RAHMET VE MİNNETLE – 1 –

289

 Değerli okurlarım, 27 Aralık Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin abide isimlerinden istiklal marşımızın yazarı milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un ölüm yıl dönümü. Vefatının 87. Seneyi devriyesi sebebiyle milletin gür sesi o mümtaz şahsiyeti anmak, bir Fatiha okumanızı hatırlatmak için bugüne dair bir şeyler yazayım dedim.

 Şairimiz hayatı boyunca hep toplumun derdini dert edinmiş, kendisi için değil milleti için yaşamış, toplumla hemhal olmuş, ümmetin ıstırabını yüreğiyle hissetmiş, zorluklara göğüs germiş, milli şuuru pekiştiren kelam ve kalemiyle sağlam bir karaktere sahip idealist bir dava adamını anlatmaya bir yazı yetmez. Umman’da bir katre misali bu yazımı anlayışla karşılayacağınızı ümit ediyorum.

 Aziz milletimizin rahmet ve minnetle andığı şairimizin ilk ismi Mehmet Ragif’tir. Fakat söyleyiş zorluğundan dolayı zamanla Akife çevrilmiştir. Şair, veteriner, hekim, öğretmen, vaiz, Kur’an mütercimi ve siyasetçidir. 20 Aralık 1873 yılında Fatih’te Sarıgüzel mahallesinde doğan Akif 27 Aralık 1936 yılında 63 yaşında İstanbul Beyoğlu Mısır apartmanında vefat eder.  

 Bu aziz vatan için maddi manevi büyük fedakarlıklarda bulunmuş, hayatını ve kalemini milletine adamış, zamanına göre çok önemli görevlerde bulunmasına rağmen bunların hiçbirini asla çıkara, şöhrete tahvil etmemiş, şahsi ikbal peşinde koşmamış,  mal- mülk sahibi olmamış, elindekini avucundakini milletine adamış. Kışın ayazında üstüne giyecek paltosu olmamasına rağmen istek üzerine yazdığı istiklal marşının kabulünden dolayı kendisine ödül olarak verilen 500 lirayı bile Hilâl-i Ahmer ( Kızılay) bünyesinde, kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Daru’l mesai vakfına ( İş evi ) bağışlıyor. 

 En sıkıntılı zamanlarında bile bir kenara çekilmemiş, çevresine azim ve iman aşılamış. Bunlarla yetinmemiş köy köy dolaşarak milleti mücadeleye çağırmış, vatan savunmasının önemini anlatmış. Millî mücadelenin kazanılmasında büyük katkısı olan şairimizin cenazesine devlet erkanın katılmadığı iddia ediliyor. Bu mevzuda şairimizin” Rahmetle anılmak…ebediyet budur amma; Sessiz yaşadım, kim beni, nereden bilecektir?” diyerek takdirini maşeri vicdana bırakıyor olmasıdır.   

  Yazıyı yazmak için internetten arama yaparken okuyacağınız bu yazı buldum. Cenaze merasimi ile ilgili Türk Edebiyat Dergisinin 1983 yılı mart ayında, M. Akif Ersoy için çıkartılan özel ek sayıda Dr. Macit Bumin, Mehmet Akif Ersoy’un cenaze merasimini şöyle anlatmıştı. Bende oradan alıntı yaparak siz değerleri okurlarıma aktarayım dedim. Köşemi iki günlüğüne o tarihte bir TIP talebesi olan ve bizzat cenaze defin merasimini tertip edenlerden biri olan Macit Bumin’e tahsis ediyorum. Azımızı çok kabul etmeniz temennisiyle buyurun beraber okuyalım.

“Bir pazar günüydü. Arkadaşım Mithat Müdüroğlu ile birlikte Beyazıt Kütüphanesine gidiyorduk. Vakit erkendi. Kütüphanenin karşında bulunan ve” Küllük” diye anılan kahvenin birinde oturarak kütüphanenin açılmasını bekliyorduk. Lapa lapa sulu kar yağıyordu. Tam bu sırada caddeden tek atlı bir araba geçiyordu. Arabanın üstünde beti benzi solmuş fesli bir genç oturuyordu. Yükü örtüsüz bir tabut olan araba camii kapısına yöneldi. Tam bu esnada ikimiz birden kalkıp önlerine koştuk. Fesli gence sorduk bu tabut kime ait diye? Delikanlı yaşlı gözleriyle, titrek sözleriyle, yıkılmış bir ruh haliyle bize baktı ve.  Devamı yarın




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *