TEZ…                                              

1203

Tez (Eski Türkçe), ‘kaç! (emir)’ sözcüğünden evrilmiş… Tez (Farsça, tēz); çabuk, süratli olan, hızlı, çabuk bir biçimde, ivedi bir şekilde, hızla… Tez, ‘çabuk ol! Acele et!’ anlamında emir… Dede Korkut Kitabında geçen söz: “Tez sevdüñ, tez usanduñ.”… Tez; bilimsel yönteme dayalı bir önermeyi, düşünceyi öne sürmek… Tez; canlı olma durumu, sabırsızlık, acelecilik… Tez elden; ivedilikle, çabuk olarak, çabucak… Tîz; keskin, sivri… Farklı anlamda tez… Tez; iddia, sav… Tez, herhangi bir konu hakkında sistematik biçimde bilimsel araştırma metotları kullanılarak oluşturulan, belirli bir akademik yetkinlik derecesi kazanmak ya da literatüre katkı sağlamak amacıyla seçilen bir konu hakkında bilimsel metotlara uygun şekilde hazırlanan metin… Tez yazmak, en az iki süren sistematik ilerleyen, aşamalı ve yoğun bir süreç…

Tezde başka birinin kullandığı ifadeleri kaynak göstermeden kullanmak (intihal), en azından emeğe saygısızlık; düşünce hırsızlığı… Tez, tez zamanda ancak intihal ile yazılabilir… Emek verilmeyen, üzerinde çalışılmayan sözüm ona tez,  tez elden tezi yazanı ters köşe yapar… Tezsiz yapılan yüksek lisans ise ayrı bir garâbet… Lisans üzerine yapılan bir çalışmanın bedeli, tezle taçlanmalı kanımca… Tez felsefe, ‘tanrı’ anlamındaki Yunanca theos kelimesinden türetilen teizm (İngilizce theism, Fransızca, théisme), âlemin yaratıcı sebebi olan, varlığı mutlak bir Tanrı inancını savunan felsefî düşünce… Bu düşünceyi benimseyene teist denmekte… ‘Ateist’ sözcüğü eski Yunancadan alıntı… ‘Theos’, Tanrı anlamında… ‘Atheos’daki ‘a’ ön takısı sözcüğü olumsuz hâle dönüştürmekte… Fransızca ‘athéisme’ kelimesi ‘atheism’ olarak İngilizceye girmiş… Ateist, Tanrıya inanmayan kişi demek…

Zaman her şeyin ilacı… Tez zamanda sorunların üstesinden gelmek, çabanın sürekliliğine bağlı… Gün içinde bir türlü zaman yetmediğinden yakınıyorsak, bu, zamanı çok kötü ve hoyratça kullanmamızdan… Zamanı kullanalım ki, zaman bizi öğütmesin… Tez zamanda, bir işin mümkün olan en kısa sürede tamamlanmasını kim istemez ki? İş dünyasında ve proje yönetiminde tez elden davranmak gerek… Tez kalkan yol alır… Tez zamanda harekete geçerek çalışmak, verimliliği artırır, zaman kaybını azaltır ve proje süresini kısaltır… Tez yapılan iş, kaliteden ödün vermeden yapılmalı elbette… Bu nedenle, tez zamanda çalışmak için öncelikler belirlenmeli, etkili bir zaman yönetimi yapılmalı ve verimli çalışma alışkanlıkları benimsenmeli…

Hayırlı işler tez zamanda yapılmalı… Her konuda titiz olunmalı, gecikmeye mahâl verilmemeli, tez hareket edilmeli… Rutine bağlanan işler, tez elden sorgulanmalı… ‘Tez’in ‘t’si ti’ye alınmamalı… Tezi, ezik bir teze dönüştüren, intihal yapan; tez zamanda unutulmaya mahkûm olur… ‘Ne olur, ne olmaz’ diye zaman çarkında her daim çark yapmayı marifet zannedenlerin hâli ise daha vahim olur… Mâlum, “Hak, şerleri hayr eyler; zannetmeki gayr eyler. Ârif ânı seyr eyler. Mevlâ görelim neyler, neylerse, güzel eyler…” (Erzurumlu İbrahim Hakkı)… Düşünmeden, değerlendirmeden tez elden yapılan işlerin sonu hüsran olur çoğu zaman…  “Acele giden, ecele gider.” (Atasözü)… İşimizi yaparken aceleci davranmak, istenmeyen durumların doğmasına neden… Tez ve tîz davranırken titiz (ince eleyip sık dokumakta), sâkin ve sabırlı olmakta fayda var… Uçlarda uçmak mârifet değil… 

‘Tez’, türkülerde geçen söz olunca çok daha iç yakıcı ve son derece anlamlı… Tez Gel Yârim türküsü (Zara –Tez Gel Yârim)…  Osman Ağa’nın Ağıtı… Nevşehir, Hacıbektaş, Hasanlar köyünden Osman Ağa (1886 – 1924); esmer, uzun boylu, babayiğit, cesur, cömert ve kekeme olduğu için zor konuşan biri imiş… Osman Ağa, kardeşinin oğlu Şükrü’nün düğününde, düğüne davet edilen Sadık köyünden gelen misafirleri karşılamış… Düğüne gelen konuklarla cirit oynarken, atı tökezlemiş yere yıkılmış… Osman Ağa’nın başı, atın kafasına çarpmış ve kafatası parçalanıp ölmüş… Öldüğünde 37 yaşında imiş… Geriye 4 küçük kızı yetim kalmış… Eşi Zeynep (1894 – 1927), Osman Ağa’nın, attan düşüp ölmesine çok üzülmüş, günlerce ağıt yakmış… Ağıttan bir bölüm: “Yârimin düştüğü köprünün yanı… Sarıldım boynuna kalmamış canı… Gözüne güvenmezdi kara yâr beni… Tez gel yârim tez gel evin batmasın… Her bir uşağın bir kapıya gitmesin…”… Tez olmak mı, toz olmak mı, sonuçta un ufak olup toprak olmak mı? Bu soruların cevabı bir tez konusu olabilir…

Tez tez diye tezikmek de mümkün… Tezikmek, bir insanın ya da hayvanın bulunduğu yerden ya da sürüden ayrılıp uzaklaşması… Tezikmek; yolunu şaşırmak… Tezikmek, izini kaybetmek… Tezikmek, koşmak… Tezikmek, sıçramak… Tezikmek, işten soğumak, usanmak, tembellik ve haylazlık yapmak… Tez çalışması yapan birinin, kaynak araştırmasında tezikmesi, kabullenilemez… Tez yazmada tezgâhtan ziyade işin mutfağında olmak gerek, emek sarf etmek gerek… Tez yazmaya tez elden kitap okuyarak başlanmalı… Yazmaya başlamadan önce, ‘tez konusu ile ilgili önceden yapılan çalışmalar nasıl yapılmış, nasıl bakış açıları olmuş’ vb. soruların cevapları üzerinde araştırmaya odaklanmak gerek… Tez konusu üzerinde titizlikle ve sorumlulukla gerekli araştırmalar yapıldıktan sonra yazılmaya başlanmalı… Tez, ciddî bir akademik çalışma… Tezi baştan savma ve alıntı çöplüğü hâline getirmemek için kaynaklardan çıkardığımız notları kendi düşüncelerimiz ile bütünleştirmeliyiz, yeni farkındalıklar oluşturmalıyız… Tez, tez elden önceki tezlerin basmakalıp tekrarları olmamalı… Aslında, her konuştuğumuz ve yazdığımız, tezin özü, yazının ve sözün kalıcı özeti olmalı… Her birimizin tezi bu olmalı… Önce büyük düşünmeli, sonrasında küçük yapmalı, temkinle hareket edilmeli… En az iki defa düşünüp bir defa söylemeli, yazmalı… Taslakların çokluğu güzel, ancak bizde kalması kaydıyla… Taslakları her defasında daha güzel hâle getirebilmenin yolu, üzerinde tekrar tekrar çalışmaya bağlı. En son taslağımız, tezimiz olmalı… Tez, tez zamanda oradan buradan alıntı, çalma, çırpma verilerden ibaret bilgi çöplüğü olmamalı…

Hayatımız, ilmik ilmik yazılabilse, hârika bir tez çalışması olabilirdi… Tezden uygun olmayan bir sözü çıkarmak misâli, hayatımızdan tez çıkıp gidenlere için de üzülmeye gerek yok… Çürük meyveler dalından tez ayrılır… İyisi mi, gülü gülene, sevgiyi bilene, kalbimizi de taşıyabilene verelim… Önce kendimizi sorgulayalım, sonra çevremizdekileri… Ölçü belli: Hiçbir şeyimiz yokken gösterdiğimiz sabır. Her şeye sahipken sergilediğimiz tavır… Gerisi lakırdı… Var olmamız, ayakta durabilmemiz; hedeflerimizin olmasına, iddialarımızın (tezlerimizin) olmasına bağlı… Yoksa maksatsız yaşamaktır, sürünmektir, birilerinin kuklası olmaktır, kendimize egemen olamamaktır, aklımızı ve yüreğimizi birilerine kiraya vermektir, hayat süren leş olmaktır… Zaman, tez zamanda diriliş zamanı… Özümüze, öz sözümüze, kadim değerlerimize dönmek zamanı…  Geleceklere yön verecek bize ait olan millî tezimizi yazmak zamanı… Selam, sevgi ve saygılarımla…




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *