KADIN OLMAK

1817

Kadın olmak… Kadın gözüyle kadın olabilmek… ‘Kadın anam’ (güzel ve tatlı) olabilmek… ‘Anam(ünlem, teklifsiz konuşmada kadın erkek, büyük küçük herkese karşı kullanılan bir seslenme sözü ve sese verilen tona göre şaşma, beğenme, acı, üzüntü vb. duygular anlatan söz) diyebilmek… Kadın ya da erkek olmak… İnsan olamadıkça ve insan kalamadıkça ne kadın, kadın; ne erkek, erkek olabilir… Cinsel farklılık, insan olmanın farkındalığı… Cinsel farklılık, karşı iki cinsin bir elmanın iki yarısından biri olması ve birbirini tamamlaması… Kadın, erkek varsa; kadınlığın bir anlamı var… Erkek de kadın varsa… Kadın, erkeğin diğer yarısı… Erkek de kadının diğer yarısı… Cinselliği yok sayma, eksi ve artının yok sayılmasına eş değer durum… Zıt kutuplar birbirini çeker, aynı kutuplar birbirini iter… Aynı kutupların birbirini çekmesi ya da öyle olduğunun sanılması, gıdaların genleriyle oynanması gibi olsa gerek… Bu, aile yapısının bozulması demek… Kadın, erkek ve çocuk olmak… Kadın ana olunca, çocuk sahibi olamasa da ana olabilince, akan sular durur… Erkek de baba olunca, olabilince… Dünyanın en güçlü erkeği bile ana kuzusudur; ana kucağına ve baba ocağına muhtaçtır…  

Tarihte kadın, her toplumda farklı statülere sahip olmuş… Kadın, anaerkil aile yapısının geçerli olduğu bazı ilkel topluluklarda kutsallaştırılmış; bazılarında ise erkeklerle eşit statü ve haklara sahip olmuş; ataerkil topluluklarda çoğunlukla erkeğe göre ikinci derecede bir statü taşımış; bazı kültürlerde hemen hemen hiçbir hak ve değere sahip olamamış… Hammurabi kanunlarında kadın hakları ve evlilikle alâkalı kadınlar lehine düzenlemeler mevcut imiş… Hitit yasalarında kral ve kraliçe eşit imiş… Eski Yunan’da kadınların hiçbir politik hak ve yetkileri yokmuş; miras sadece erkek çocuğa düşermiş; tek kadınla evlilik esasmış ve evli kadının sadakatsizliği büyük suçmuş… Ortaçağ Hristiyan dünyasında kadının sosyal hayattaki durumu daha da kötüleşmiş, 12. yüzyıldan itibaren Batı’da büyücü ve cadı (kadın) avı başlamış, pek çok kadın cinlerle ilişkisi olduğu iddiasıyla yakılmış veya suda boğulmuş… İngiltere’de 11. yüzyıla kadar, koca eşini satabilirmiş; Hristiyanlarda; kadına şeytan gözüyle bakılırmış… İngiltere’de kadın “murdar” bir varlık sayılırmış ve kadın İncil’e el bile süremezmiş; kadın İncil’i okuma hakkına 8. Henry devrinde (1509-1547) sahip olabilmiş… Çin’de, boşanma hakkı sadece erkeğe mahsus imiş… Çin’de yeni doğan çocuk, erkekse pahalı kumaşlara, kız ise bez parçalarına sarılırmış… Budizm’in kurucusu Buda; ilk başlarda kadınları dinine kabul etmemiş… Roma hukukunda kadın, kendi malına hükmedemezmiş; vasiyet yapamazmış… Roma hukukunda kadın noksan akıllı sayılırmış… Roma’da dul kadının evlenmesi suç sayılırmış… İran’da kanları bozmamak için yakın akrabalarla evlilik uygun görülürmüş; Mazdeizm’in (Zerdüştîliğin eski İran inanç ve gelenekleriyle karışmasıyla oluşan dinin) popüler olduğu dönemde anaları ve kız kardeşleriyle evlenenler ortaya çıkmış… Cahiliye döneminde Araplar kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlermiş; kız çocuğa sahip olmak onursuzluk sayılırmış…

Türklerde ise, kadın, erkeğinin her daim yanında olmuş… Kadın erkeğinin güç ve ilham kaynağı olmuş… Dede Korkut hikâyelerinde kadının en büyük meziyeti, kahramanlık olmuş… Türk kültüründe destan kahramanları, iyi ata binen, iyi savaşan, iyi kılıç kullanan alp tipi kadınlarla evlenmeyi isterlermiş…  ‘’Birinci zenginlik sağlık, ikinci zenginlik iyi bir kadın…’’ (Türk Atasözü) hayat felsefeleri olmuş… Türk kültüründe kadın hep saygın konumda olmuş; kadına değer verilmiş… Meselâ, kağanın buyrukları yalnız “Kağan buyuruyor ki” ifadesiyle başlamazmış… Yabancı devletlerin elçilerinin kabulünde hatun da hakanla beraber olurmuş… Tören ve şölenlerde kadın, hakanın solunda oturup siyasî ve idarî konumlardaki görüşlerini beyan edermiş… Kadim medeniyetimizde kadın, “Cennet, annelerin ayakları altındadır.” (Hadis-i Şerif) mertebesiyle taçlanmış◼ 

                21. yüzyılda kadın olmak… Aile yapımızın temel taşlarından biri olan kadının evinde ve işinde çalışması… Elbette, iş hayatında hamile bir kadını bir erkek ile aynı şartlara tabi tutmak âdil olamaz…  Çocuğunu emzirmek zorunda olan bir anne, bir erkekle aynı kefeye konulamaz… Bir kadını, bir erkekle eş tutmak olumsuz yaklaşımdır ve olumuz ayrımcılıktır… Bir kadının anne, bir erkeğin baba olması, yaradılışları gereğidir… İnsanın genleriyle oynamanın, erkeğin ve kadının cinselliğini yok etmenin,  cinsel ayrımcılığı kaldırdığını zannetmek ve bunu ‘toplumsal cinsiyet’ kurgusuyla yapmak, insana yapılabilecek en büyük zulümdür… Kadim medeniyetimizde, hem kadın hem erkek değerli… İnsan olmak değerli…

                İnsan, değerli olunca erkek olmak da güzel; kadın olmak da… Güzel bakınca, çirkin insan, kadın veya erkek yoktur; güzel görünmesini bilmeyen insan, kadın ve erkek vardır… Öz bakım, erkek ve kadın için, herkes için gerekli… Öz bakım, fizyolojik, psikolojik ve zihinsel olarak sağlıklı olmamızla ilgili… Erkeği ya da kadını hedef tahtasına oturtarak hiçbir hak elde edilemez… Feminizm, kadın-erkek ayrımcılığına karşı çıkmak ve cinsiyetler arasında ekonomik, siyasal ve toplumsal eşitliği savunmak olarak mı algılanmalı? Ya da feminizm, sadece erkek karşıtlığı ve düşmanlığı üzerine kurgulanan bir yaklaşım olarak mı algılanmalı? Sonuç itibariyle, feminizm yaklaşımına tepki olarak ortaya çıkan erkek haklarının savunulması yaklaşımına, ‘maskülizm’e ve ‘mizojini’ye (kadın düşmanlığına), kadınlara karşı duyulan soğukluğa, antipatiye/iticiliğe/soğukluğa/ veya abartılı düşmanlığa prim mi verilmeli? Çözüm, insan olmakta, insan olabilmekte ve insan kalabilmekte…

                Eşitlik, adalet vb. talepler, kadın ve erkek haklarının birbiriyle çatışması üzerine kurgulanmamalı… Kadın erkek karşıtlığı ve ayrımı yapılmaksızın, saygıyla ve sevgiyle her türlü sorunun üstesinden gelinebilir… Bu bağlamda etkinlikler yapılmalı… Uluslararası Kadınlar Günü (International Women’s Day -8 Mart), herkesin mâlumu… Uluslararası Erkekler Günü (International Men’s Day – IMD -19 Kasım)  ise, pek bilinmemekte… Her iki gün kutlamaları, tek bir günde yapılmalı… Erkek ve kadın ayrımcılığını sonlandıran daha güzel bir günde… İnsan Hakları Gününde (Human Rights Day -10 Aralık)… Kadın ya da erkek odaklı değil, insan odaklı yaklaşım olmalı… Düzgün, doğru ve mutlu yaşanan her gün aslında insan günü… Günümüzde, günlerin ve haftaların da cılkı çıkmış maalesef… Selam, sevgi ve saygılarımla.

 https://islamansiklopedisi.org.tr/kadin




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *