MİLLÎ ÇİZGİMİZ…                                                                 

1574

Çizgi (hat), bir şey başka bir şeye dokunarak geçerken o şeyde bıraktığı ince ve uzun iz ya da kalem ve benzeri araçlarla çizilerek, çizmek yoluyla yapılan iz… Çizgi, yüz ve vücut izlerinin her biri… Çizgi, aslında noktaların birbirini aralıksız kovalaması… Ara verince çizgi olmuyor; üç nokta böyle oluyor… Virgüle nokta koyunca, noktalı virgül; noktaya sopa (elif) koyunca ünlem oluyor… Fasılasız noktaların durak yeri; köşeler… Dört köşe olmak ise, keyfe keder durum… Noktalar çizgi olduğunda, kırmızı olunca, kırmızı çizgi de olmuyor… Kırmızı çizgi, kırmızılığını kim bilir nereden alıyor? Burada üç nokta koyalım, kırmızı çizgiyi çizelim… Kırmızı çizgi, pasaport kontrolü esnasında geçilmesi yasak olan bölgeyi belirten çizgi… Kırmızı çizgi, bir konu hakkında taraflarca kabul edilebilir olan son nokta… Bizim kırmızı çizgimiz ise, millî çizgimiz… 15 Temmuz 2016’da millî direnişimiz ve Millet olarak üstünü çizdiğimiz vatan hainlerinin maskelerini düşürdüğümüz durumdur, kırmızı çizgimiz… Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’dir (Kırmızı Kitap’tır), içeriği gizli olan GİZLİ gizlilik dereceli Bakanlar Kurulu dokümanıdır, kırmızı çizgimiz, millî çizgimiz… Millî çizgimiz, millî güvenliğimizin, millî bekamızın teminatı… Millî çizgimizin, hiçbir güç odağı tarafından, üstünün ve altının çizilmesine kayıtsız kalmamız mümkün değil! Çizgilerini husumet ve kendileri gibi düşünmeyenlere karşıt olmak gibi bir garabet üzerine konuşlandıranlar, elbette bir gün hayat sillesinin çiziklerini yüzlerinde taşımaya mahkûm kalacaklar… Millî çizgiden mahrum olmaktır, bu hayat tarzı…  Bu, nefsin kadim medeniyet değerlerimize uyarlanması değil; kadim medeniyet değerlerimizin nefse uyarlanmasıdır, tâbi olmasıdır, güya evrensel olmaktır… Mangalda kül bırakmayanlar, ateş olsalar; bir gün kül olup savrulacaklarını unutmamalılar…

İnsan olarak hangi çizgide olacağımızın kararı, bize bağlı… Millet olarak millî çizgimizin ne olacağı, tarihimizden alacağımız derslere bağlı… “Elmas ve kömür aynı karbon sayısına sahiptir, ancak moleküler yapıları sebebiyle biri elmas diğeri kömürdür. İnsanı düşünelim; herkes topraktan yaratıldı. Ancak ahlâk, merhamet ve vicdan gibi kimyasal bağlar onların asıl cismini belirler.” (Prof Dr Aziz Sancar)… Bireysel çizgimizi neye göre belirleyelim? Nitelik mi, nicelik mi, önceliğimiz olmalı? Tercihimizi nitelik odaklı yapmamız; bir şeyin oluş biçimi ya da bir şeyin yapısını belirleyen, onu şöyle ya da böyle yapan temel özelliklere; bir şeyin nasıl olduğunu belirten, onu başka şeylerden ayıran özelliklere, vasıflara, keyfiyete göre olması demek… Tercihimizi nicelik esaslı yapmamız da; bir şeyin sayılabilen, ölçülebilen veya azalıp çoğalabilen durumuna, kemiyetine, miktarına göre belirlememiz demek… Nitelik, nicelik… Aslında her bir şeyin değeri, ne olduğu kadar ne için kullanıldığında gizli… Her tarafımız elmas olsa, duvar yapmak için kullanabileceğimiz miktarda taş olmadıkça, elmasın taşın yanında ne kadar kıymeti olabilir ki… Meseleye hangi zaviyeden baktığımıza göre, nitelik ve nicelik, birlikte etkin olmalı… Tabu haline getirilen yaklaşımlar ile bir fersah yol alamayız; gözlerimizi kapayarak gerçekleri yok hükmüne getiremeyiz… Taş yerinde ağırdır… niteliği ve niceliği hayatın kesitleri içinde, doğru tercihler yaparak algılayabiliriz… Nitelik ve nicelik birbirinin alternatifi olmamalı… Millî duruşumuz ve millî hareketimiz, millî çizgimiz olmalı… Millî olamadıkça, her bir kıymetimiz, içi boşaltılmış ucube hâline dönüşür…  Kırmızı çizgimiz, yasak olan bölgeyi belirleyen çizgimiz olmaktan ziyade, bizi Kızılelma’ya götüren çizgimiz olmalı… Millî çizgimiz, kırmızı çizgimiz, olmazsa olmazımız, geri adım atılamaz sınırımız, vazgeçilmezimiz, aşılmasına izin veremeyeceğimiz her bir şeyimiz olmalı… Millî çizgimiz, cihanşümul hâle geldiğinde, beynelmilel arenada global (dünya çapında) geçerliliği olan her işimiz ve emeğimiz, bütün âlemin ortak kazanımı olacaktır… Böylece, millî çizgimiz sayesinde, medeniyet şemsiyesinde bilimin, sanatın, kültürün ve teknolojinin beynelmilel mevcudiyetini bilerek meselelere cihanşümul perspektiften bakabiliriz… Acıyan sol yanımızla sağduyumuzla millî duruşumuzla, entelektüel oluşumuzla ve millî hareketimizle, kısaca millî çizgimizle hakça ve âdilce paylaşarak globalleşmenin de doğru çizgisini belirleyebiliriz… Millî çizgimiz olmadıkça, sadece emperyalistlerin ve yurdumuzdaki uzantılarının oyuncağı oluruz…

 Millî olamadıkça global/küresel/dünya çapında olsak ne yazar? Ülkesine faydası olmayanın başka ülkelere faydalı olabileceğini düşünmek abesle iştigal (boş işlerle uğraşmak, boşa zaman geçirmek ve gereksiz alâkasız işlerle uğraşmak)… Bir insanın öncelikle kendisinin bir aileye, devlete, kabileye, ırka ya da vatana mensup olduğunu bilmesi gerekir… Millî duruşu ve mensubiyeti olan kişi dünyadaki bütün zorlukları yenmek ve millî dirlik birlik beraberlik ve demokrasi için mücadele edebilir… 15 Temmuz Demokrasi ve Millî Birlik Gününü bu şuurla idrak edebilmektir, mühim olan… Büyük düşünelim… Mesele, bekâ meselesi, memleket meselesi… 15 Temmuz ‘Demokrasi ve Millî Birlik Günü’ndeki kazanımlarımızın değerini bilelim… Millî birlik bilincimizin ay yıldızlaştığı gündür 15 Temmuz… Egemenliğimizi yitirdiğimiz, akıllarımızı kiraya verdiğimiz gün başka toplumlara bağımlı hâle geliriz… 15 Temmuz ‘Demokrasi ve Millî Birlik Günü’nde darbelere ve her türlü vesayetlere karşı olmak ve egemenliğin halka ait olduğunu bilerek hareket etmek millî olabilmenin, millî çizgide olabilmenin temel şartı… İnsanlığın barış ve huzuru için ülkemizin aleyhine çalışanların ve içimizdeki işbirlikçilerin oluşturduğu bilgi kirliğini yok etmek için ictimaî hayatta ve sosyal medyada millî çizgimizi muhafaza etmeliyiz… Saygın, millî, medenî, cihanşümul, beynelmilel ve global davranabilmeyi doğru öğrenip etkin uygulayabilmeliyiz… Bunu nasıl mı yapmalıyız? Kuvvet yerine hakkın, bağnazlık ve cehalet yerine bilginin, haset kin ve düşmanlık yerine sevginin, keyfilik ve bireysellik yerine objektif görüşün ve ilkelerin ikâme edilmesini sağlayarak… Sosyal ve siyasî hayatımızı ve demokrasi bilincimizi, millî birlik ve beraberliğimizi kadim medeniyet değerlerimizle muhkem kılarak… Meselelere Fransız kalmayarak, gerçek entelektüel/münevver/aydın olarak… Bilimsel ve dinsel bağnazlıktan kurtularak…

Millî çizgimizi silen vesayet odaklarına aman vermemek, millî görevimiz… Meselâ kaçımız biliyor, 21 Temmuz 1946’daki milletvekili genel seçimlerinin, açık rey (oy) gizli tasnif (sayım) usulüne göre yapılmış olduğunu? Hakkı egemen kılmak, halka hizmetle ve halkın iradesine saygı duymakla olur. Cumhursuz, cumhuriyet ne kadar anlamsız ise; katılımsız, çilesiz, emeksiz ve öz değerlerimizin millî çizgimiz olmadığı bir cumhuriyet de, o kadar işlevinden uzak olur… Millî çizgimizi, sloganlar, dayatmalar değil; bilim, fen ve öz değerlerimiz belirlemeli… Millî çizgimizde kalabilmek için aklımıza, öz değerlerimize, tarihimize, dünümüze, bugünümüze ve yarınımıza sahip çıkmalıyız ve sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz… Birbirimizi dışlamadan, farklılıklarımızı olmazsa olmazımız bilerek, saygı ile sevgi ile tek yürek olmalıyız… Bilmeliyiz ki, “Bir kavim kendini bozmadıkça Allah onları bozmaz.” (Rad, 13/11)…  “Allah her dönemin hükümdarını halkın kalbine göre gönderir. Onları düzeltmek isterse salih birini, helâk etmek isterse kötü birini hükümdar olarak gönderir.” (İsra, 17/16)… Millî çizgimizin düzgün olması, tek tek hepimizin düzgün çizgeleri olmasıyla alâkalı… “Siz nasıl olursanız sizin idarecileriniz de öyle olur. (Siz) nasılsanız öyle idare edilirsiniz” (Hadis-i Şerif)…

Çözümü, hepimizin hep birlikte her zaman vatanımızı savunmak için, kuvay-ı millîye (millî kuvvetler) olabilmemizde… Yekvücut olmamızda… Bu, ‘tek Bayrak, tek vatan, tek Millet, tek Devlet’ demek… ‘Büyük ve güçlü Türkiye’ demek… Selam, sevgi ve saygılarımla.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *