TEŞEKKÜR EDEBİLMEK… 

1648

Fikir, zikir, şükür… Bu üç kelimeyi derinlemesine anlayabilmek, teşekkür edebilmek, medenî/uygar ve münevver/aydın/entelektüel olabilmenin ilk basamağı…  Gönül dilindeki ‘teşekkür ederim’ ise beden dilimize tebessüm ile yansır. İşaret dilinde ‘teşekkür ederim’ ve ‘rica ederim’: İşaret parmağı ve başparmak birbirine değdirilir, diğer parmaklar açık bırakılır; kapalı bir biçimde el boğaza değdirilir, ileriye doğru bütün parmaklar açılır… Anlaşma sisteminin bozulduğu yerde, hangi kıymet ve sahip olunan öz değer sağlam kalabilir ki? Aynı dili konuştuğumuzu sandığımız Türkçemizde yapılan tahribat, geçmiş ile bugünümüzü ve geleceğimizi birbirinden kopardı Türkçemizde kelime dağarcığımızın daralması, bizi, kadim medeniyetimize ait kelimeleri açıklamaya mecbur kılmakta maalesef…  Kadim medeniyetimizde ‘teşekkür’, edebî Arapçadan Farsçaya ve batı Türkçesine geçmiş… Türk dillerinde Türkmencede ‘hoşallık’, Özbekçede ‘rahmet’, Kazakçada ‘alğıs’ (batı Türkçesinde anlam kaymasına uğrayan ‘alkış’) hâlâ kullanılmakta… Türkçemizde, iyilik, yardım veya hoşa giden bir davranış karşısında ‘teşekkür ederim’ veya   ‘müteşekkirim’  yerine halk arasında ‘sağ ol’, ‘sağ olasın‘ ve ‘çok yaşa’ denmesi yaygın… Türkçemizde teşekkür etmek unutuldu âdeta… Kadim medeniyetimize ait olmayan ifadeler ile teşekkür edilmeye başlanması, üzücü bir durum… İngilizcedeki ‘thanks’ yerine Türkçemizde ‘teşekkürler’ demek ya da ‘mersi’ vb. batı menşeli sözcükleri kullanmak ne kadar doğru? Her kültürde ‘teşekkür ederim’ diyebilmek gerçekten önemli… Meselâ, İngilizcede günlük hayatta bir istekte bulunurken ‘lütfen, teşekkürler’ gibi ifadelerin kullanılması çok önemsenir; biri sizin geçeceğiniz kapıyı tuttuğunda “teşekkürler”, birine kazara değdiğinizde veya çarptığınızda “özür dilerim” demeniz gerekir… Başka bir misâl: Japonların selamlaşması ‘ojigi’dir… ‘Özür dileme, teşekkür, güle güle, günaydın’ mesajlarını içinde barındıran ojigi, baş eğilerek yapılır; el sıkışma nâdiren görülür…

Fikir, zikir, şükür… Fikir (Arapça fikr, efkâr), fikir, düşünce; idrâk, akıl yürütme; hatır, zihin, akıl; rey, oy, zan, inanma; zihin tasavvuru, kuruntu; murad, maksat, niyet mânâsında… Arapça’da fikri/düşünmeyi ifade eden kelimeler: nazar, tefekkür, tedebbür, itibar ve taakkul (akl)…  Nazar, gözle bakmak, kalp gözüyle bakmak, düşünmek, bir şey hakkında tefekküre dalmak, nazarî/teorik araştırmalarda bulunmak anlamında… ‘Fikr’ kökünden gelen tefekkür de aynı anlamda… “Bir saat tefekkür bazen bir sene ibadetten daha hayırlıdır.” (Hadis-i Şerif)… Nazar ve tefekkür, bir işin akıbeti konusunda düşünmek; tedebbür ise bir işin sonucunu başından hesap etmek ile ilgili… . Tedebbür ile aynı kökten gelen tedbir, tedebbürün sonucu olarak gereken önlemi almak demek… İtibar da tedebbür ile yaklaşık aynı mânâyı ifade etmekte… Düşünme, tedebbürde olduğu gibi geleceğe değil de geçmişe yönelikse tezekkür diye söylenmekte ve hatırlama anlamına gelmekte… Bu bağlamda zikir ve tezekkür aynı anlamda ve hem lisan ile anma hem kalp ile hatırlama, akıldan geçirme demek… ‘Akl’, akletmek, teorik ve pratik meseleler üzerinde düşünmek anlamında… “O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütfu olmak üzere) size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (Câsiye Suresi 13. Ayet)… Akıllı kişi, tutarlı bir şekilde fikreden/düşünen ve tutkulara karşı kendisini kontrol edebilen kimsedir… İnsan ve fikir… Fikrin özelliği insanın da özelliği… Fikr-i amiyane (alelade, bayağı fikir, düşünce), fikr-i âteşin (ateşli fikir, düşünce), fikr-i fâsid (bozuk, bozucu fikir), fikr-i ferda (yarının fikri, düşüncesi), fikr-i galat (yanlış düşünce, yanlış bir şeyi düşünme), fikr-i garâib-perver (garip şeyler icâdeden fikir, düşünce), fikr-i mukaddes (mukaddes fikir, kutsal düşünce), fikr-i muzmar (dışarı vurulmamış, gizli fikir), fikr-i sabit (saplantı), fikr-i takip (peşini bırakmama), fikr-i vatan (vatan fikri, vatan düşüncesi)… Fikir mi, küfür mü?  “Fikir olmayan kafada, küfür olur.” (Neyzen Tevfik)…  Zikir (Arapça zikr. Çoğulu zükûr, ezkâr), bir şeyi anmak, hatırlamak, dinî literatürde Allah’ı anmak ve unutmamak, gafletten ve nisyandan kurtuluş anlamında… Zikir, dil veya kalp ya da her ikisiyle beraber yapılır… “Gönülden yalvararak, korku ile ve yüksek olmayan bir sesle, sabah ve akşam Rabbini zikret. Sakın gafillerden olma!” (7/A’râf 205)… Vatan-bayrak-mukaddesat uğrunda ölen şehitlerimizi, topraklarımız uğrunda can veren canlarımızı hayırla zikredelim…  Şükür (Arapça şukr), teşekkür etme, minnet duyma, övme, yüceltme demek… Bir kişiye, yaptığı iyilik karşılığında ve memnun kaldığımızda ‘teşekkür ederim’ (Arapçada şukran) deriz… “Eğer siz şükredip inanırsanız Allah size ne diye azap etsin. Allah, iyiliklerin karşılığını bol bol veren ve her şeyi hakkiyle bilendir.” (Nisâ / 147. Ayet)… Şükür, hamd, metih ve senâ kelimeleri arasında önemli bir alâka mevcut…  Şükür, kişinin kendisine yapılan bir iyiliği bilip sahibine övgü ile mukabelede bulunması ve bunu diğer insanlara da duyurması… Hamd, iyiliğin kişinin kendisine yönelik olma şartı söz konusu olmadan, kişinin, Hakk’ın lütfunu övgüyle dile getirmesi… Hamd içinde şükür de var… . Hamd ve metih… Metih, birinde var olan veya var olduğu kabul edilen övgüye lâyık özelliğin belirtilmesi… Senâ, birinin iyi veya kötü yönlerinin (daha ziyade iyi vasıflarının) anlatılması, tanıtılması mânâsında… Velhâsılıkelâm kirden arınmış fikir, zikir ve şükür ile insan olunabilir ve insan kalınabilir…

Fikir, zikir, şükür… Şükredebilmek… Aklı olan fikreder, fikreden elbette zikreder, her hâline şükreder… İnsanın dışında her mahlûk, aklı olmasa da zikreder ve şükreder… İnsanı hem üstün hem zelil kılan fikretmesi… İnsan için fikretmeden, ne zikredebilmek ne şükredebilmek mümkün… Bizi farklı kılan fikir… “Dervişin fikri ne ise zikri de odur, insanın kafasının içindeki düşünce neyse konuşmasında onu dile getirir.” (Atasözü)… Fikir olunca, zikirden; zikir olunca, şükürden bahsedebiliriz… Şükredebilmek… Teşekkür edebilmek… “İnsanlara teşekkür etmeyen, Aziz ve Celil olan Allah’a da şükretmez.” (Hadis-i Şerif)… İyiliklere teşekkür etmek sadece insanın değil, bütün yaratıkların bir özelliği… Teşekkür edebilmek önemli… Daha önemlisi, edilen teşekküre rağmen iyiliğin başa kakılmaması, teşekkürün boşa çıkartılmaması… Ömer Seyfettin’in ibretlik hazin ‘Diyet’ hikâyesinde◼ olduğu gibi… Bilindik başka bir hikâye: İki kişi yolculuk yaparlar… Yolculukta yağmur başlar… Birinin hem şemsiyesi hem yağmurluğu var; diğerinin ne yağmurluğu ne şemsiyesi var… Yağmurluğu olan, şemsiyesini yol arkadaşına verir. O da teşekkür eder, lâkin yolculuk süresince şemsiyeyi veren sürekli iyilik yaptığı kişiye  “İyi ki yanımda şemsiye de vardı. Yoksa sırılsıklam olacaktın. Bu iyiliğimi unutma. Her zaman tedbirli olmak lâzım…  Ben böyle herkese iyilik yaparım. Gerçi herkes bilmiyor yapılan iyiliğin kıymetini…” vb. sözleri terennüm eder… Yolda önlerine bir su birikintisi ya da gölete benzer bir havuz çıkar… İyilik yapılan kişi iyilik yapan kişiye, “Bir dakika şu şemsiyeni tutar mısın?” deyip geri verir ve havuza atlar… Teşekkür edebilmek güzel… Daha güzel olan, teşekkürü ezâ hâline getirmemek… Bir elin verdiğini, öbür elin görmemesi/duymaması mühim… Teşekkür beklememek, mümkünse iyilik yapmada görünür olmamak ve gönülden teşekkür edebilmek gerek…

İletişimde teknolojiyi, kelimeleri ve gönül dilini, hele hele vücut dilimizi doğru, etkili ve güzel kullanalım… Teşekkür Notu yazarken, hatırlamamız gerekenler: Nezâket, sevgi, saygı ve etik/ahlâk, kurallarına uyalım; etik davranalım; gerektiğinde özür dileyebilelim ve teşekkür edebilelim… Selam, sevgi ve saygılarımla.

https://www.hikayeleroku.net/omer-seyfettinin-diyet-hikayesi/




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *