BÜYÜK DÜŞÜN, KÜÇÜK YAP!

1431

Büyük düşün, küçük yap! (Think big, do small!)… Büyük düşünüp, küçük adımlarla başlamak, başarılı olabilmek için gerekli… Bu, temkinli olmanın adı… Bu, başlamadan süreçteki hata payını sıfırlama gayreti… Başarılı girişimci büyük düşünür, küçük yapar ve hızlı öğrenir… Böylesi bir durumda kaybetme riski çok azalır… Büyük düşünen, olabilecek her bir durumu dikkate alır, emin adımlarla çalışmasında ilerler… Küresel düşün, yerel hareket et (Think globally, act locally)… Büyük ve küresel düşünmek, müspet (pozitif, olumlu) çizgide olmak kaydıyla anlamlı… Büyük kararlar verirken, başlama noktası ve ilk adım, son derece mühim… Büyük düşünüp, küçük adımları atarken, küçücük bir söz, geçmişte kalmış bir anı, yürüdüğümüz yolda bize ilham verir… Büyük düşünmek ve küçük adımla başlamaktır, başarının özlü tanımı…

Terör örgütlerinin yaptıklarına sessiz kalıp, eleştiri oklarını, karşıt zihniyetin ürettikleri söylemlerden beslenerek, sevmedikleri üzerine çevirenlere söylenebilecek çok fazla bir şey yok aslında… Kişilerin hatalarına ve yanlışlarına elbette evet diyen olamaz, çıkar peşinde koşanların dışında… Nasıl bir kuyruk acısı ki, yatıp kalkıp karşı olmanın dışında başkaca bir düşünce üretilemiyor? Önyargı temelli ve mesnetsiz suçlamalar… Hakaret ve küfürler… Fikir adına lafı olmayanın gafı çok olur… Pişkinlik ve aymazlık da cabası… Umudunu Allah’a bağlayanlar bir tarafta… Umudunu millî olmayanlara ve dış güçlere bağlayanlar bir tarafta… Türkiye’de yapılan hizmetlere (Marmaray, hızlı trenler, havaalanları, metrolar, tüneller, otoyollar, barajlar, nükleer santral, millî silahlar, millî tank, millî helikopter, sismik araştırma gemileri, boğazın altına tüp geçit, dev şehir hastaneleri, 81 ile ücretsiz kanser tarama merkezi, tersane-liman, uzaya uydu gönderme, ilk tohum GEN bankasını açma, IMF’ye borcunu kapatma, vb.) ve teknolojik gelişmelere gözünü kapayanlar, ucu bir şekilde kendilerine dokunduğu için her güzel hâdise ve kıymeti yok sayma gayreti gösterirken gözlerini dört açıyorlar… Böylesi bir anlayış ve tavır ile karşıt olunması… Yüreğimiz kan ağlasın ne çıkar? Yeter ki Vatanımız-Milletimiz-Devletimiz sağ olsun… Kalite ve çap meselesi… Feraset sahibi olanlar, yoldaki taşlardan ve engellerden şekva etmez; taşları ve engelleri kaldırır ve gereğini yapar… Mesele büyük düşünerek, ihya ederek taş üstüne taş koymaktır; laf üstüne laf koymak değildir. Gerçek dost olan, kusuru örtendir, hakikate yol verendir; her fırsattan bir kapı bulup kendi hesabına yol bulan değildir… Büyük düşünen büyük düşünürün sözlerine kulak verelim: “İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su; bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu. Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek; siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek? Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl! Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl! Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu’nun, divânesi ikimiz kaldık Allah yolunun! Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız; rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız! Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader; aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider! Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz; sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber Kılavuz! Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya.”…

Büyük düşünmenin güzel misâlleri, bilge insanların (büyük düşünenlerin) hikâyelerinde gizli… Ünlü bir bilge, kralın sarayının kapısına gelmiş… Muhafızlar, bilgeye hürmet ettikleri için ona dokunamamışlar… Bilge, kralın tahtında oturduğu odaya girmiş… Kral, bilgeyi saygıyla ayakta karşılamış ve sormuş: “Ne istiyorsun? Sana nasıl yardım edebilirim?” Bilge: “Bu handa uyuyacak bir yer istiyorum.” demiş…  Kral kızarak; “Ama burası han değil ki, benim sarayım.” demiş… Bilge; “Sorabilir miyim: Senden önce bu sarayda kim yaşıyordu?” demiş… Kral, “Babam. O öldü ama.” demiş… Bilge, “Ondan önce kim yaşıyordu?” diye sormuş… Kralın cevabı: “Büyükbabam. O da öldü.”… Bilgenin cevabı dehşetli, büyük: “O zaman burası insanların kısa bir süreliğine gelip kaldığı, sonra da terk edip gittiği bir yer demek ki. Neden ona han demeyeyim?”… Bir başka misâl… 60 yaşında olan ünlü ressam, bir lokantaya girmiş… Cebinde parası yokmuş… Lokantacıya hitaben “Yapacağım portrene karşılık yemek yemek istiyorum.” demiş…  Ressam, karnını doyurmuş, akabinde bir çırpıda lokantacının portresini çizerek masaya bırakmış… Kalkarken yanına lokantacı adam gelmiş, resme bakmış ve beğenmiş… Lokantacı, “Güzel, ama bunu bir dakikada yaptınız, hâlbuki bir saattir yiyorsunuz” demiş… Ressam, “Bir dakika değil, 60 yıl ve bir dakika” diye karşılık vermiş…

 Büyük ve detaylı düşünerek, üretken olabiliriz… Üretken olunabildiği nispette de her şeyde değişim ve gelişim gerçekleşebilir… Önemli olan üretilenin ne olduğunun ve ne olmadığının bilinmesi… Yediklerimize dikkat ettiğimiz kadar, beynimize ve dilimize de aynı özeni gösterebilmemiz önemli… Bu, bir damla fikirle başlar… Yoksa gönül süzgecinden geçmeyen bir damla fikir, hayatımızda büyük hasarlara sebep olabilir. Bu yüzden, ucuzcu yaklaşımlara avans verilmemeli… Söylemeden ve yazmadan önce sabırla anlamak için dinlemeliyiz ve okumalıyız… “Söz dediğin yaş deridir, nereye çekersen oraya gider.” (Atasözü)… Söylemeden ve yazmadan önce büyük düşünmeliyiz, enine boyuna tartmalı ve değerlendirmeliyiz… Söylediklerimize ve yazdıklarımıza sevgi katmalıyız… Büyük düşünmek, sevmeden olmaz… Sevmek, sevebilmek ve sevgiyi ve saygıyı sürdürebilmek de emek ister, büyük düşünmek ister… Filtresiz süzmeden söylemenin ve yazmanın neticesi vahim olur… “Söz biliyorsan söyle, inansınlar; bilmiyorsan söyleme, seni bir adam sansınlar.” (Atasözü)…

Elmanın içinde yaşayan bir kurda göre de bütün hayat, elmadan ibarettir… Büyük düşünerek elmanın dışını görebiliriz… Büyük düşündüğümüzde, evreni, yaşadığımız gezegeni ve insanı algılayabiliriz… “Kendini küçük bir beden zannediyorsun. Hâlbuki koskoca bir âlem dürülmüş içinde senin.” (Hazreti Ali)… “Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen; merdum-i dide-i ekvan olan âlemsin sen. (Kendine dikkatlice bir bak; sen âlemin özüsün. Sen varlıkların gözbebeği olan insansın.)” (Şeyh Galib)… Evren, dünya ve insan… Dünya malı-mülkü bir ömre endeksli; sahibi olduğunu düşünsen de sahibi olmasan da… Hayatın bittiği nokta ölüm… Yunus Emre bunu çok güzel ifade etmiş: “Mal sahibi, mülk sahibi; hani bunun ilk sahibi? Mal da yalan, mülk de yalan. Var biraz da sen oyalan.”… Selam, sevgi ve saygılarımla.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *