek… Sözün kıymeti… “Söz biliyorsan söyle, inansınlar; bilmiyorsan söyleme, seni bir adam sansınlar.” (Atasözü)… Selam, sevgi ve saygılarımla.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *