KAZMA KÜREK…

1167

Kazma, bahçe işlerinde en çok kullanılan yardımcı âlet… Kazma, toprağı kazmak, belirli büyüklüklerde çukurlar açmak, bitkileri ya da ağaçları dikmek gibi çeşitli işler için kullanılan âlet… Kürek; metalden yayvan bir bölümle ona geçirilmiş uzun bir ağaç saptan oluşan ve toprak, kömür gibi şeyleri bir yerden bir yere atmaya yarayan araç… Kürek; fırıncıların kullandığı, bu araca benzer bir biçimde, bütünüyle ağaçtan yapılmış fırıncı aracı… Kazma kürek, işçinin; orak çekiç, çiftçinin öz sermayesi…

Kazma, kürek, orak, çekiç, tırmık, çapa, yaba, diren, pulluk vb. aletler… Emeğin, terin, gayretin yüklendiği aletler… Her bir alet; beden işinin, işçinin ve köylünün ekmek teknesi… Zihin, eğitim ve teknoloji işçiliği ise; kaleme, kitaba, deftere, bilgisayara vb. aletlere muhtaç… Her aleti tutan el ve ele hükmeden kafa… Kafasını ve elini kullanana alet gerek… Aleti kullanamayan kafa, sömürü düzeninin aleti olmaya mahkûm… Beden gücünü, el marifetini kullanamayan; aletin de aleti olmaya, bir baltaya sap olamamaya, birinin ya da birilerinin oyuncağı olmaya yatkın…  Takım taklavat (hepsi, parçalarıyla birlikte), alet edevat (el işini veya mekanik bir işi gerçekleştirmek için kullanılan araçlar) olmadan, iş yapabileceğimiz her uzvumuz âlet olur. Öyle ki, âdet hâline gelen bu durum, âleti işleviz kılar… Tekerlek olmasaydı, sarf edeceğimiz güç, misliyle artardı… Kalem olmasaydı, söz uçar giderdi…

 Âletin hatalı ve yanlış kullanımı, baltayı taşa vurmak… Bu, orman sevgisinin ‘Aman Ormancı’ hüznüne dönüşmesi… Bu, ‘Baltalar elimizde uzun ip belimizde’ garabetine kalp etmesi… ‘Baltalar elimizde, uzun ip belimizde’ şarkısının yerine orman sevgisini anlatan şarkıların kalplere nakşedilmesi gerek… Bu tür doğru olmayan yaklaşımlar ile yangını, kaçakçılığı ormana yönelik zararları nasıl önleyebiliriz? Türkülerimiz, şarkılarımız tüketimi ve doğayı kirletmeyi ve yok etmeyi engellemeli… Her bir şeyin, atasözünün dahi sorgulanması ve sonrasında uygulanması gerekir… Kazmayı kullanan kazma olmamalı… Âleti kullanan beyin, beyni olumlu yönde çalıştıran kalbimiz olmalı… Her şeyin otomasyona bağlandığı, robotların devreye sokulduğu iş dünyasında, insan aletin aleti olmamalı… Zekâmız, yapay zekânın âleti olmamalı… Yoksa elde ne kazma ne kürek kalır…  

Kazma gibi büyük, kocaman dişimiz olsa ne yazar? Dişimize göre birini bulamadıkça… Kazma gelen kazma gider… Kazma ya da keser… Kazmayı tamamlayan kürek… Kazma, kaba saba, az yetenekli anlamında… ‘Kazma’ denmesi, eleştiridir, kabalıktır, hakarete kapı aralamaktır… ‘Kürek’ denmesi ise, ortalığı toparlayan olmaktır… Kim bilir, belki de yan yan yürümektir, sorgulamadan kürümektir… Kürek ya da kazma olmak böyle bir şey… En vahimi, kazma kürek mahkûmu olmak… Kazma kürek olmayan, hayata farklı bakar; bulunduğu her ortama bir değer katar… Düşman aramakla meşgul olmaz… Bilir ki, çevresindekilerin onu rahatsız etmesi, ona sabrı ve sükûneti öğretir… Onu terk eden sözde dostları ona ayakları üzerinde durmayı öğretir… Onu inciten herkes ona affetmeyi ve merhameti öğretir… Nefret ettiği her şey ona pazarlıksız sevgiyi öğretir… Korktuğu her şey, ona korkularıyla baş edebilmeyi öğretir… Dost bildiklerini olumsuz yaklaşımları ona özgür olmanın değerini öğretir. Yüz yüze geldiği her bir sorun ona özüm odaklı davranmayı öğretir… Mâruz kaldığı her saldırı ona kendini savunabilmeyi öğretir… Onu aşağılayan her bir kimse ona haddini, durması gereken yeri ve büyük düşünmeyi öğretir… Ters giden her bir şey ona ders almayı öğretir… Aslında, birinin ya da birlerinin kazma olması ona kazmanın kürek orağın çekicin kalemin kıymetini ve onları kullanması gereğini öğretir… Kullanılmayan kalem keskindir, okunmayan kitabın sayfaları buruşuk değildir… Dağınık olmayan masa, çalışılmadığının ispatıdır… Zahmet olacak ki rahmet olsun… Emek olacak ki yemek aş olsun… Her bir şey kalp atışları gibi… İnişler ve çıkışlar, hayat belirtisi… Düz çizgi, ölüm demek… Çizgimiz düzgün, ancak hareketli olsun…

Var olmak ya da yok olmak; kazmanın, küreğin, kalemin işlevsel olmasına bağlı… Her mevsim, yaz değil… Baharı, güzü ve kışı da var… Kazma ve kürek maksadının dışında bile olsa işe yarar… Atasözleri, yaşanmışlıkların söze, göze ve öze izdüşümü… Mâlum, Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır… Attan düşene yorgan döşek, eşekten düşene kazma kürek… Akıntıya karşı kürek çekilmez… Ya baltaya sap olmalı ya toprağa kürek… Altın arayanlar pek çok toprağı kazar ve az şey bulurlar… Elde kazma kürek, insanda olmalı sevgi dolu yürek… Âleti kullanmalı, yoksa bizi kullanan çok olur… “Toprağı kazıp onu işlemeyi unutmak, kendimizi unutmak demektir.” (Mahatma Gandhi)… Mesele, toprağı kazmak… Define bulmak için değil, çiftçi olup toprağı işlemek için… Kazma kürek…  Kazmayı nereye vuracağımız mühim… Kazma kürek lâzım, bir de mangal gibi yürek… Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı ben o yâre doymadım doysun kara topraklar… Yersiz ve saçma sözler karşısında kazmayı oraya buraya, baltayı da taşa vurmayalım…  Kazmayı vuralım insan olmayan her bir tarafımıza… Meşhur söz: “İğne ile dağları kazarak yerinden kaldırmak, gönüllerden kibir ve gururu çıkartmaktan kolaydır.”  (Ebu Haşim Sufi)…

“Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı”… Konuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan yersiz, saçma söz mânâsında… Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı hikâyesiHatay, Antakya ve Suriye’ye kadar uzanan Taurus (Boğa, Binboğa) dağlarının güney tarafları, kış şiddetli olmadığı için saksağanların kış mevsiminde barındıkları yerler… Yörede, bazı hastalıklı inekler, zayıf düşmüş dana ve keçiler sürüyle birlikte gidemediklerinden evlerin önündeki ayak damları denilen yerlerde pineklerler… Sinekler de bu hayvanların üstlerine yapışır,  delik açarak yumurtlarlar… Yaz mevsimi başlangıcında bu deliklerden birçok sinek çıkar… Saksağanlar dermansız ve takatsiz olan bu hayvancıkların sırtındaki yumurta keselerine dadanırlar… Hayvanların sırtlarına konarak gagalarıyla yumurtaları delerek bulduklarını yerler… Zavallı hayvanlar çabalasalar da saksağanları kovmak için hiçbir şey yapamazlar… Hayvanların derilerinde yaralar açılır… Evdeki kadınlar sopalarla, kazmalarla dam başına konmuş saksağanları kovalarlar… Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı… Ekim zamanlarında da tarlalara saksağanlar, kargalar ve kuzgunlar dadandığından, damda saksağanları gören köylülerin biçare kaldıklarında sarf ettikleri bu söz; zamanla yersiz ve saçma sapan söz söylemek anlamına evrilmiş… Bu sözün yelpazesinde bir başka deyiş yeşermiş… “Saksağan danayı, babası hayrına bitlemez.” (Atasözü)… Kazma kürek, saksağana yenik düşmüş…  

İşçi, kazmayla kürekle; çiftçi, orakla çekiçle; hamal ipiyle; bilge kalemiyle emek verir ter döker… Her birimize tek tek düşen görev, emeğe ve ekmeğe saygı göstermek… Emekten ve ekmekten daha kutsalı olamaz… Kutsanmış bilindik değerler, sömürü düzeninin düzenekleri… İnsanın özü kutsal… İnsanın eliyle yapıp taptıkları değil… Kutsal olan belli, insanın kendisi… Hak buyruğu: “Andolsun ki biz insanı en güzel şekilde yarattık.” (et-Tîn 95/4)… Selam, sevgi ve saygılarımla…




Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *