TEŞEKKÜR ve ÖZÜR…

1335

Fikir, zikir, şükür ve özür… Teşekkür olmadan özür, kişiliğimizde ur hâline gelmeye, kendimizde sürekli eksiklik hissetmeye, damla damla fikri, zikri ve şükrü yerle yeksan (yerle bir) etmeye sebep… “İnsanlara teşekkür etmeyen, Aziz ve Celil olan Allah’a da şükretmez.” (Hadis-i Şerif)… Teşekkür ve özür birbirini tamamlayan, iletişimi güçlendiren davranış biçimi… Teşekkür, özrü; özür de teşekkürü anlamlı kılar… Teşekkür, memnuniyetin ifadesi; özür, memnun olunması gereken, ancak hatanın ya da yanlışın düzeltilmesi adına yapılan gecikmiş teşekkürün ifadesi… Özür, teşekkür odaklı olduğunda olumlu… Özür; alışkanlık hâline geldiğinde, artık özrü olmayan kalıcı özür… Aynı dili konuştuğumuzu sandığımız Türkçemizde yapılan tahribat, geçmiş ile bugünümüzü ve geleceğimizi birbirinden kopardı, maalesef… Türkçemizde kelime dağarcığımızın daralması, bizi, teşekkür ederken, özür dilerken bile zorlamakta…  Bunu aşabilmenin yolu, kendimize egemen olabilmek… Başkalarının kuklası olmamak… Aklımızı kiraya vermemek… Kendimizle barışık olabilmek…

Geçmişi değiştirmek mümkün değil, ancak hataların ve yanlışların gelecekte telâfi edebilmesi için verilen sözdür, özür… Son sözü söylemenin en iyi ve güzel yoludur, özür… Özür dilemek bir erdemdir… En içten özürler kulaklarla işitilmese de, kalple hissedilir… “Özür dilemek üzere gelen din kardeşiniz, niyetinde samimi olmasa da, özrünü kabul edin. Böyle yapmayan Kevser havuzu başında yanıma gelemez.” (Hadis-i Şerif)… Özrün kabul edilmemesi, hoş görülemez özür… “Özrü kabul etmeyen, özür dileyenin günahını yüklenmiş olur.” (Hadis-i Şerif)… “Allah, özür dileyenin özrünü kabul eder (Allah son nefeslerini vermeden önce kulunun yaptığı tövbesini kabul eder).” (Hadis-i Şerif)… Özür dilemenin en etkili yolu, yüz yüze muhatabımıza doğrudan hitap etmek… Özrü, sadece mesajlara havale etmek ve yüz yüze yapılmayan görüşmelerle geçiştirmek doğru değil… Yapılan hata veya yanlış karşısında üzgün olduğumuzu samimiyetle ve net bir şekilde dillendirmeliyiz… İçtenlikle yapılan özür; birine/birilerine verdiğimiz rahatsızlığı onaylamakla ve tüm sorumluluğu üzerimize almakla olur… Özür, yerinde ve zamanında yapılınca işe yarar… İş işten geçince yapılan özür, yemeği tadı tuzu olmadan yemek misâli… Yemeği yedikten sonra sofraya tuz getirmek işe yarar mı? Geciken özür, işte böyle özür… Birinin kalbini kırdıktan sonra özür dilemenin anlamı olmaz…

Özrün nasıl yapılması gerektiği belli… Kurumu bağlamayan ancak kurumda çalışan tarafından kurumda yapılan hata veya yanlış, bireysel özürle geçiştirilemez… Böyle durumda özür, kurumsal özür, mesaj ile yapılmalı… Kurumsal özür mesajı; kurumun olumsuz tanınmasını önler… Kurumu, şikâyetlerin sonucu yapılacak davalardan korur… Kurum imajının ve kalitesinin zarar görmesini engeller… Doğru yapılan her özür, teşekküre eş değer etki yapar… Sözlü ya da yazılı özür mesajında dikkatli olunması gerekir, yoksa ayrı bir iletişim faciası yaşanır… Telâfisi mümkün olmayan bir özür, kalıcı hâle gelir… Nasıl özür dilemeli? Sözümüze veya mesajımıza ‘sevgili/sayın vb.’ ifadeyle başlamalıyız, ‘saygılar vb.’ ile sonlandırmalıyız… Önemli olan, özrün içtenlikle yapılması… Kurumu haklı çıkarmaya çalışmak, özrün işlevini yitirmesine neden olabilir… Özürde, yapılan hata ve yanlışların açıklaması kısa tutulmalı; hatanın ve yanlışın giderildiği, giderileceği söylenmeli; mâkul jestler yapılmalı… Özür, sorumlu yönetici veya sorumlu kişi tarafından yapılmalı…

Özür dilemeyi bilmeyenin hikâyesiBir yerde bir zamanlar, özür dilemeyi bilmeyen bir komşu varmış… Bencil mi bencilmiş… İnsanların kalbini kırarmış, ne olursa olsun kalbini kırdığı kişilerin gönlünü almazmış… Kimseden özür dilemezmiş… Tek yaptığı şey, sürekli bahaneler üretmekmiş… “Yanlışlıkla oldu… İsteyerek yapmadım. Bir daha yapmam.” dermiş… Kimseyi umursamazmış… Bir gün en yakın komşusunun da kalbini kırmış, olur olmaz şeyler söylemiş… Komşusunun canına tak etmiş ve ona bir ders vermeye karar vermiş… Onu hiçbir konuda kaale almamış ve onu diğer komşularıyla birlikte olduğunda davet etmemiş, ancak küsmemiş… Özür dilemeyi bilmeyen komşu, bu durum nedeniyle kendini değersiz hissetmeye başlamış; kendini sorgulamaya başlamış… Sonrasında anlamış ki, hataları ve yanlışları yapan, üstelik özür dilemeyi de beceremeyen hep kendisi… Önceleri iyi komşuluk ilişkileri içinde olan, artık sessizleşen komşusunu ısrarla evine davet etmiş… Düşündüklerini ve hissettiklerini dillendirmiş ve kendisine iletişim konusunda yardımcı olmasını istemiş… Komşu bakmış ki, özür dilemeyi bilmeyen komşu yola gelmiş ve “Sen bugüne kadar yaptığın yanlışlardan dolayı hiç özür dilemedin, hayatta paylaşmak, fedakârlık, saygı, sevgi ve yardımlaşma vb. değerlerimiz var. Unutmaman gereken, bunların hepsi karşılıklı olur. İyi ilişkilerin olmasını ve iyi iletişim kurmak istiyorsan emek harcamalısın ve karşındaki kişileri önemsemelisin. Onun duygularına değer vermelisin, incittiklerinin kalplerini onarmak için çaba göstermelisin. Ben sana ayna oldum. Aslında, sen bana kırılmadın, sen kendine kırıldın… Bütün bu hissettiklerin,  senin davranışlarının bedeli… Böyle davrandığın için önce kendinden özür dilemelisin.” demiş… Özür dilemeyi bilmeyen komşu, önce kendinden sonra da komşusundan bugüne kadarki tavırları yüzünden özür dilemesi gerektiğini öğrenmiş… Sadece özür dilemeyi değil, teşekkür etmeyi de hayatının vazgeçilmezi yapmış…

Gerçekten, teşekkür edemeyen, özür de dileyemez… Teşekkür dilemeyi öğrenmek, tefekkür ederek, düşünerek öğrenilir… Teşekkür ve özür; fikir-zikir-şükür üzerine konuşlandırıldığında insan olunur ve insan kalınır… “Fikir olmayan kafada, küfür olur.” (Neyzen Tevfik)…  Bizi farklı kılan fikirdir… “Dervişin fikri ne ise zikri de odur, insanın kafasının içindeki düşünce neyse konuşmasında onu dile getirir.” (Atasözü)… Hataların ve yanlışların yapılması normal… Normal olmayan, hataların ve yanlışların tekrarı… Daha kötüsü, ders alınmaması ve teşekkür etmenin ve özür dilemenin terk edilmesi… En kötü olan durum ise, teşekkür ve özür sarmalı… Bu, gelişigüzel olur olmaz durduk yerde teşekkür edilmesi ve özür dilenmesi…

Bilinmeli ki, özür; karatahtaya yazılanların silinmesi gibidir, çakılan çivilerin sökülmesi gibidir; ne kadar yazılar silinse de, ya da çiviler sökülse de izi kalacaktır…  İletişimde teknolojiyi, kelimeleri ve gönül dilini, hele hele vücut dilimizi doğru, etkili ve güzel kullanalım… Nezâket, sevgi, saygı ve etik/ahlâk, kurallarına uyalım; etik davranalım; gerektiğinde özür dileyebilelim ve teşekkür edebilelim… En önemlisi, haddimizi bilmemiz… Selam, sevgi ve saygılarımla.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *