DENİZLİ MÜFTÜSÜ

1057

 Bazı mihrapsız mihraklar başlığı görünce mal bulmuş mağribi gibi sevinecekler. Hiç sevinmesinler zira buradan kendilerine iş çıkmaz. Çünkü bu müftümüzün İzmir’in kurtuluşunda önemli rolü olmuştur. 

 Denizli’de tekstil ürünlerinin satıldığı 8 katlı Babadağlılar iş hanının hemen arkasında daha çokta emeklilerin oturup sohbet ettikleri adı bayram yeri diye bilinen bir meydan var. Cumartesi günü meydanı gezerken cübbeli sarıklı bir büst ilişmişti gözüme. Daha öce dikkatimi çekmemiş olan büste yaklaşıp bakınca Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendiye ait olduğunu ve kaidesinde bir fetvasının yazılı olduğunu gördüm. İzmir’in işgal haberi Denizli’ye ulaştığında Müftü Efendi” Yaşasın vatan ” sancağını açarak aşağıda okuyacağınız fetvası ile meydanda toplanan halka seslenerek savaşmanın farz-ı ayn olduğunu söylüyor. Buyurun 15 Mayıs 1919 tarihli fetvayı beraber okuyalım.

 ” Muhterem hemşerilerim, şimdi İzmir’i Yunan askerleri işgal etmiştir. Bu işgale muhalefet ve düşmanın taarruzuna mukabele lazımdır. İşgal edilen memleketler halkının silaha sarılması ve savaşması farz-ı ayndır. Fetva veriyorum! Silah ve cephane azlığı- yokluğu mâni teşkil etmez. Elinizde hiçbir silah olmasa dahi üçer taş alarak düşman üzerine atmak suretiyle mutlaka fiili mukabelede bulununuz.”

Rahmeti hemşerim şeyh-ül muharririn Ahmet Kabaklı, ” Temellerin Duruşması” adlı kitabında bu mevzuya daha geniş şekilde temas ederek milleti uyaran, cihat ruhunu uyandıran fetvayı okurlarına şöyle aktarıyor. ” Muhterem Denizliler, bugün sabahın erken saatlerinde İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak din ve devlete ihanettir. Vatana karşı işlenen cürümler, Allah huzurunda affı imkânsız günahlardır. Şimdi Cihad tam manasıyla teşekkül etmiş dini bir fariza olarak karşımızdadır. Silahımız olmayabilir, topsuz tüfeksiz, sapan taşları ile düşmanın karşısına çıkacağız. Bu uğurda canını verenler şehit kalanlar gazidir. Bu mutlak olarak cihad-ı mukaddestir. Size, vatanınızı düşmana teslim etmenin “çaresiz ” olduğunu söyleyenler, düşmanın esareti altında oldukları için irade ve kararlarına sahip olmayanlardır. Bu durumdaki kimselerin fetvası şer ‘an ve aklen caiz ve muteber değildir. Meşru olan sadece vatan savunması ve istiklal uğruna cihad tır. Korkmayınız, meyus olmayınız… Bu ” Livayı hamd”

 ( Sancak ) altında toplanınız ve mücadeleye hazırlanınız. Müftünüz olarak Cihadı Mukaddes Fetvası ilan ve tebliğ ediyorum. “

  Diyaneti ve din adamlarını gereksiz yere tenkit edenler, iftira boyutuna varan yalan-yanlış şeyler söyleyenler zahmet edipte yerli ve milli tarihçilerin yazdıklarına bir baksınlar. Oralarda din adamlarımız kahramanlıklarını, fedakarlıkların göreceklerdir. Ama işlerine gelmez çünkü  din adamlarını kötülemeyi adeta görev bilirler. Onların bu menfi hareketlerine rağmen o muhterem din adamlarının vatan savunmasında ve emperyalizme karşı vaazlarıyla, fetvalarıyla ahaliye cesaret verdiklerini, cephede fiilen savaştıklarını gören hakikati yazan vicdan sahibi insanlarda yok değil. 

İşte onlardan biride Alman generali Liman Von Sandır. “Türkiye’de beş sene” adlı eserinde savaşta barışta din adamlarının insanlar üzerindeki etkisini şöyle anlatıyor.  ” Türkler dindar, bilhassa gelenekçi idiler. Din adamlarının her tabakadan ve seviyeden insanlar üzerinde büyük tesirleri vardı. Bu hasleti bilen kumandanlar, ferdi feragat ve serdengeçtilik isteyen muharebe safhalarında din adamlarının telkinlerinden en geniş manada istifade ediyorlardı. Bu din adamlarının ağırbaşlı oldukları ölçüde şefkatli, hal ve tavırları ile saygıdeğer ve güvenilir insanlardı. Onları en buhranlı anlarda dahi kötümser görmedim.”

 Diyanetin ve din adamlarımızın ülkemizin korunmasında ve savunmasında ne kadar önemli olduğunu 15 Temmuz’da bir kez daha gördük. FETÖ’nün 15 Temmuz 2016 da ki o hain darbe kalkışmasında gece yarısı Camilere, Mescitlere koşan İmam ve Müezzinler minarelerden salalar vererek milleti uyandırıp ülkemizin işgalini önlediler. Bu onurlu hareketten rahatsız olan darbe ve feto severler tıyneti gereği imamlara, müezzinlere çok kızdılar, tehdit ettiler ve hatta dövdüler. Anlaşılan hala öfkeleri geçmiş değil. Aslında Diyanet İşleri başkanlığı savaşta ve barışta din adamlarının gösterdikleri kahramanlıkları, yaptıkları erdemli ve önemli hizmetleri belge niteliği taşıyan kitapları bastırıp okurlara sunarlarsa ziyadesiyle faydalı olacaktır diye düşünüyorum. Belki de vardır benim haberim yoktur.

 Bu hususta söyleyecek daha çok sözümüz var ama yerimiz dar. Hakkın hakikatini gören gözlerin, duyan kulakların, yürekleri din ve vatan için çarpan yüreklerin, nefretin yerine sevginin çoğalması temennisiyle sağlıkla kalın bizimle kalın değerli GAZETE KIRKÜÇ okurları.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *