ÇAY KAHVE BAHANE

1780

Çay (camellia sinensis), çaygiller (theaceae) familyasından olan, nemli iklimlerde yetişen, yaprak ve tomurcukları içecek maddesi üretiminde kullanılan tarım bitkisi… Çay… ‘Cha/ça’ ve ‘te’ kelimeleri… Sözcüklerin kaynağı, çayın ana vatanı olan Çin’e dayanmakta…  Türkçede ‘çay’ denmesi Farsçanın etkisiyle olmuş… Çince’nin Mandarin lehçesinde, Japon dilinde ve Kore dilinde ‘cha/ça’, diye okunan bu kelime Çin’in güney doğusunda yer alan Fujiian eyaletinde kullanılan Çince’nin Min Nan lehçesinde ‘te’ diye telaffuz edilmiş… Ülkeden ülkeye farklı şekillerde tüketilen çayın hangi ülkede nasıl isimlendirildiği, çayın o ülkeye hangi yolla geldiğiyle alâkalı bir durum… Karadan gelene ‘cha/ça’, deniz yoluyla gelene ‘te’ denilmiş… Hollandalılar (thee), İngilizler (tea), İspanyollar (), Fransızlar (thé), Endonezyalılar (teh), Afrika’nın batı ve güney ülkeleri ‘te’, Doğu Afrikalılar (çai), İranlılar, Ruslar, Türkler (chai/çay); Japonlar (oça); Araplar, Hindistanlılar (shai/şay) demişler…  

Tıbbî sebepler ile M.Ö. 2737 yıllarında Çin’de kullanılmaya başlanan çay, zaman ilerledikçe vazgeçilemez hâle gelmiş… Kore, Japonya ve Vietnam gibi farklı ülkelere de yayılmaya başlayan çay, 18. yüzyılda Portekiz’e, İngiltere’ye ve Avrupa’ya ulaşmış… Çay, önceleri, pahalı bir içecek olarak görüldüğü için sadece özel davet ya da günlerde tüketilmiş; 1785 yılından itibaren üst sınıf içeceği olmaktan çıkıp her kesime yayılmış… 1800’li yıllarda Osmanlı döneminde İstanbul’da yaşayan bir kaç dükkânın çay ithalatı yapmasıyla çay ülkemize girmiş… Çin’den çay fidanları getirtilmiş, Bursa’da çay yetiştirilmeye çalışılmış, arazi ve iklim şartları sebebiyle başarılı olunamamış; Doğu Karadeniz Bölgesinde (Rize’de, Ordu’da, Giresun’da, Trabzon’da ve Artvin’de) çay üretiminde istenilen başarılı sonuç alınabilmiş…  Dünya çay üretiminde Çin birinci, Hindistan ikinci, Kenya üçüncü, Sri Lanka dördüncü, Vietnam beşinci, Türkiye altıncı sırada[1]Yılda kişi başı en çok çay tüketen ülkeler sıralamasında 3,16 kilogram ile Türkiye ilk sırada(!)… 2.19 kilogram ile İrlanda ikinci, 1.94 kilogram ile Birleşik Krallık (İngiltere) üçüncü sırada[2]

Çayın içerdiği antioksidan, insan vücudu üzerinde birçok olumlu etkiye sahip… Türkiye’de sudan sonra en fazla tüketilen içecek çay… Dost meclislerinin olmazsa olmazı hâline gelen içeceği, vazgeçilemez içeceği, çay… Çay, kalp, bağırsak sağlığı, inme riskini azaltmak, kan şekeri seviyesini düşürmek için faydalı… Çay, odaklanmayı arttırmada ve kanser hücreleri üzerinde etkili… Metabolizmalarımız, genetik yatkınlıklarımız ve alıştığımız beslenme düzeni farklı olduğu için, çok içildiğinde, çayın muhtemel yan etkileri ve zararları da var… Meselâ vücudumuzda demir eksiliğine, kaygı, stres ve huzursuzluğun artmasına, uyku kalitemizin düşmesine, baş ağrısına, hamilelikte düşük ve ağırlığı normalin altında (2500 gramın altında) bebek doğumu gibi istenmeyen durumlara; aç karnına çay içilmesi hâlinde bulantıya ve mide yanmasına sebep… Türk Kahvesi Gününde (5 Aralık) ve Uluslararası Çay Gününde (15 Aralık) tıp doktorlarının tanılarını, tavsiyelerini ve tedâvi önerilerini dikkate almamız gerektiğini hatırlayarak kahvelerimizi ve çaylarımızı yudumlayalım; dostlarımızla sohbet edelim…  

Çay semaveri gibi yerimizde fokurdamak yerine (olduğumuz yerde söylenip durmayı bırakıp), çayı (dereyi) görmeden paçaları sıvayalım (bir şey için, gerektiğinden çok önce hazırlanmaya başlayalım)…Yeter ki çay (deniz) kenarında kuyu kazmayalım, gereksiz yere çaba sarf etmeyelim.İşimizi kış tutalım, yaz çıkarsa bahtımıza… Çayı demleyelim, hoşsohbet dostlarımızı buyur edelim… Birbirimizle dostça, içtenlikle konuşalım, hoş bir vakit geçirelim, sohbet (söyleşi, yârenlik, hasbihâl, muhabbet) edelim… Çaylarımızı içelim… Çayda geçip derede boğulmayalım… Çayı içelim, kendimizden geçelim lâkin dostlarımızdan vaz geçmeyelim… Çay kahve bahane… Sohbetin şahane, çayın bahane olması; çayın doğru zamanda doğru miktarda içilmesine bağlı… Derdimiz sohbet, dedikodu değil ise eğer; çay, kahve, meyve suları, hoşaf, ayran, süt, şıra, çorba vb. içeceklerin hepsi bahane… Çay kahve bilinmezken bahanemiz ne idi? Belki bahanesiz sohbet daha samimi idi… En güzel ikram, hoşgörü ve hoşsohbet olsa gerek… İçilen ve yenilen, zehir hâline gelirdi yoksa… “Geleydin bir çay içimi; sen çay dökerdin, ben de içimi…” demesi kolay… Neyse ki çayın demi var, hayatın gamına inat… Böylesi bir hayatın kasvetli havasında çay içilir mi demeyin, çay her havada içilir fakat herkesle içilmez ve herkesin çayı içilmez… Can dostun çayı içilir; can dostla çay içilir… Kahvenin kırk yılı hatırı, hoş günlerde itibarı var… Çayın ise kırık gönüllerde hatırı, zor günlerde itibarı var… Hâlden anlamayana çay söylemek boşuna…  Yüreğimizi de çayı da soğutur… İyisi mi biz çaya takılalım… Çayı közde, sevgiyi gözde, tebessümü yüzde, adamlığı özde, mutluluğu azda arayalım… Çay çaydanlığa girince çaydanlığı bardağın önünde eğdirir… Çayı içen de dudaklarını bardağa değdirir… Sohbetin hoş olması, çayın marifeti mi, dersiniz?  “Bir gün birlikte çay içelim, sohbet edelim…” demeyi özlemeyenimiz var mı?  Çaylar benim ikramım olsun, manzara senin… Sohbetimizin manzarası çayımızın buharından nemlenmesin… Masadaki çaylarımız gibi birbirimizden soğumayalım… Çaylarımızın rengi, hava gibi açık, tadı da dilimiz gibi olsun… Sevdiklerimizin huyu, yüzü ve çayı güzel olsun… Çorba içmeye içmeye, dilimizi yakan çorbayı üflemeyi unuttuk… Hoşaf içmeye içmeye, hoşafın hoş tadını ve hoş lafı unuttuk… Velhasıl kelam ayran içmeye içmeye, ayranımız kabardı… Geriye bir çayımız kaldı… Çay kahve bahane… Çay ki gariplerin, şairlerin, yalnızların, âşıkların, sabredenlerin ve azla yetinenlerin millî içeceği haline gelmiş… Çaydan vazgeçenlerin ahvâli ise içler acısı… Daha çok asitli ve bağımlılık yapan zararlı içecekleri tüketir hâle gelmişler… Sohbetin bahanesi olmayınca, muhabbetin ayarı bozulmuş… Sohbet ehline kulak verelim: “Benim sana verebileceğim çok bir şey yok aslında. Çay var içersen, ben var seversen, yol var gidersen…” (Âşık Veysel Şatıroğlu)… “Benim çay bardağımda senin gözlerin olur, senin gözlerin sizin çay bardaklarınızda…” (Sezai Karakoç)…

Yüzmesini bilmeyince, ırmaktan küçük, dereden büyük akarsuda (çayda) boğulabiliriz… Doğru, sağlıklı ve yeterince içmeyi bilmeyince ve içeceğimiz çayın ölçüsünü kaçırdığımızda bir bardak çayda boğulabiliriz… Çay denince, demlik ve bardaktan ötesini görebilmek önemli… Çayın rengini sıcak suyun içinde demlenene kadar bilemeyiz, insanın rengini de demlenen çayı içerken sohbetin demlendiği ana kadar bilemeyiz… “Çaycı getir ilaç kokulu çaydan, dakika düşelim senelik paydan… Zindanda dakika farksız aydan…” (Necip Fazıl Kısakürek)…  Gönlünüz ve sohbetiniz hoş olsun… Söylediklerimiz, yazdıklarımız kısa ya da uzun; öncelikle nefsimize… Kelimelere takılmadan yola devam; dikleşmeden dik durmaya devam… Selam, sevgi ve saygılarımla.

[1] https://farrerscoffee.co.uk/blogs/blog/top-10-tea-producing-countries-in-the-world-2021

[2] https://www.cupabovetea.com/blogs/cup-above-tea/the-54-best-tea-drinking-nations-in-the-world 

      https://coffeeaffection.com/tea-drinkers-vs-coffee-drinkers-statistics/ –  https://www.youtube.com/watch?v=ZijE70bIcog

Zafer NEFER, 09.12.2022 11.20, Kütahya




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *