ATIN ÖLÜMÜ ARPADAN…

1391

Atın ölümü arpadan’, rastgele yaşamanın, ucuz yaklaşımın ve sebeplere teslim olmanın en kolay yolu… Ölüm hak, her nefis ölümü tadacak… Atın ölümü arpadan, nefse zulmetmenin farkında olunmayan versiyonu… Atın ölümü arpadan olsun… Çok sevilen bir şey yapılırken veya sevilen bir yiyecek yenilirken sonuç kötü, zor veya kötü de olsa, dokunsa da katlanılır… Herhangi bir zararlı durumun üzerine gitmek akıllıca bir davranış olamaz… Sağlığımız açısından hekimin yasakladığı bazı şeyleri yemek, kendimizi bile bile ölüme doğru sürüklemek demek…

Atın ölümü arpadan atasözü, bir hikâyeye dayanmakta… ‘Atın ölümü arpadan olsun’ hikâyesi… Adamın çok sevdiği bir atı varmış… Adam, atını çok iyi beslermiş ve ona bol bol arpa verirmiş… Ancak, bir gün, at arpayı çok fazla yediği için şişmiş ve ölmüş… Adam, atının ölümüne çok üzülmüş ve arpanın suçlu olduğunu düşünmüş…  Çok arpa atı çatlatır… Aslında atın ölümü, ona çok fazla arpa verdiği için kendisinin suçu imiş… Adamın bilmediği tek şey, ‘her şeyin azı karar çoğu zarar’ olduğu imiş…

‘Atın ölümü arpadan olsun’ bahanesi; hayatımızda üstesinden gelmeye çalışmadığımız her bir zorluğun, illetin ve alışkanlığın söze evrildiği nokta… Meselâ, sigaranın, tütün ürünlerin müptelası olanların, her türlü madde, alkol vb. uyuşturucuları kullananların züğürt avuntusudur, ‘atın ölümü arpadan olsun’ söylemi… Her doğan gibi bir gün öleceğiz… Sigarayı/madde kullanmayı biz terk etmez isek, zaten o bizi bir gün terk edecek… “Kişi ne kendi nefsine ne de başkasına zarar veremez.” (Hadis-i Şerif)… “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” (Bakara, 2/195) ve “Kendi kendinizi öldürmeyin.” (Nisâ, 4/29 ) buyruklarının gereğini yapmak lâzım… “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi”  (Kanuni Sultan Süleyman)… Hayat, sevinç ve mutlulukla, acı ve sıkıntılarla iç içe… Hiçbir şey, nefes/sağlık kadar önemli değil…

Atın ölümü arpadan’ sözü, bir olayın veya durumun, ona yol açan sebeplerle ilgili olduğu ile ilintili… Arpa sebep değil, arpanın doğru ve yerinde kullanılmayışı/yenilmeyişi neden… İşin içinden çıkamadığımız bir durumun sonucu, bizi belli bilindik bir sonuca kilitler… Akıbetin mâlum olduğu bir eylemin sorumluluğunu üstlenmek, bu kadar ucuz bir anlayışa bağlanamaz… Bir öğrencinin, bir sınavda başarısız olması, arpadan (bahanelerden) değil, öğrencinin yeterince çalışmamış olmasındandır… ‘Şunu ya da bunu içen öldü de, su içen ölmedi mi?’ demenin en bayağı dillendirilmiş hâlidir, ‘atın ölümü arpadan’ savunma mekanizması…  ‘Atın ölümü arpadan’ ifadesi, hangi durumlarda kullanılmaz ki… Bu söz, bir sonucun nedeniyle ilişkili olduğunu vurgulamak için kullanılır… Bir eylemin sonuçlarını kabul etmek veya bir hatayı düzeltmek için kullanılabilir… Bir misâl… Bir kişi borç içindeyse, bunun nedeni harcamalarını kontrol edememesidir… Böyle bir durumda, atın ölümü arpadandır… Bir kişiye tavsiye vermek veya onu uyarmak için de kullanılabilir. Meselâ, bir kişi sağlıksız besleniyorsa, bunun sonucunda hastalanabileceği söylenebilir. Bu durumda, atın ölümü arpadandır… Bu mânâda bir sonuç, nedeniyle bağlantılıdır ve eylemi gerçekleştiren kimsenin de, sorumluluğu üzerine alması gerekir… Atın ölümü arpadan değil, atın arpayı çok yemesinden, atın sahibinin ata arpayı çok vermesinden… Atın ölüm nedenleri… Kolik: Atın bağırsaklarında tıkanma, iltihaplanma, gaz birikmesi veya dönme gibi sorunlar nedeniyle karın ağrısı çekmesi… Laminit: Atın toynaklarında iltihaplanma ve ağrıya neden olan hastalık… At İnfluenzası: Atın, burun akıntısı, öksürük, ateş, iştahsızlık, halsizlik, nefes darlığı ve göz iltihabı gibi solunum sistemini etkileyen viral bir hastalık… Yaralanmalar ve kazalar…

Hep birlikte, atasözü diye üzerinde düşünme zahmetine katlanmadan, geçmişte her söylenenin; sorgulamadan kuralmışçasına hayatımıza yön vermesine izin verme saçmalığından kurtulmayız… ‘Bir bildikleri vardır’ yerine ‘bir bilmedikleri de vardır’ yaklaşımıyla hareket etmeliyiz… ‘Atın ölümü arpadan’ çarpıtmasına benzer o kadar çok söylenen var, atasözü diye bildiğimiz… Onlarca örnek verilebilir… Atasözü diye bilinen, zehirli sözler… Devlet malı deniz, yemeyen domuz… Yiğitliğin onda biri kaçmak, dokuzu hiç görünmemek… Köprüyü geçene kadar ayıya dayı de… Üzümünü ye, bağını sorma… Gemisini yürüten kaptan… Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın… Bal tutan parmağını yalar… Herkesin nabzına göre şerbet ver… Su akarken testiyi doldur… Nabza göre şerbet ver… İnsanımızı, insanlığından eden bunca sözün dilimizden, kültürümüzden ayıklanması ve düzeltilmesi gerek! Hele hele doğru olan sözler de, atın ölümü arpadan teranesine ve kısır döngüsüne kurban edilmemeli… Doğrusunu bilmediğimiz, yanlışını doğru zannettiğimiz sözler… “İnce eleyip sık dokumak” değil, “İnce eğirip sık dokumak”… “Aptala malum olur.” değil, “Abdala malum olur.”… Abdal, bilge kişi ve gezgin anlamında… “Eşek hoşaftan ne anlar?” değil, “Eşek hoş laftan ne anlar?”… “Fukaranın düşkünü beyaz giyer kış günü.” değil, “Zürafanın düşkünü beyaz giyer kış günü.”… “Su küçüğün, söz büyüğün.” değil, “Sus küçüğün, söz büyüğün.”… “Ateş olsa cürmü kadar yer yakar.” değil, “Ateş olsa cirmi kadar yer yakar.”… “Göz var nizam var.” değil, “Göz var izan (anlama yeteneği) var.”…  

Bütün mesele, sormak, sorgulamak ve doğru yorumlayabilmek meselesi… Kim ne derse desin, söyleneni beyin gönül fırtınasında süzelim; sorgulayalım, mihenk taşına vuralım, sonrasında özümüze uyarlayalım… Her ne kadar, çıkarların her şeyden daha önemli olduğu bir dünyada dünde kalan değerlerimizi yarınlara taşımak zor da olsa, hakkı söylemeye devam edelim… Hak sözlere kulak verelim…  “Doğru söyleyene delidir, derler. Kimi deli, kimi velidir, derler.” (Sümmanî)… “Doğru işi yapmak işleri doğru yapmaktan daha önemlidir.” (Peter F. Drucker)… “Doğru olan şeyi yaptığım zaman, kaybettiğim kim varsa, hepsinin yolu açık olsun.” (Cemal Süreyya)… “Doğruluk; çok büyük bir kuvvettir. Doğru, kimseye mağlup olmaz. Saadet, doğruların bahçesinde yetişir.” (A. Muhtar Özden)… “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. Ama sen 10. köyde de doğruyu söyle.” (Atasözü)… “Doğruluğu elde etmek kolay ama onu sürdürmek zordur.” (Konfüçyüs)…

                At çalındıktan sonra ahırın kapısını kapamak fayda vermez mâlum… At gibi olsak da kimseye yaranamayız. At koşturmakla, at oynatmakla hiçbir sorunu çözemeyiz… At izinin it izine karıştığı sisli havada… Her ne kadar atı alan Üsküdar’ı geçse de; biz, biz olalım, atımızı sağlam kazığa bağlayalım… İllâki attan inip eşeğe binince mi, anlamamız gerekenin farkına varacağız? Yoksa her şey, buzun üstünde nalsız at gibi olur… Muhakkak olan, ata arpa, yiğide pilav vermek… Aç at yol almaz, aç it av almaz… Arpa verilmeyen at kamçı zoruyla yürümez… At adımına göre değil, adamına göre yürür… At, yiğidin yoldaşıdır… Atıp tutarak at ile hemhâl olunmaz… Arpayı ata ayarınca, sevgiyle verelim; atın ölümü arpadan olmasın… Selam, sevgi ve saygılarımla.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *