LİYÂKAT… 

1430

Bu yazımı, can dostum, gönül insanı, işinin ehli, ismi bende mahfuz(!), bir üniversitede Profesör Dr olan can dostuma ithaf ediyorum… Her daim hakkın hatırına lakayt kalmayarak her mekânda ve zamanda liyâkatli olduğunu gösteren, hakkı gözeten, Türkiye sevdalısı, efendi insan, bilim insanı dostumun yanında olduğumu ifade etmek istiyorum… Konuyu, sol yanı acıyan sağduyulu insanların dikkatine sunuyorum…

Liyâkat (Arapça, liyāḳat), yakışma, lâyık olma… Liyâkat; bir kimsenin kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu veya bir işte başarı göstermesi anlamında… Liyâkat sahibi, bir işin gerçekleştirilmesine elverişli, liyâkatli, yetenekli olan kimse… Liyâkat, yönetimde, eğitimde, iş hayatında ve diğer alanlarda önemli… Liyâkate dayalı bir sistemde, kişiler yeteneklerine, bilgilerine ve başarılarına göre değerlendirilir… Liyâkat, adaletin ve hakkaniyetin temelidir… Liyâkatsizlik, kişilerin ehliyeti olmadan işe alınması veya terfi ettirilmesi demek… Liyâkatsizlik, verimsizlik, yolsuzluk ve haksızlık demek… “Liyâkat sahibi olanın düşmanı çok olur.” (Atasözü)…

Liyâkate dayalı bir sistem, hem bireysel hem toplumsal gelişmeye katkı sağlar… Liyakate dayalı bir sistemde, kişilerin kendilerini geliştirmesi teşvik edilir, yetenekleri ve başarıları takdir edilir… Liyakate dayalı bir sistemde, toplumda adâlet ve huzur sağlanır, yolsuzluk ve haksızlık önlenir… Liyakate dayalı bir sistemde, ülke ekonomisi güçlü olur… Liyâkatsizlik, toplumu ifsat eden illettir… Liyâkatsizliğin neticesi, kişilerin ehliyeti olmadan işe alınmasıdır, terfi ettirilmesidir… Liyâkatsizlik; verimsizlik, yolsuzluk ve haksızlık demektir… Her bir işin yerine getirilmesi, liyâkat anlayışı ile olmalı… Kutsal buyruk: “Allah size kesinlikle görevleri ehil ve lâyık olanlara vermenizi, insanlar arasında bir yargılama yaptığınızda adaletle yargılama yapmanızı emrediyor. Allah size ne de güzel öğüt veriyor! Şüphesiz Allah, her şeyi duyan, her şeyi görendir.” (Nisâ suresi 58)… “Görev bir emanettir, hakkının verilmemesi, kıyamet günü perişanlık ve pişmanlık demektir. Ancak kim onu hak ederek alır ve onun sebebiyle üzerine düşen vazifeleri eksiksiz eda ederse, o günün perişanlığından kurtulur.” (Hadis-i Şerif)… “Yöneticilik lâyık olmayan kişilere verildiği zaman, kıyameti bekle!” (Hadis-i Şerif)… “Toplumlar, lâyık oldukları şekilde yönetilirler.” (Hadis-i Şerif)… Biz nasıl olursak, yöneticilerimiz de öyle olur… Yaptıklarımızın bedeli, yöneticilerimizdir, onlar bizlerin eseridir… “Liyâkat; emanetleri ehline tevdi etmek, imanın şiarıdır.” (Cemil Meriç)…

Liyâkatin tavassut ile boşa çıkarılmaması mühim… Liyâkate dayalı sistemin zehri, kötü amaçla ve ehil olmayanlarca yapılan tavassut… İltizam (kayırma, bir tarafı tutma) ve tavassut, liyâkatin yerini almışsa, sonuç facia… Tavassut, iki taraf arasında arabuluculuk yapmak veya bir anlaşmazlığı çözmek için üçüncü bir tarafın yardımını istemek… Tavassut; araya girmek, aracı olmak, ara bulmak… Tavassut, iki taraf arasındaki ilişkiyi düzenlemek veya iyileştirmek için üçüncü bir tarafın devreye girmesi veya iki tarafın üçüncü bir tarafa başvurması… Tavassut, iyi ve olumlu yaklaşımla yapıldığında birçok sorunun üstesinden gelinebilir… Meselâ, bir anlaşmazlık çözülebilir… Bir uzlaşma sağlanabilir… Bir hak talep edilebilir… Bir iş yapılabilir… Bir ilişki kurulabilir… Bir bağış yapılabilir… Tavassut, nasıl mı yapılır? Gönüllü olarak yapılabilir… Bu, tarafların kendi istekleriyle üçüncü bir tarafa başvurduğu veya üçüncü bir tarafın tarafların rızasıyla araya girdiği, üçüncü tarafın yetkisini ve tarafsızlığını kabul ettikleri tavassuttur… Zorunlu yapılan tavassutta ise, tarafların yasal veya etik (ahlâkî) bir zorunluluk nedeniyle üçüncü bir tarafa başvurduğu veya üçüncü bir tarafın tarafları zorlayarak araya girdiği tavassuttur… Bu tavassutta, taraflar üçüncü tarafın yetkisini ve tarafsızlığını kabul etmek zorundadırlar. Bir mahkeme kararı veya bir aile büyüğünün emri, zorunlu tavassuta neden olabilir… Tavassut, hem taraflar hem toplum için bazı faydalar sağlayabilir… Tavassut sayesinde; taraflar arasındaki iletişim ve anlayış artabilir… Taraflar arasındaki çatışma ve şiddet azalabilir… Taraflar arasındaki güven ve işbirliği gelişebilir… Taraflar kendi çıkarlarına uygun ve âdil bir çözüm bulabilirler… Taraflar mâliyet, zaman ve prestij (saygınlık, itibar) kaybından kurtulabilirler… Toplumda barış, huzur ve adâlet sağlanabilir… Tavassutun yararlı olması için, tavassut yapan üçüncü tarafın yetkinlik, deneyim, dürüstlük, saygınlık ve tarafsızlık gibi özelliklere sahip olması; tarafların beklenti, ihtiyaç, duygu ve değerlerini anlaması ve dikkate alması; taraflara baskı yapmadan, onlara rehberlik ederek, alternatifler sunarak ve onları ikna etmesi; tarafların gizlilik ve güvenliğini koruması; tarafların rızasını alarak ve onlara tavassut süreci ve sonucu hakkında bilgi vermesi ve tarafların sorumluluklarını ve haklarını belirlemesi ve onlara tavassut sonucunda ortaya çıkan yükümlülükleri yerine getirmeleri için destek vermesi icap eder…

Tavassut (uzlaşma), mahkeme öncesi başvurulan bir yöntem, muhakeme süreçlerinin uzun olması sebebiyle bazı suçların uzlaştırıcı vasıtasıyla çözüldüğü usûl… Uzlaştırma, kapsamında olan bir suç sebebiyle şüpheli veya sanık ile mağdur, suçtan zarar gören veya kanunî temsilcisinin, kanun ve bu yönetmelikteki usûl ve esaslara uygun bir biçimde uzlaştırmacı tarafından anlaştırılmaları suretiyle uyuşmazlığın ortadan kaldırılması… Ancak, tavassut, her durumda uygun ve etkili bir yöntem değil elbette… Yasal yaptırımlar, bir yere kadar… Problemlerin kökten çözümü, toplumdaki her bireyin etik değerlerle mücehhez (donanımlı) olmasına, ehliyet sahibi olmasına, vasıflı (nitelikli) olmasına bağlı… Liyâkat, İslam’ın ilk yıllarında nepotizme (Arap kabilecilik anlayışında akraba kayırmacılığına) bir tepki olarak ortaya çıkmış… Hz. Muhammed nepotizm anlayışına karşı, ehliyet ve liyâkate uygun olmayan akrabaların devlet işlerinde görev almasına hiçbir zaman onay vermemiş… Liyâkat, Avrupa’da başlayan Rönesans ve aydınlanma hareketleri ile ortaya çıkmış… Rönesans öncesi, Papalar, niteliklerini ve eğitim düzeylerini göz önüne almadan akrabalarına üst düzey görevler vermişler… Bu nedenle, kiliselerin etkinliği tartışılır hâle gelmiş… Nepotizm; iltimas, torpil, dayıcılık ve kohumbazlık (Arapça, ‘kohum’ akraba” + Farsça ‘bâz’, düşkün) anlamında… Tanıdık, eş ve dost kayırmacılığı (iltiması), kronizm… Siyasal ve dinsel kayırmacılık, patronaj… Seçmen kesimlerine yönelik kayırmacılık, klientelizm…  Nepotizm, demokrasi ve kurumsallaşmanın önündeki en büyük engel… Esas olan, aynı niteliklere ve becerilere sahip her bir bireye, eşit fırsatlar sunulmasıdır; toplumdaki konumların fiilî başarılara, liyakâte göre verilmesidir…

Liyâkat ile ilgili altın değerinde olan sözler… “Liyâkat tam olarak açıklanamaz.” (Goethe)… “Tilki, kümesi iyi tanıyor diye bekçi yapılır mı?” (Truman)… “Kurbağayı koltuğa oturtsan, yine çamura atlar.” (Arthur Miller)… “Liyâkat olmadan kazanılan, müstahak olmadan kaybedilir.” (William Shakespeare)… “Liyâkatli kimselerin hükmettiği yerde, herkes seve seve itaat eder.” (Latin Atasözü)… “Bütün cihanı araştırdım. Güzel ahlâktan daha üstün bir liyakat bulamadım. (Mevlana)… “At binenin, kılıç kuşananın: her şey, onu gereği gibi kullanmasını bilene yakışır.” (Atasözü)… “Ne mutlu o insana ki, kendi liyâkatinden bahsetmeyecek kadar mağrurdur!” (Montesquieu)…Liyâkat ve lütuf birbirinin tersi değildir, çünkü ‘lütfa mazhar olmak’ için ona layık olmak gerekir.” (Max Stirner)… Bir gönül dostumun yüreğine dokunayım… Bir de gönülden düşenlere dokunayım… İşinin ehli can dostum, müsterih olsun! Hakk’ın hatırı; halkın hatırı ve birilerinin hatırı için kırılmaz, kırılamaz… İşinde ve ilişkilerinde Hakk’ın terazisiyle tartmayı şiar edinen, aklının ve yüreğinin sesine itibar eden can dostum, her ne yaptıysa, yaptığında haklıdır muhakkak… Tek kalsa da, kaleminin başkası tarafından tutulmasına rıza göstermeyen, siyaseti bilime – bilimi siyasete alet etmeyen, yanlış yapan terzinin makasına makas atan, bu nedenle de meselelere düz baktığı söylenen, gönüllerin fatihi can dostum;  dualarım ve kalemim seninle… Anlayan anladı… Anlamazdan gelenlere sözümüz yok! İyisi mi, derdimizin dermanını, uzunluğu 55–60 cm kadar olan en küçük bağlama çalgısı olan, altı-beş-dört-üç telli öz yörük sazına havale edelim…

Adâletin sağlanamadığı toplumda, liyâkat sahibi olmayanlara gün doğar; yasalar çiğnenir… Görevlendirmelerde, liyâkat ve ehliyet, emanet anlayışı üzerine konuşlandırılmalı… İşe istihdamda; iltizam değil, emanet, liyâkat, ehliyet, adâlet, sadâkat ve meşruiyet dikkate alınmalı… Unutulmaması gereken, ancak çabuk unutulan bir söz: Gün gelir, devran döner; yanlış yapan da gider… Selam, sevgi ve saygılarımla.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *