TUTKUN, SUSKUN…

1518

Tutku, bir şeyi çok istemek ve o şey için azami seviyede efor (gayret) sarf etmek… Tutku, irade ve yargıları aşan güçlü bir coşku, ihtiras, güçlü istek ve eğilimin yöneldiği amaç, uzun süreli, kalıcı ve güçlü duygu yoğunluğu… Tutku, başarıya ulaşmak için gerekli… Tutku olmadan başarı olmaz… Bizi başarılı kılan, istediğimiz şeye karşı olan tutkumuz… Tutkudur, aşkı, hayatı anlamlı kılan… Tutku, acı çekmenin itici güç hâline gelmiş versiyonu… Tutkulu olan, tutku duyduğu şey için çalışan, pes etmeyen, amaçlarına ulaşmak için çabalayan kişidir… Tutku ile yoğrulandır tutkulu… Tutkulu, tutkun olur… Tutkun olunca suskun olur, sus pus olur… Tutkularının tutsağı olur, tutuklusu olur… Sus pus olan, hiç sesini çıkaramaz, susup siner… Suspus olan; korku, saygı, utangaçlık veya hayranlık gibi duyguların etkisiyle konuşamaz, ses çıkaramaz…

Tutku olmadan tutkun olunmaz… Tutku, tutkunun harcı… “Tutku olmadan yapılan iş kanatsız uçmaya benzer.” (İbn-i Sina)… “Tutkuların kükrediği günlerde, akıl sözünü dinletemez.” (F. Scott Fitzgerald)… “Tutku bir kez adamın yakasına yapıştı mı, mantık ağlayarak ve tehlikeyi haber vererek onu izler.” (Alfred de Musset)… “Tutku, insanın kendine güvenmesinden doğar.” (George Sand)… “Tutkularınızın tutsağı olmak istemezsiniz, onları dizginlemeye çalışınız.” (Thomas Babington)… Tutku, tutkun olanın harcı, tutkalı… Tutku yitirildiğinde insanın nutku tutulur; gözünün feri söner; kulağının çınlaması dinmez…

Tutkun, bir şeye karşı tutku, yoğun bir ilgi veya sevgi besleyen kişi… Tutkulu, bu yoğun ilgi veya sevginin sonucu olarak ortaya çıkan tutku, coşku veya heyecan… Suskun, çok az konuşan, sessiz, sakin olan, sükûti… Çığırtkan, bir olayı, bir haberi yüksek sesle çevreye duyuran kimse… Tutkun olan suskun mu, çığırtkan mı olur? “Hak verilmez, alınır.” dense de, hak birilerinin ne vermesiyle, ne birilerin almasıyla geçiştirilemeyecek kadar, sıradan değil… Hak ister verilsin, ister alınsın; hakkı ikame etmek vazgeçilemez hak… Hakkı kaim ve daim kılmak için, gereğinde tutkun, suskun ya da çığırtkan olmak gerek… Tutkularımızın bize egemen olmasına izin vermeden, hakkı temin etmek adına gereken ne ise o… Tutkun, suskun olan bilmeli ki; sustukça tek tek her birimize sıra gelecek… Hak konusu sıradan bir hâdise olarak algılandıkça, masaya gelmeyecek… İyi gelecek için iyi çalışalım… Derdimizin ilacı bu, yeter ki iyi olalım, iyi davranalım, iyi gayret gösterelim… Hedefimiz iyi gelecekse eğer; netice elde edilse de edilmese de,  hepimize iyi gelecektir, emin olun…

Suskunluk hiçbir zaman ihanet etmeyen gerçek dosttur.” (Konfüçyüs)… “Suskunluk, aşağılamanın en iyi anlatım biçimidir.” (Michael Caine)… “Suskunluk bazen yapacağınız en hayırlı iş olur.” (Mehmet Akif Ersoy)… “Sessiz insanlar en gürültülü acılara sahiptir.” (William Shakespeare)… “Sükût, doğru sözün anasıdır.” (Hz. Ali)… Suskun olan, dinleyen olmalı; dinlediğini anlayan olmalı… Dinlemeli ki, bir cevabı olsun… Cevap, bazen sözlerle değil; susarak verilir… Dinlemeden konuşmaktansa, dinleyip anlayıp susarak, tavır koymak; böylesi hâl, konuşmaktan daha tesirli olabilir… Ne zaman suskun, ne zaman mucip  (pasuhgüzar, cevap veren, karşılık veren), ne zaman mütecavib/e (karşılıklı cevap veren) olmalı? Elbette, mütela’sim (çoğulu mütela’simîn, saçma sapan cevap veren, kem küm eden olmak; makbûl olmayanı… Doğru söz bile, doğru üslupla doğru zamanda verilmedikçe kıymeti yok… Geldiğimiz nokta,  cevapların yapay zekâya (artificial intelligence, chatGPT, GPT -Generative Pre-trained Transformer) havâle edilmiş olması… ChatGPT, metin tabanlı girdilere insan benzeri cevaplar üretmek, dil çevirisi yapmak, sorulara cevap vermek, metin özetlemek ve konuşma yapay zekâsı vb. doğal dil işleme görevleri yapmak için kullanılmakta… Tüfek icat edilince, kılıcın; chatGPT çıkınca, Google’ın; pabucu dama atıldı sanki… Akıllı telefonlara sığdırdığımız uygulamalarla, tutkun ve suskun olmanın da fazlaca tesiri kalmadı… Televizyonun yerini akıllı telefon aldı… Cebimize koyduğumuz küçük bir telefon ile yapamadığımız iş ve işlem kalmadı gibi… Yakın gelecekte insan; cep telefonuna bağımlı, tutkun hâle gelecek; insanın aklı da suskun hâle evrilecek, sanırım…

Haksızlık karşısında dillenmek ve gereğinde dellenmek, doğru olan tavır… Hayır ve hasenatta sessiz hareket etmek ve usulünce suskun kalmak; doğru olan davranış… Susmak, aklın süsü ve bilgisizliğin örtüsü… Konuştukça batmaktansa, az ve söz ile meramımızı anlatmalıyız… Tatlı dilli ve cömert elli olmalıyız… Sükût, bilgenin ziyneti, bilgisiz ve görgüsüz olanın ayıbına perdedir… Olgun olabilmek,  susmayı bilmekle, kötü arkadaştan uzak durmakla mümkün… Sözün özü: “Söz biliyorsan söyle, inansınlar; bilmiyorsan söyleme, seni bir adam sansınlar.” (Atasözü)… Haksızlık karşısında suskun kalanı, adam sanmak ve adamdan saymak ise aymazlık… Söz biter; söylenecek ve söylenmesi gereken söz bitmez… Söz yazıya, sese, işarete büründüğünde adı değişse de hep sözdür… Biz bitmeden, hayattan gitmeden, söylenecek sözler tükenmeden yola devam… Dil, hakkı dillendirmek için… Haksızlığa karşı, hakkı söylemeye devam… Hakça yaşamaya, bölüşmeye, paylaşmaya devam… Ömür tamam olmadan tam olmaya devam… Söz ki yerinde ağırdır; söz ki dile hafif gelir, mizanda / ilahî adalet terazisinde ağır gelir… Kaliteli söz… Kalıbının insanı olan insanın, içindeki insanlığı yitirmeyen özü sözü bir olan insanın söylediğine ve söylemediğine bakınca insan, ince-ağır-hafif-lâtif sözün nahifliğini görebilir… Söz, beyin gönül fırtınasından dilimize düşünce bir damla fikir misâli… Söz ayağa düşmeden sözü dilden dile gönülden gönüle aktarmak, birincil mesele… Sonrasında suskun kalsak da, önemi yok… Hak, haksızlık yapılarak bertaraf edilemez… İyiliğin galebesi, kötülüğe geçit verilmesine bağlı… Bunu yolu, sûfîlerin (sofilerin)  samt/sükût dedikleri yol… Az yemek, az uyumak, az konuşmak, az ve yerinde konuşmak, gerektiğinde susmak… Samt, ses, harf ve göz bağlarından geçerek, gönül âleminden iletişim kurmak demek… Böylesi bir iletişimde, fizikî dilin kontrol altına alınması esas… Bu, iç âleminin sesini duyabilecek ve melekût ile temas sağlayabilecek bir dinginliğe kavuşmak anlamında… 

Kadim medeniyetimizde, fazla konuşmanın kalbi katılaştıracağı, diline sahip olan kimselerin çeşitli belalardan emin olacağı, hayır konuşmayacaksa kişinin susması gerektiği ifade edilmiş; dilin afetleri konusunda insanlar uyarılmış, kısa öz anlaşılabilir konuşmanın gerekliliği vurgulanmış; muhatabın anlamayacağı sözlerin boşa kürek çekmek olduğu ve insanların şaşırmasına vesile olacağı dillendirilmiş… Söylenecek söz hak ise, söz sükûttan üstündür… Söz bâtıl ise, bu durumda susmak konuşmaktan daha efdal olur… Susmak, maksadın hâsıl olması ve gözlem odaklı olursa, sükût sözden iyidir… Susma sebebi hicap ve gaflet ise, söz üstün hâle gelir… Sözün yalama yaptığı yerde susmak, hakkı konuşmak adına eyleme dönüşmedikçe, aymazlıktan öte bir mânâ ifade etmez… Söz yerine getirilmedikçe ve sözün gereği icraata dönüştürülmedikçe her şey beyhude…

Ağzı olanın konuştuğu hengâmede ağızdaki dil ile söz söylemekten ziyâde hâl dili ile söylemeyi bilmek evlâ… Yerine göre susmayı, harfsiz, dilsiz, dudaksız konuşmayı bilmek, önemli… “Harfi, sesi, sözü artık birbirine vurup parçalayayım da seninle bu üçü olmaksızın konuşayım!” (Hz. Mevlana)… Selam, sevgi ve saygılarımla.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *