KISSADAN HİSSE

521

  Bizim geleneğimizde kıssaların apayrı bir yeri var. Onlardan alacağımız hisseler bize çok şey kazandırır. Öyle boş beleş bir şey olmayan kıssalardan çıkaracağımız dersler var. Deneyimler sonucu ortaya çıkan kıssalar önemli anlamlar ifade ediyor. Her kıssadan hissemize düşeni alabilecek öğüt niteliğinde hikayelerimiz bulunur. Özellikle yaşlılarımız kıssadan hisselere önem vererek nasihat olsun diye anlatırlar. Birçok değerimiz gibi maalesef onuda da yitirdik. Yerin altıda üstü de bugünlerde çok hareketli. Bir yanda ciğerlerimizi paralayan fiziki depremler, diğer yanda siyasi depremler. Kimsenin ” Yoğurdum ekşi” demediği masa hadisesinde bende ülkem için ” Bunda da bir hayır vardır” diyorum. Bu kısa girizgahtan sonra şimdide isteyenin hissesini alması dileğiyle iktibas ettiğim kıssamıza geleyim.  

  Bir zamanlar Afrika’nın bir ülkesinde hüküm süren bir kral vardı. Bu kralın çocukluğundan itibaren hep beraber olduğu bir arkadaşı bulunuyordu. Birlikte büyüdüğü, sırlarını paylaştığı arkadaşını hiç yanından ayırmazdı. Nereye gitse onuda beraberinde götürürdü. Bu kadar sevdiği ve güvendiği arkadaşının değişik bir huyu vardı. İster kendi başına gelsin ister başkasının, ister iyi olsun ister kötü, her olay karşısında hep aynı şeyi söylerdi:” BUNDA DA BİR HAYIR VARDIR!”

 Bir gün kralla arkadaşı birlikte ava çıkarlar. Kralın arkadaşı tüfekleri dolduruyor krala veriyor, kralda uçara kaçara ateş ediyor. Arkadaşı muhtemelen tüfeklerin birini doldururken bir hata yaptı. Kral ateş ederken tüfeğin tetik mekanizması patladı ve kralın sağ elinin işaret parmağı koptu. Durumu gören arkadaşı her zamanki gibi ” BUNDA DA BİR HAYIR VAR!” dedi. Bunu duyan kral acı ve hiddetle bağırdı: ” Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu?” Kızgınlığı geçmeyen kral arkadaşını zindana attırdı. Bir sene sonra, kral insan yiyen kabilelerin yaşadığı ve aslında uzak durulması gereken bir bölgede birkaç adamıyla birlikte avlanıyordu. Yamyamlar onları da ele geçirdiler ve köylerine götürdüler. Ellerini, ayaklarını bağladılar ve köyün meydanına odun yığdılar. Sonra da odunların ortasına diktikleri direklere bağladılar. Tam odunları tutuşturmaya başlamışlardı ki,  kralın işaret parmağının olmadığını fark ettiler. Bu kabile, batıl inançları sebebiyle uzuvlarından biri eksik olan insanları yemiyordu. Böyle bir insanı yedikleri takdirde başlarına kötü olaylar geleceğine inanıyorlardı. Bu korkuyla, kralı çözdüler ve salıverdiler. Diğer adamlarını ise pişirip yediler. Sarayına döndüğünde, kurtuluşunun kopuk parmağı sayesinde gerçekleştiğini anlayan kral, onca yıllık arkadaşına reva gördüğü muameleden dolayı pişman oldu. Hemen zindana koştu ve zindandan çıkardığı arkadaşına başından geçenleri bir bir anlattı.

“Haklıymışsın” dedi. “Parmağımın kopmasında gerçekten de hayır varmış. İşte bu yüzden, seni bu kadar uzun süre zindanda tuttuğum için özür diliyorum. Yaptığım çok haksız ve kötü bir şeydi.” ” Hayır” diye karşılık veren arkadaşı. ” BUNDA DA BİR HAYIR VAR” dedi. ” Ne diyorsun Allah aşkına?” diye hayretle bağırdı kral. ” Bir arkadaşımı bir yıl boyunca zindanda tutmanın neresinde hayır olabilir?” ” Düşünsene, ben zindanda olmasaydım, seninle birlikte avda olurdum, değil mi? Ve sonrasını düşünsene.”  Evet düşünmek merhametle düşünmek, empati yaparak düşünmek, istikrarlı, deneyimli bir iktidarın önemini düşünmek ve daha mühimi depremzede kardeşlerimizi düşünmek. Hep iyilik yapmayı, iyilerle olmamızı düşünmemiz dileğiyle sağlıcakla kalın bizimle kalın değerli GAZETE KIRKÜÇ okurları.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *