YİTİK MAHALLE

318

Eskiden herkesin birbirini tanıdığı, sokaklarını gece yarılarına kadar sek sek, misket, körebe oynayan.. Naylon bir topun arkasından aşağı yukarı koşturan çocukların doldurduğu.. Yoksul da olsa varlıklı da olsa herkesin yüzünde tatlı bir tebessümün olduğu, hayatın gösterişten uzak mütevazi  yaşandığı.. Büyüklerin sayıldığı, küçüklerin sevildiği..  İnsanların bir diğerinin derdini, tasasını, ihtiyacını bildiği, ortak olduğu.. Her şeyin paylaşıldığı.. Arnavut kaldırımlı sokaklarında daha nice güzelliklerin yaşandığı bir mahalle hayatımız ve bir mahallemiz vardı. Bu fakir de, sizler gibi, o günlerin son demine yetişenlerden.

Tabirimi mazur görün, bir de her mahallenin cemiyet sigortaları vardı..

 Neredeyse her sakinini tek tek tanıyan, ev hallerini yani özeline kadar bilen muhtarı..

Mahallelinin abisi, ablası, amcası, koruyanı, kollayanı..

Kimsesizlerin, darda kalanların “utana sıkıla “ olunca veririm deftere yazıver” diyenlerin sığınağı, umudu, güvencesi..

Hazırlıksız, habersiz gelen misafir için bi koşu gidip ihtiyacınızı görebileceğiniz aileden biri gördüğünüz..

Mahallenin sosyal dokusunun tutkalları..

 Sokağın “Güvenlik kamerası..

Gireni de çıkanı da .. Yerliyi de yabanı da bileni..  Bilmeyene yolu/nu  göstereni..

Yaptığı ticaretin çok ötesindeki misyonuyla mahallenin bakkalı..

Sakalı usturayla, saçı el makinasıyla kesen.. “ Saçınsakalın karışmış, gel bi toplayalım, baban kızar sonra” diyen berberi..

Yamasından tamirine her türlü dikiş işini yapan terzisi..

İnsanların gazetesini okuduğu, radyodan ajansı dinlediği, çay kahve içilerek memleket üzerine sohbetlerin edildiği.. Bazı zamanlar bir köşesinde, kimseye ilişmeden sessiz ve ürkekçe oturup insanları takip eden, dinleyen “meczup” dediğimiz güzel insanların da uğradığı kahvehanesi..

Sütçüsü.. Simitçisi..

Tadı ayrı kokusu ayrı, mis gibi ev ekmeklerinin pişirildiği Fırını..  

Hanımların haftanın günlerine göre sırayla esvaplarını yıkadığı çamaşırlığı vardı.  

Sıcağında soğuğunda, karda yağmurda en uzak okula bile yürüyerek gidilirdi. Şimdiki gibi öğrenci servisleri de yoktu.

Hayatımız yeşil çam filmi gibi, yaşadıklarımız tas tamam gerçekti. Mahallemiz de..

Ama şimdi ..!  Tabiatın yeşilinden mahrum, en masum mahalle ve sokakların beton yığınlarının arasında, yan kapı komşunun bırakın derdini tasasını, varlığından yokluğundan habersiz, yarı açık cezaevi misali mutsuz, kalabalıkların içinde yapa yalnız yaşayıp gidiyoruz.

Bu mahalleyi siz de gördünüz mü?




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *