RAHMET VE MİNNETLE -2-

133

  ” Bu tabut Mehmet Akif Bey’e aittir. Bende Kâtibi-i hususiyim” dedi. Hemen tabutu arabadan aldık ve hürmetle musalla taşının üzerine usul-ü veçhile yerleştirdik. Arkadaşımla görebildiğimiz birtakım eksiklikleri tamamlamak vazifesini üstlendik. Kâtipten merhumun kartvizit büyüklünde iki fotoğraf istedik. Birini tabutun başına dayadık, birini de yanımıza alarak heyecan ve telaşla kâtibin adını bile sormadan, Fatiha mızı okuyup kapalı çarşıya daldık. Büyük bir bayrak ve raptiye alarak tabutun başına döndük. Bayrağı naaşın üzerine örttük. Kâtipten tekrar izin alarak Cağaloğlu’nun yolunu tuttuk. Gözümüze takılan ilk matbaaya girdik. Matbaacıya durumu anlattık. Fotoğraf parası karşılığında vesikalıkları biraz büyük boyda bol miktarda tabettirdik. Bir miktar toplu iğne ile siyah kurdele almak istedik. Matbaacı ” Bunlarda benden olsun” diyerek parasını almadı. Siyah kurdeleyi münasip büyüklükte parçalara böldük. Toplu iğneleri tabettiğimiz fotoğraflara kurdeleleri iledik. Oradan doğruca talebe yurtlarına koştuk. Kısa zaman içerisinde TIP talebe yurdunu dolaştık. Rastladığımız herkese büyük şairimizin cenazesinin Beyazıt Camiinde olduğunu, öğle namazına müteakiben kaldırılacağını haber veriyorduk. Bu arada kadırga yurduna indik. Yollarda rastladığımız kimselere sadece haber vermekle kalmıyor, yakalarına merhumun fotoğraflarını iliştiriyor, naaşın Edirne kapıda toprağa verileceğini söylüyorduk. Öğle namazına yakındı. Beyazıt Camiine geldik. Cenazenin yanında, resmi kıyafetleri ile Darüşşafaka ilkokul birinci sınıf talebeleri öğretmenleriyle birlikte gördük. Daha sonra cemaat çoğaldı. Namazdan sonra tabut omuzlara alınarak Beyazıt meydanına çıkıldı. Cenaze alayı ilerledikçe kalabalık artıyordu. Edebiyat Fakültesi önünde beş dakika saygı duruşunda bulunuldu. Artık cenaze alayı büyümüştü. Tabut gençlerin ve halkımızın omuzlarında, bayrağımıza sarılı vaziyette ilerliyordu. Edirnekapı’ya kadar böylece gelindi.

Tabut mezara indirildikten sonra görmek isteyenler için merhumun yüzü son bir kere açıldı. Tam bu sırada Güzel Sanatlar Akademisinden bir genç mezara atladı ve alçılı bir bezle merhumun o nazik yüzünün mülajını aldı. Ona müdahale edenler olduysa da genç heyecanlı tavrıyla; ” İlerde belki heykeli yapılırsa lazım olur” dedi. Mezar usulü veçhile kapandı. Kur’an’ı Kerim okundu, dualar edildi ve büyük kaybın verdiği iç burukluğuyla cemaat oradan ayrıldı.

 Şunu söylemek isterim ki, büyük şairimiz Mehmet Akif’i milletimiz ebediyete kadar unutmayacaktır. Merhuma, naçiz hizmetimiz olmuş olabilir. Fakat bizim gördüğümüzü, o günkü gençlerden kim görseydi, mutlaka bizim yaptığımızı yapacaktı. Bu naçiz hizmet bize nasip oldu. Bu naçiz hizmetimizi açıklamaktan dolayı kusurumun bağışlanmasını Yüce Mevla’dan diliyorum. Allah büyük şairimize gani gani rahmet eylesin.” Bende bu duaya yürekten âmin diyorum ve bize o günleri anlatan, anılarını paylaşan Dr. Macit Bumin’e rahmetler diliyorum.

 Milli duyguları dumura uğramış tipler hazzetmese de bu asil millet hep saygı, rahmet ve minnetle anacağı mümtaz şahsiyetlerden biride şüphesiz milli şairimiz M .Akif Ersoy olacaktır.  Eğer bir sürçü lisan ettiysek affola. Bu yazıda adı geçenlere Allah’tan rahmetler diliyorum ve şairimizin ” Ne büyük söyle ne çok söyle; yiğit işte gerek! Lafı bol, karnı geniş soyları taklit etme;  Sözü sağlam, özü sağlam, adam ol, ırkına çek” nasihatiyle sağlıkla kalın bizimle kalın değerli GAZETE KIRKÜÇ okurları.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *