KAYBOLAN MESLEKLERİN BIRAKTIĞI HATIRALAR..

368

Her saniye ilerleyen/ gelişen teknoloji, hızlı sanayileşme, nüfusun şehir merkezlerinde yoğunlaşması, değişen hayat tarzımız gibi bir çok etken aile yapımızdan sosyal hayatımıza kadar her şeyi yeniden biçimlendirirken; geçmişi geleceğe bağlayan bir çok meslek de gelişmelere direnemeyip yok olup gidiyor. Kalan üç beşi de son temsilcilerinin/ustalarının elinde ayakta kalma mücadelesi veriyor.

Tarihi, kültürü, sanatı ve 7 bin yıllık geçmişiyle kadim bir medeniyet merkezi olan Kütahya da bu süreçten nasibini alan şehirlerden biri.

☆☆

Büyüklerimiz o güzel ve güzide meslekleri çok daha iyi bilirler..

Bizler bazılarının son demlerinde  çocukluğumuzda yetiştik. Bazılarını da yine büyüklerin sohbetlerinde dinledik.

Erişebildiğimiz mesleklerden hatırda kalanlara bir bakacak olursak.. Neler neler yok ki ? Kilim dokumacılığı, kalaycılık, sobacılık, bakırcılık, testicilik, çömlekçilik, semercilik, saraçlık, urgancılık, demircilik, nalbantlık, seyyar bileycilik, çerçicilik, bohçacılık, sütçülük, at arabacılığı, odunculuk, kömürcülük, okuyuculuk (düğün, mevlid gibi etkinliklere davetçi) ..

☆☆

Kaybolmaya yüz tutmuş mesleklerden biri de.. Kilim dokumacılığı..

Şimdi olduğu gibi, herkesin evinde, çeşit çeşit halılar olmazdı/ bulunmazdı..

Evlerin mis gibi tahta kokan odalarını.. Konakların  en güzel köşelerini..

Gelinlik genç kızların çeyizlerini.. Renk renk.. Desen desen kilimler süslerdi.

Şimdilerde bu mesleği ayakta tutmaya.. Yaşatmaya çalışan bir Veli Usta.. Veli Akkan kalmış. Balıklı da Şeyh Salih Türbesinin tam karşısında ki atölyesinde. Allah sağlıklı ömürler versin.

Meselâ bir Kavaflar çarşımız vardı..  Yeni nesil pek bilmez. Bugünkü  değme markalara taş çıkartan ayakkabılar üretilirdi. Fabrikasyon değil.. El emeği.

Bakırcılar çarşısı.. Paşam Sultan’dan Hürriyet Caddesine inen çarşıya girdiğinizde kimisi dükkanın içinde, kimisi kapısının önünde elinde çekiç kazana, tencereye, bakraca şekil vermeye çalışan bakırcı ustalarından çarşıya yayılan akustik çekiç seslerini dinlerdiniz. Mola verenlerle selâmlaşır, ayak üstü sohbet ederdiniz..

O zamanlar porselen ve çinkogibi mutfak malzemeleri her evde olmaz, eşrafta olurdu/bulunurdu. Evlerde umumiyetle bakır tencereler, sahanlar, tepsiler, güğümler, kazanlar olurdu. Bunlar da zaman zaman kalaylatılırdı. İşte o usta kalaycılardan da günümüze erişen bir iki ustadan biri de ilerlemiş yaşına rağmen mesleğini ayakta tutmaya çalışan Kâmil Usta, Kâmil Pöge.  Allah ona da sağlıklı ömürler versin.

Yine bu çarşının devamında Semerciler, hamutçular, saraçlar vardı. Saraçlardan ,yalnız, Saraç ustası Mehmet amca aklımda kalmış.

Damacana suyunu geçin, her evde şebeke suyu yoktu. Sular her mahallede, sokağın köşesinde bulunan mahalle ve sokak çeşmelerinden  “Kütahya’nın pınarlarından” testilere, kova ve bakraçlara doldurularak evlere getirilirdi. Turşular plastik bidonlarda değil, daha sağlıklı toprak küplerde kurulur, sütler, yoğurtlar toprak çömlek ve güveçler de çalınırdı. Yani mayalanırdı. Ulu Camiden Paşam Sultana uzanan cadde üzeri testicilerin mekânıydı. Artık yoklar.

Altını, iğneyle kuyu kazarcasına dantel gibi işleyen kuyumcular.. Kuyumcular çarşısında..

Tahıl pazarında zahireciler.. Hemen karşısında At Arabacıları.. Atlar, Yüksek Kahvenin altındaki nalbantlara nallatılırdı.

☆☆

Artık yoruldunuz, acıktınız.. Saadettin Camii civarında esnaf lokantaları, köfteciler.. Şekerciler, helvacılar, lokumcular. Halen varlar.

Canınız sucuk ekmek, tahin şıra mı çekti.. İllâ ki Asım’a uğrayın.

Sağlık, esenlik ve afiyetle güzel bir hafta diliyorum.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *