DİL…

1324

Dil, ağız boşluğumuzda bulunan ve tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya (konuşma organları olan dudak, dil, damak uzamı, yanaklar, alt çene ve boğazın birlikte çalışarak ses çıkarmaya) yarayan, etli, uzun, devinimli et parçası, tat alma organı… Dil, yiyecekleri çiğneme ve yutma işlemlerine yardım eden, konuşmayı sağlayan organ… Boğumlama/boğumlanma, sessiz harflerin bir cümlenin başında ve sonunda keskin ve net bir biçimde söylenmesi ve sesli harflerin de yüksekliğine ve vurgularına dikkat edilerek söylenmesi… Boğumlama, hecelerin iyi anlaşılacak şekilde bir araya getirilmesi… Konuşurken dudaklarımızı iyi hareket ettiremiyorsak (dudak tembelliğine sahip isek), konuşmamızın başkaları tarafından anlaşılması zor olur. Konuşmanın daha iyi anlaşılabilmesi, yüksek sesle konuşulmasından ziyade hecelerin düzgün boğumlanması ile alâkalı… Tıp uzmanları tarafından dile bakılarak, hangi organlarda problem olduğu tespit edilebilir… Meselâ, dilin ön tarafı, akciğerler, kalp, göğüs ve boyun ile ilgili kısmı… Bu kısımdan, soğuk algınlığı, bronşit, astım, solunum yolu alerjileri vb. rahatsızlıklar anlaşılabilir… Kalp bölgesinden,  yoğun üzüntü, keder, depresyon vb. rahatsızlıklar anlaşılabilir… Dilin orta kısmı, dalak, mide, pankreas ve karaciğer ile ilgili…  Karaciğer ve dalak bölgesindeki kırmızılık, o organda problem olduğunu gösterir… Dilin arka kısmı bağırsak, kolon ve böbrek gibi, alt karın organları ile ilgili… Böbrek kısmındaki kırmızılık, böbreklerde problem olduğunu yansıtır… Dilin arka kısmının ince bir plakla kaplanması, bağırsaklarda sorun olduğu hakkında ipucu verir… Dildeki değişiklikler, bir hastalık belirtisi olabilir…

Dilin diğer anlamı… Dil/lisan, insanların, duygularını, düşüncelerini bildirmek için sözcükler ya da işaretler aracılığıyla yaptıkları anlaşma, öteki kişilerle iletişimi sağlayan ortam… Dil/lisan ile ilgili yapılan tanımların birleştiği ortak nokta, dilin bir uzlaşı vasıtası olduğu… Dil, bir milletin varlığının, kimliğinin ve bekasının teminatı… “Dil, kalbin tercümanıdır.” (Hz. Muhammed)… Çinli filozof Konfüçyüs’e: “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu?” diye sormuşlar. O da: “İşe önce dili düzeltmekle başlardım. Çünkü dil bozulursa kelimeler düşünceleri anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler yapılmaz. Görevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve düzen bozulur. Töre ve düzen bozulursa, adalet yoldan sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. Bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” diye cevap vermiş. Dil, beden dili ve gönül dili… Güzelliğin hangi şeyde olduğu sorulduğunda “lisanda” (Hz Muhammed) denilmiştir… Dede Korkut hikâyelerinde, çocuklar ve ebeveynleri ile eşler arasında olması gereken saygı teması işlenmiş… Büyüklere ve Tanrının yeryüzündeki temsilcileri sayılan yöneticilere saygı duyulmasının önemi vurgulanmış… Hikâyelerde saygının dil ve fiil ile olduğu görülür. Saygı, Türk ailesinin ve Milletinin vazgeçilmez bir değeridir… “Kalp deniz, dil kıyıdır. Denizde ne varsa kıyıya o vurur.” (Hz. Mevlana)… Dil ve beden dili son derece önemli… Meselâ, Japonya’da toplum içinde insanların birbirine olan saygısı son derece mühim… Saygı gösterirken kullanılan kibar sözcükler ve güler yüzle eğilmeler (Omotenashi), Japonların hayat tarzı… Japonya’da herhangi bir dükkâna, sinemaya, hamama vb. her nereye giderseniz gidin, karşılaşacağınız ilk kelime “irasshaimase” yani “Hoş geldiniz”… Japonlarda saygı unsurunun en temel noktalarından biri mutlaka gülümsemek…  Japonlar, bir toplantıda veya ayaküstü birileriyle konuşup tanışırken kartvizitlerini, dillerini ve beden dillerini kullanarak, iki eliyle ve biraz eğilerek verirler…

Dilin kemiği yok, ağzı olan konuşunca, söz akıldan süzülmeden çıkınca, iletişim felç olur… Dilin, anlaşma sisteminin bozulması, geçmiş ile bugünümüzü ve geleceğimizi birbirinden koparır… Gönül dilimizin tercümanı Mevlana’nın dil ile ilgili söylediği sözlere kulak verelim: “Her dil, gönlün perdesidir. Perde kımıldadı mı, sırlara ulaşılır.”… “Ahlaksızların bağırışıyla, yürekli yiğitlerin naraları, tilkiyle arsalanın sesi gibi meydandadır.”… “Bülbüllerin güzel sesleri beğenilir de bu yüzden kafes çeker onları. Ama kuzgunla baykuşu kim kor kafese?”… “Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu, dinleyenin dinlemesinden, anlamasından ileri gelir.”… “İnsanoğlu, dilinin altında gizlidir. Dil, can kapısının perdesidir. Yel, perdeyi kaldırdı mı ne var, belirir bize.”… “Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır. Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?”… “Dil, tencerenin kapağına benzer. Kıpırdadı da kokusu duyuldu mu ne pişiyor anlarsın.”…  “İnce sözler kılıca benzer, kalkanın yoksa geri dur.”… Maksadın dillendirilememesi, bir konuşmanın herhangi bir kasıt olmadan, dinleyici açısından kolayca fark edilebilecek derecede amaçlanan formundan sapması, dil sürçmelerine kurban edilmesi bir başka belâ… Derdin sebebi de dermanı da dilde… Mesele, öncelikle meramımızı anlatabildiğimiz dili iyi öğrenebilmekte… Kolay iş bulmanın yolu,  yabancı dili öğrenmeden önce, yalancı olmayan dili öğrenebilmekte… Beden dilimizi iyi kullanabilmeyi öğrenebilmekte… Hangi dil ile olursa olsun, vücut dilimizi doğru kullanabilmekte… Yabancı dil deyip, yalancı dil öğrenmenin faydası yok… Dili, öğrenmekle değil, edinmekle dört beceriye sahip olabiliriz… Dil becerileri (okuma, yazma, dinleme, konuşma) öğrenilmeden de dil edinimi olmaz… Dinlemek, konuşmak, okumak, yazmak… Dinleyip konuşmak… Dinleyip yazmak (not tutmak)… Okuyup yazmak (not çıkarmak)… Dinleyip, konuşup, okuyup yazmak (rapor etmek)… Dil becerilerinin her biri, diğerine/diğerlerine bağlı… Sözün bittiği yerde vücut diliyle, gönül diliyle, bildiğimiz her bir dil ile beyin ve gönül fırtınasında dilimizi eğip bükmeden hakkı dillendirmemiz mühim… Bir fıkra… Dil Bilgisi dersinde öğretmen öğrencilere sorar: “Bağırmadım, bağırmadın, bağırmadı” deyince ne anlarsınız?”… Kimseden çıt çıkmaz… Öğretmen, bütün öğrencilerin parmak kaldırmasını beklediği için, hayal kırıklığına uğramıştır… Ön sırada oturan bir öğrenci ayağa kalkarak söz hakkı ister; öğretmen söz verince cevaplar: “Önemli bir durum yok efendim. Hiç kimse bağırmamıştır.”… Dil, anlama ve algılama olmazsa, iletişim aracı olamaz… Dilimiz, kimliğimizdir… Dilimizi, iyi-doğru-etkin iletişimde kullanabilmeliyiz; düşüncelerimizi iyi ve doğru üslupla dillendirebilmeliyiz…  Ne söylediğimize, neyi nasıl söylediğimize, kısacası, dilimize dikkat edelim

Allah katında canlıların en şerli olanı (hakka karşı) sağır ve dilsiz olan, akletmeyen kimselerdir.” (8/Enfâl 22)… Kutsal öğreti OKU ayeti ile başlıyor… “Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.” (3-5/Alâk 19)… Selam, sevgi ve saygılarımla.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *