ABD’Lİ TEMSİLCİLERİ RAHATSIZ ETMİŞİZ!

255

 Geçtiğimiz günlerde bazı gazetelerde ihalarımızla alakalı bir haber vardı. ” Türk İhaları ABD’li temsilcileri rahatsız etti:” başlığıyla verilen haber özetle şöyleydi” Türkiye’nin yerli ve milli imkanlarla geliştirdiği insansız hava araçları ( İHA) ABD’deki Ermeni ve Yunan lobilerini rahatsız etti. ABD Dışişleri Bakanı Antony Bliken’e mektup yazan 27 Kongre Temsilcisi, ” Türk İHA’ları ABD’nin çıkarlarını ve ortaklarını tehdit ediyor” ifadelerini kullandı. Mektupta, Türkiye’ye ambargo uygulanması talep edildi.”

  O mektubu yazan Ermeni ve Yunan lobisinin temsilcilerine şu söylemek isterim. Belli ki sizde o ırklardansınız. Ermenistan ve Yunanistan’da bizim komşularımız.  Bizim geleneksel Türk toplumunda komşuluğa ve komşuluk ilişkilerine çok değer verilir. Öyle ki bizde ” Ev alma komşu al”, ” Evvel komşunu bul, sonra yurdunu tut” gibi atasözlerimiz var. Biz birini rahatsız ettiğimiz zaman ondan özür dileriz. Lakin sizden özür dilenmez. Çünkü siz egoistsiniz ve de kendi kötülüklerinizi görmeyecek kadar körsünüz. Artık alıştık sizin ambargolarınıza. Kötü müttefik adamı hacet sahibi yapar. Sizin vermediklerinizi evvel Allah biz yaparız.

 Bu tehdit ve teklifler beni 47 yıl geriye Kıbrıs çıkarmasına götürdü. O günleri yaşayan biri olarak bazı şeyleri hatırlasam da yine de rahmetli M. Ali Birand’ın ” DİYET” isimli kitabını bir kez daha okuma gereği duydum. Çünkü Kıbrıs barış harekâtı sonrasında yaşanan siyasi ve iktisadi ambargoları anlatıyor.  Kitabı okurken ABD zihniyetinde o günden bugüne değişen bir şeyin olmadığını fark ettim.

 47 yıl önce yaşananları bugün gündeme getirmemin sebebi gençlerimize o sıkıntılı yılları anlatmak ve neler çektiğimizi bilmelerini sağlamaktır. Müttefik dediğimiz ABD’nin vaz geçmediği şeylerden biride ambargodur. Buda bilinsin istedim.

 Yıl 1974, ülkemizde Cumhuriyet Halk Partisi ( CHP) Milli Selamet Partisi (MSP) koalisyon hükümeti var. Rahmetli Bülent Ecevit Başbakan, Cennet mekân rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan Başbakan yardımcısı. Kıbrıs’ta Türk toplumunun büyük kesimi ne yazık ki Rumların elindeydi ve her an Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak, ENOSİS’i gerçekleştirmek için başpiskopos Makariyos’un kurduğu ( EOKA-B) nin katliam ve tehdidi altındaydı. Pek çok Türk köyü perişandandı ve kendilerine uzanacak bir el arıyorlardı.

Gazetelerden takip ettiğimiz kadarıyla, bu köylerden sürekli yardım istekleri gelmekteydi. Başta Magosa olmak üzere binlerce Türk yarı aç bi ilaç bir halde mahkûm hayatı yaşıyorlardı. Adanın her yanından çığlıklar yükseliyordu, dayanılacak gibi değildi.”

 Ve bizde dayanamadık soydaşlarımızı Rum zulmünden kurtarmak, adada barışı tesis etmek için garantör devlet olma hakkımızı kullanarak müdahale ettik.

 20 Temmuz 1974’te birinci, 14 Ağustos’ta ise ikinci ” Barış harekâtını yaptık ve soydaşlarımızı Rum zulmünden kurtardık. Bu kadirşinas millet hep zalimin karşısında, mazlumun yanında yer almıştır ve almaya da devam ediyor. İşgal istila diye bir şey düşünmemiş. Bunu dün Kıbrıs’ta yaptık, bugünde Suriye’de.

 Kıbrıs’taki askeri başarımızı hazmedemeyen başta ABD olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri ülkemiz üzerine baskılar kurarak, kahraman Türk askerinin bulundukları yerlerden çekilmelerini, şehitler vererek kurtardığımız yerleri tekrar Rumlara geri vermemizi istemişlerdi. Sahada kazandığımızı masada elimizden almaya çalışıyorlardı. Hatta ABD daha da ileri giderek ülkemize büyük bir ambargo uygulamıştı. Bununla alakalı olarak yine mezkûr kitaptan bir alıntı yapayım. ” 1975 yılının Şubat’ı ile Ekim’i arasında kesin bir silah ambargosu uygulanmıştı. Türkiye, parasını ödediği fantom uçaklarını alamamakta, normal tamir süreci geldiği için anlaşma gereği Amerika’ya gönderilen C-130 uçaklarımızı dahi vermediği gibi, üstelik birde hangarda saklama parası alıyordu.

 Türkiye yaklaşık 6 milyar dolarlık Amerikan silahıyla donatılmış ordusuna yedek parça sağlayamamaktaydı. Zaten uçaklarının büyük bir bölümünün yedek parçası sadece Amerika’da bulunabildiğinden, bunları Avrupa’dan temin edilemediği gibi kıtada yapılan tüm Amerikan silahları ve yedek parçalarını ‘da bu ambargo uygulanıyordu. Amerika patentli hiçbir silah, hiçbir yedek parça, hiçbir cephane Türkiye’ye giremiyordu. Washington’u izleyen Almanya ve İngiltere’de tüm yardımlarını kesmişti.”

 Bütün bu sorunları çözmekten aciz kalan iktidar ve dışişleri Bakan’ı İhsan Sabri Çağlayangil, ” Siyasal temaslarda tüm suçu Atina- Lefkoşe ikilisi ile Erbakan’ın sırtlarına yükleyiverdi. Artık daha da açık bir şekilde ” Biz Erbakan nedeniyle ortaya harita çıkaramıyoruz, sizler bir öneri oluşturun. Kabul edebileceğim ölçülerde olsun. O zaman bende hükümete giderim ve işte bunu kabul etmezsek ambargo kalkmayacak derim ve zorlarım. DAHA OLMAZSA ERBAKAN’A BİR ALBAY YOLLARIM.” Ne acı değil mi? 27 Mayıs 1960 darbesinin darağacına yolladığı bir Başbakan ile iki bakanın partisinin devamı olduklarını söyleyen, 12 Mart muhtırasına maruz kalmış bir partinin bakanı kalkmış Kıbrıs’ın tamamını almamızın kaçınılmaz olduğunu, aziz şehitlerimizin kanıyla sulanmış toprağın bir santimetre karesinin verilemeyeceğini söyleyen Erbakan’ı askerle tehdit ediyor.

 O günleri yaşayan bizler bunların daha fazlasına şahit olduk. Yani bugünün düalistleri o günde realist değildi. Zaten iki yüzlülük onların karakteridir. Bütün bu sıkıntılara içimizdekilerinde sebep olduğunu da unutmamak lazım. Körü körüne ABD ve Batı’ya bu denli bağlanmamız nedeniyle, cumhuriyet tarihinin en ağır ve en tehlikeli döneminden geçiyorduk. Dış destekli bölücü güçler, ekonomik enkazın içinde ellerinden gelen zararı verdirmeye çalışıyorlardı. Türkiye, yıllarca sürdürdüğü hatalı politika sonucu her şeyiyle Batı’ya bağlanmıştı. Ordusunun tamamına yakın bölümü Amerika yedek parçası olmadan hareketsiz kalacak ve savunmasız kalmamıza yol açacaktı. Ülkemiz ekonomisi ve ordularımız batıdan para, hammadde, yedek parça, makina gelmediği anda felce uğrayacak düzeye ulaşmıştı. Böyle bir zamanda bize en büyük yardımı Libya lideri Kaddafi yapmıştı.

 İşte bütün bunlar ağır sanayi kurmak, savunma sanayini güçlendirmek, kendi motorunu, tankını, topunu, uçağını yapmak, ” Batı kulübünden” bir hayır gelmeyeceğini söyleyerek kurtuluşun milli görüşte olduğunu söyleyen Rahmetli Erbakan’ı hep haklı çıkarttı. Çok şükür dün yaşadığımız o sıkıntıları bugün aşmış durumdayız. Yaptıklarımızla birilerini rahatsız ediyorsak demek ki doğru yoldayız. Daha güzel yarınlarda buluşmamız dua ve temennisiyle sağlıcakla kalın bizimle kalın değerli GAZETE KIRKÜÇ okurları.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *