ZAMANDA YOLCULUK…

1245

Zaman (Arapça, zeman), vakit, ölçülmüş veya ölçülebilen bir dönem, uzaysal boyutu olmayan bir süreklilik… Zaman; felsefede, matematikte ve fizikte önemli bir izafî (göreceli) kavram… Zaman, fizikte ‘t‘ (Latince, tempus) harfiyle tanımlanmakta… Zaman birimi, süreyi ölçmek veya ifade etmek için standart bir yol olarak kullanılan herhangi bir zaman aralığı… Zaman dilimleri, altmışlık sayı sistemine göre düzenlenmiş… Bilindik zaman ölçü birimleri milenyum (1000 yıl), asır (100 yıl), yıl (12 ay), ay (28-31 gün), hafta (7 gün), gün (24 saat), saat (60 dakika), dakika (60 saniye), saniye (60 salise), salise (60 râbia), râbia (60 hâmise), hâmise (60 sâdise), sâdise (60 sâbia), sâbia (60 sâmine), sâmine (60 tâsia), tâsia (60 âşire), âşire, plank zamanı… Planck zamanı, saniyenin 10−43‘ünden daha kısa olan süre… Bir Planck zamanı, ışık hızında hareket eden bir fotonun, bir Planck uzunluğundaki (yaklaşık 10-35 metre) mesafeyi kat edeceği süre… Sesin, ışığın, elektriğin ve diğer varlıkların hızları…  Hız, yolun zamana bölümüyle elde edilen sonuç… Zaman ve hız, göreceli kavramlar… Fizikçilere göre içinde bulunduğumuz üç boyutlu uzayın sınırı ve karadelik ortamının başlangıcı olarak kabul edilmekte ve zamanın da ışık gibi bükülebileceği varsayılmakta… Bu, zamanda yolculuğunun mümkün olduğuna dair düşüncelerin ortaya çıkmasına neden bir durum…  

Bast-ı zaman tayy-ı mekân; zamanın ve mekânda fizikî sınırların aşılabileceğini ifade eden, zamanın genişlemesi, mekânın değişmesi anlamında tasavvuf kökenli deyim… Bast-ı zaman tayy-ı mekân; tasavvuf terimi olarak; uzak mesafelerin bir anda aşılması veya uzun sürede yapılacak işlerin bir anda gerçekleşebileceğini, velî (ermiş) bir insanın aynı zamanda başka zaman ve başka mekânlarda görünebilmesinin mümkün olduğunu ifade için kullanılmakta… Tayy-i mekân, bast-ı mekân… Tayy-i zaman, neşr-i zaman, bast-ı zaman… Bast; ruhi rahatlama ve mânevî ferahlama demek… Bast-ı zaman; zamanın genişlemesi, çoğalması ve uzun zaman gerektiren işlerin çok kısa daha kısa zamanda görülmesi ya da geleceğe veya geçmişe gidebilme anlamında… Tayy; dürüp bükmek; mesafe kat etmek, geçip gitmek mânâsında… Tayy-ı mekân; mekânın değişmesi, farklı mekânlarda seyahat kabiliyeti anlamına gelmekte… “Onlar Allah’ı gereği gibi takdir edip tanımadılar. Kıyamet gününde bütün dünya O’nun avucundadır; gökler de O’nun kudret elinde dürülüp bükülmüştür. Allah, müşriklerin koştukları ortaklardan uzaktır ve yücedir.” (Zümer, 67)… Miraç ve İsrâ hadisesi, birkaç dakikada binlerce sene mesafeyi kat etmek hâdisesi… Bu, aklen muhal mi (olması, gerçekleşmesi imkânsız mı)? Bu, zamanın izafî/göreceli olduğunun bir kanıtı mı? Hiçbir şey, imkânsız değil… Zaman birimlerinin birbiri içinde olması, iki farklı yerde iki farklı zamanın akması mümkün… Peygamberimiz Hz. Muhammed’in kısa bir süre içinde, yatağı bile soğumadan bütün ahiret âlemlerini gezip geri dönmesi başka nasıl algılanabilir? Burak ve Refref’e binip Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya gidişi ve oradan da göklere çıkışı, âlemleri ve melekleri görmesi, Rab huzuruna çıkıp Rabb’in cemaliyle ve sohbetiyle müşerref olması ve geri dönmesi… Bu, zamanda yolculuk… Bu, zamanın ve mekânın dürüldüğü nokta…

Zaman, mekân ve âlem… Yol, yoldaş ve yolculuk… Zamanda yolculuk… Yol (tarik, çoğulu turuk); gidilecek yol, izlenecek usul, hâl ve gidiş… Tarîkat (çoğulu tarâik); tâife, Allah’a ulaşmak isteyenlere mahsus âdet, hâl ve davranış…  Râh (Farsça); yol, âdet, kanun, din… On adımlık bir yolda tökezleyenlerin, yolunu doğrultamayanların, yol ve yolculuğu algılamada güçlük çekmeleri normal… Normal olmayan, bilimle açıklanması mümkün olanı bile görememek… Uçmanın sadece masallardaki uçan halı ile seyahat kısmına takılanlara ne anlatılabilir ki? Bedenimizin yapısını anlamaya muktedir değilken… Onlarca misâl verilebilir… Kalbimiz, günde ortalama 100 bin kez atıyor… Vücudundaki damarların uzunluğu yaklaşık 96000 km… Dünyanın çevresi (ekvatorun uzunluğu) 40 075,01 km,  dünyanın ortalama yarıçapı (yüzeyden gezegenin çekirdeğinin merkezine kadar olan uzaklığı) 6371 km, dünyanın çapı 12 742 km… Hayatımız boyunca 22 kilogram deri kaybediyoruz… Tırnağımızın tam olarak gelişmesi 4-6 ay sürüyor… Yaşadığımız sürece, parmaklarımız ortalama yaklaşık 25 milyon kez kıvrılıp açılıyor… Ceninler rock müziğine ve yüksek sese tekme atarak tepki gösteriyor… Her 20 kişiden birinin (çoğunlukla erkeklerin) kaburga sayısı 1 fazla… Böbreklerimiz, kanımızı günde 300 kez kadar filtreliyor… Saç tellerimizin sayısı yaklaşık 100000… 300 kemikle doğuyoruz, yetişkin olduğumuzda, bu sayı 206`ya düşüyor… Diş minemiz, vücudumuzdaki en sert madde… İnsan açlıktan önce uykusuzluktan ölüyor… Küçülebildiğimiz en son noktada kendi bedenimizde yolculuk yapabilseydik, herhâlde binlerce yıl sürerdi… Gözümüzün içinde kaybolurduk… Zaman ve mekân, öylesine iç içe dürülü ki…  Her şey iç içe dürülü… Evren, dünya, zaman ve insan… “Kendini küçük bir beden zannediyorsun. Hâlbuki koskoca bir âlem dürülmüş içinde senin.” (Hz. Ali)…

Bu dünyaya kiracı gibi yerleşmek akıllıca olanı; mülk sahibi gibi olunca gitmesi zor olur, sonu hüsran olur… Sonu bala kapılmış sineğe döner… Başka dünyalar da var… Evrende belki toz tanesi büyüklüğünde olan dünya içinde insan ne kadar büyük olabilir ki? “Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için, dünyadakiler birbirini kırıp geçiriyorlar.” (İmam-ı Gazali)… Dünya fâni, hayat kısa, zaman az… Dünya han, biz yolcu… Mekânda yolcu… Zamanda yolcu… İyisi mi, gönül alalım, gönlümüzü verelim;  gönül koymayalım kısacık ömrümüzde… “Ya olduğumuz ya göründüğümüz gibi olalım.” (Hz. Mevlana)… “Düşünün bakalım; yüzüstü kapanarak sürünen mi emniyet içinde ve sapmadan yol alıp hedefine ulaşır, yoksa doğrudan hedefe götüren dümdüz bir yol üzerinde hiç sapmadan dimdik yürüyen mi?” (Mülk, 22)… Yoksa “Yola çıktıklarını yolda bulduklarına değişirsen; hem yolunu kaybedersin, hem dostunu.” (Necip Fazıl Kısakürek)… Yolculuklarda yolun bizi tutması, körü körüne birilerine ve sorgulamadıklarımıza tutulmaktan ve akıl tutulmasından iyidir… Öncelikle gideceğimiz yoldan emin olmalıyız ki engelleri dinlenme noktaları haline dönüştürebilelim… “Yol onun varlık onun, gerisi hep angarya. Yüz üstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya.” (Necip Fazıl Kısakürek)… Yolumuza çıkanlar bizi engellememeli… Elbette, hangi yolda yol kat ettiğimiz mühim… ““İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder.” (Kıyâme, 36)… “Sizi boş yere yarattığımızı mı zannediyorsunuz? Ve döndürülüp de huzurumuza geri gelmeyeceğinizi?” (Mü’minûn, 115)…

Zaman her şeyin acı bir ilacı… Zamanla yarışsak ne yazar? Yoldaşımızla çıktığımız zaman ve mekân yolculuğumuzda, ‘durdurun zamanı inecek var’ dediğimiz anda, bize görünür yolun sonu vesselam… Selam, sevgi ve saygılarımla.




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *